Daha Vaktimiz Olacak Var Olmaya!

YAYINLAMA: 05 Aralık 2023 / 03.00 | GÜNCELLEME: 04 Aralık 2023 / 22.34

Her birimiz kendi çapımızda “planlanmış koşullara” uyarlanırız: Bu realite ilk insan içinde geçerli, son insan içinde haklılığı olan bir yaklaşımdır. İnsan ve yaşama dair hiçbir şey yabancı kalmaz bize. Acının, yokluğun, kaybedişin, hüznün, sevincin, coşkunun, yanlış ile doğrunun ve ayakta kalanının ilk adımımızda tanığı ve sanığı oluruz. Bu evrimsel ve diyalektik işleyiştir aslında.

Henüz biz üretmeden, birçok varlığın hakikati icat edilmiştir bile. Ekseriyetle bilincinde olmadığımız sinyallere ve çevresel kuvvetlere maruz kalırız. Toplumsal yazgımızı genetik kodlarla süsler; bir çok örtük güç ve toplumsal algı ise sokakta, evde, iş yaşamında, okulda veya medya aracılığıyla üstümüze çullanır. (Zaten bundan kaçamayız.)

Bir ateş ocağı gibi olan hayatlarımız, durmaksızın fokurdar; sabırla yenilenen bilgiden, tarihle birikenden, evrenle anlam bulandan ve yüzyıllık alaboralar sonrası gözümüzü açtığımız ufukla biçimlenir yarınımız. Biz aslında sadece şimdi değiliz, çok eskiler ve geçmişin uzantılarıyız, çoğunlukla da sonraya evriliriz.

Bu kesintisiz süreçte kentler, sokaklar, pazar yerleri tüm alanlarıyla hayatın bileşenlerine sırıtır ve kapılarını heyecan verici umuda açık tutar.  Morumsu geceler, güneşle alev alan gündüzler, buluttan nemalanan sisler raflarında sır tuttuğu savaşları, kini, fırtınaları ve tanığı olduğu aşkları uzun sessizliği ile içimize işler. Yalom’un dediği gibi, “İyi davranışlar da tıpkı kötü davranışlar gibi insana eşlik eder ve kararlı dalgalar halinde diğer nesillere akar.”

Binlerce yıllık yolculuktan bize miras kalan türkülerin, şarkıların, masalların, şiirin, sevdaların, direnişlerin ve sanatın en sivri uçlarına özenle, bazen de ilhamla dokunur ve zihnimize salınan titreşimlerle özgürlüğü kovalarız. Şair, edebiyat, felsefe ve özgürlük sevdalısı canlı dalgalar gemimize yanaşıp aydınlık pençeleriyle vurur kıyımıza. Yeni rıhtımların başak saçlı gülüşlerini içimizde zangırdatır.
Duymalıyız parlak öğretilerin bize çağrısını! Bu davete kulak asmadığımızda geçmiş devreye girer; onun samimi dalları bize yol yordam ve bilge olur. Hep sınırlarımızın içinde hissederiz geçmişin dilini, o bizim kanatlarımızdır. Kim ki, bunu anlamazdan gelirse sağ kalabilir ama; kısmen eksik, kısmen de ayazda can çekişen ve kendinden göçüp gidendir. Elbette ki amaç geçmişe çakılıp kalmak, ya da geçmişle avunmak veya geçmişe ait pişmanlıklar hikâyesinde boğulmayı meşrulaştırmak değil. Geçmişin potansiyelini geleceğe uyarlamadığımızda kırık bir odun gibi dayanıksız, çorak toprak gibi ıssız ve yol yordam bilmeyen ışık gibi belirsizleşiriz.

Yerden göğe uzayan ve dört yana serpilen her gerçeğin derin kökleri vardır. Kökü olmayan ve tarihi ayakları kesilen gerçek, “bugün de” güvende değildir. Zamanların bütünlüğünü, dönüşümünü ve ortak yaratıcılığının izlerini sezemediğimizde kendinden kopuş, kendine yabancılaşma kapıdadır ve bu bitmez sancılara tuz biber olur.

Bu tespitleri başka bir pencereden desteklemek doğru anlaşılmaya el ayak olacaktır. Yalom'a göre, "hep geliştiğimiz, ilerlediğimiz, yukarı çıktığımız yanılgısı bize profesyonelce hazırlanmış bir tuzaktır.” Yalom, “Batı Medeniyeti” diye tarif edilen gücün ilerlemeci fikri; yukarıya doğru hareket ediyor diye dikte ettiği zorunluluk yanılgılarımızı pekiştirmektedir. Mesela Antik Yunan ilerleme fikri yerine geçen yüzyıllarla birlikte daha da parlayan bir altın çağa bakmayı tercih etmiştir.

Elbette hayat dinamik süreçlerin toplamıdır, aklın yetişemediği olasılıkları içinde besler. Birçok yolu kendinde var eder ve birbirine tez-antitez olan gidiş gelişleri kapatırsak hayatı çıkmaz sokak ve küçültmüş oluruz.

Meseleyi Fromm'un deyimiyle şöyle somutlayabiliriz: Kişi dünyayla ve insanlarla mantıklı ve sevgi dolu bir ilişki kurabilirse üretici ya da "insancıl deneyime" kavuşur. İnsancıl deneyim, asırların büyüsü ve binlerce yıllık zamandan süzülüp gelen dengedir.  İşte her aydın, her ozan, her bilge aslında sadece kendi değildir. Onlar, binlerce yıllık birikimi fark edenler ve insanlaşmanın bilincine varanlar, insanlaşmanın temsilcileridir...

Nazan Bekiroğlu; “zamana ve zemine göre değişmeyen ortak bir insanlık öyküsüne ve ilkesine inanıyorum,” diyor. Bu mümkün mü bilenmez ama: İyi bir hayat, en az kazayla yaşamayı başarabilmektir…

Neruda’nın dediği gibi: “İnsan tehlikesiz dikemez kendini…”

 

Yararlanılan Kaynaklar:

Güneşe Bakmak (İrvin D. Yalom)

İnsan Olmak Üzerine (Erich Fromm)

Kehribar Geçidi (Nazan Bekiroğlu)

Daha Vaktimiz Olacak Var Olmaya!
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *