Doğru Olanın Haklı Olduğunu Bilmek!
Tüm canlılar gibi insanlar da birçok nedenle birbirlerine dayanak olurlar ve kol kanat olmaya mecburlar. Kollamak, kollanmak dolayısıyla güvenli limanda olmak ister insan; onun için kişilerle, doğayla, doğal varlıklarla, sokakla, kentle, iklimlerle, mevsimler ve dünyayla kendiliğinden hukuklar oluşur. Mesela toprak, yağmur ve güneşle olan ortak hukuku yok sayarsak aç kalabiliriz. Karşılıklı hukukların çoğu yazılı veya maddeler halinde sıralı değildir. Ama bu hukuklar süreç içinde kendiliğinden kavranan, yaşamı gerçekleştiren ve zorunluluğu olan oluşlardır.
İlkel atalarımız, avcı toplayıcı akrabalarımız birbirine dayanmayı, omuzdaşlığı, birlik olmayı ve doğanın parçası olarak gerçekleşmenin önemini sezdiler. Bu insanlar sosyal, kültürel, siyasal, sınıfsal, cinsel ve cinsiyet olarak henüz ayrışmamışken karşılaştıkları her sonuç ve akıbet karşısında direkt işleyen pozitif kuralları hayatın akışında parlattılar. Bölük pörçük de olsa ve yazı henüz bulunmamışken, deneyim ve yanılmalarla ortaya çıkan tüm bu doğal işleyiş kurallarını benimsemek hayata olan ilgiyi çoğaltmıştır.
Bu komün süreç insanları, belki filozoflar, bilim, ekonomi, sanat, edebiyat üretmediler ama uygarlıkların en tepesinde ışıldayacak hayatları ektiler. Hak, hakkaniyet ölçütleri hiçbir zaman onların heybesinde eksilmedi. Gençlerin avladığı ve topladığı yiyecekleri kimin av sahibi olduğuna bakılmaksızın yaşadıkları grubun tümüyle mütevazı, canı gönülden ve üstenci bir tutum olmadan bölüşmeyi görev bildiler. Uygarlıklar dediğimiz “düşü” çağımız yüzüyle tanımlamak belki de on binlerce yıllık insanlığın bu özverisini, birikim ve bedellerini hiçleştirmek olacaktır. Ne Tanrılar ne devletler ne de sınırlar ya da koca koca birikmiş sermayeler onların sınırsızlığında yoktu. Bugün ayak direyen adalet, eşitlik özgürlük, hukuk ya da barışın yol haritasının on binlerce yıl önceki toplumsal öz bilinçlerin toplamıyla çizildiği unutulmamalı.
Sonra birileri çıktı atı keşfetti, çeliği biledi, mikrobu saldı, parayı biriktirdi, gücü çoğalttı, sömürmeyi öğrendi; hükmetmeyi, iktidar olmayı, otorite olmayı seçti. İşgal ettikleri alanları kendine tapulamak için; kendilerine mevki, makam edindirecek kurallar, hukuk(yasa) icat ettiler. Binlerce yıldır “kendileri çaldı, kendileri oynadı.” İktidarla hukuk hep sarmaş dolaş oldu. “Davul bende tokmak da bende” realitesi hep başımızı patlattı.
Örneklendirelim, hani yakın çağdan bildiğimiz Amerikan Yerlilerine uygulanan vahşet; güya kurallar, hukuk, adalet, eğitim, medeniyet götürme adına değil miydi? Sümer Krallarının kötü idare sebebiyle meydana gelen yolsuzlukları, halkın huzursuzluk ve tepkilerini gidermek için “Adalletname” hazırlattıklarını unuttuk mu?
Hani Nietzsche diyor ya: ''İnsanlığın temel iki problemi vardır. Biri 'adaletsizlik' diğeri ise 'anlamsızlık'. Adaletsizliğe karşı hukuku icat etti insan, anlamsızlığa karşıysa sanatı. Ama ne insanlar tam anlamıyla hukuka ulaşabildi ne de sanat insanlara.”
Platon’un ideal devletinde; “hukuk egemen sınıfın çıkarlarını asla korumamalı,” dense de; kadın eşitlik hakları mücadelesinde direnenler, kimlik ve inançlarına sahip çıkan gruplar, barış gönüllüleri, özgürlük diyenler, bağımsız basın, güdümlü olmayan sendikalar, demokrasi fedaileri, ekolojistler, eşitlik ve adalet için can atanlar engelleniyor; önlerine barikatlar konuyor, yargılanıyorlar, hukuk adı altında hukuksuzluğa maruz bırakılıyorlar. Oysa hukuk, adalet, eşitlik kuralları bir istek değil; ahlaksal bilinci, kolektif bilinci, öz bilinci, özgür bilinci ve de diyalektik bilinç etkilerini mozaiklemektir.
Var olan somut realiteye rağmen iyi, iyilik, doğruluk, hakikat gerçek ve eşitlik ilke ve formlarını baskın hale getirmek için sabırla ve kararlılıkla çalışmalı. Toplumların çok yönlü gelişimi yok sayılamaz. Bize rağmen değişimler süreklidir; kararlı irade ve devamlılıkla toplumsal dönüşümler ve gerçek devrimler doğmuştur.
Tüm olumsuzluklara rağmen tarihsel ve sosyolojik birikimler bize gidişatın değişebileceğini varsayıyor. O halde hiçbir alternatifi göz ardı etmeksizin, kötümserliği gözden gönülden uzak tutarak, ümitsizlik krizini elek altı ederek doğrultumuzu krizlerin ve tahakkümlerin üstüne yöneltmeliyiz.
Birilerinin bizi kurtarmasını beklemek yanılgıdır, kurtuluşumuzu başkalarına havale etmek köleliğe çağrıdır; iktidardan ve merkezi erkten hukuki niyetler ummak akıbeti esir alır. Yaşamın kendisinden türeyen ilkeleri, demokratik özü, hür zihinleri ve yaratıcı seçenekleri çoğaltmaktan başka çaremiz yok.
Neydi Hukuk? Başkasına zarar vermemek, herkesin hakkını vermek, ayrımcı olmamak, hakları ve ödevleri doğru tanımlamak, kendine çıkar sağlamamaktır, “doğru olanın haklı olduğunu bilmektir…”
Yararlanılan Kaynakları:
Devlet (Platon)
İktidarı Anlamak ( Noam Chomsky)
Hammurabi Kanunları (https://www.cihatdemirbag.com.tr/)