Karkamış’ta bir gün…
Salı günü bütün gün Karkamış’taydık.
İtalyan Büyükelçi Gianpaolo Scarante, Dr. Asım Güzelbey, Rıdvan Fadıloğlu, İl Kültür Turizm Vekili Mehmet Aykanat’la birlikte…
Antik tarihin en büyük hazinesinin gün ışığına çıkarılmasına Gaziantep Valisi Erdal Ata’nın ilgi göstermemesine şaşırdım. Daha önemli işleri olmalı ki yerine yardımcısı Mehmet Taşdöğen’i göndermişti.
***
Erdal Ata’nın selefi Süleyman Kamçı da, tarihi bir olay olan Taşlıgeçit Arkeolojik Park’ın açılışına katılmamıştı! Oysa gelseydi, bugün Gaziantep’in en büyük sanayi sektörü ve ihracat lideri olan halıcılığın kentimizde en az dört bin yıldan beri süregeldiğini, toprağın altından çıkmış yün ve tezgahı görebilecekti.
***
Kültürümüzü, kentin en önemli idarecisi önemsemezse, başkaları da gereken ilgiyi haliyle göstermez! Aslında bu bir eğitim meselesi değil midir? Lafla, sözle değil, ancak inanarak yaparsanız, başkalarını da ikna edebilirsiniz.
***
Bu konuda Güzelbey’in hakkını vermek lazım.
Büyükelçi Scarante Karkamış’a işlerinin yoğunluğu ve Ankara’dan ayrılamayacağı için gelemeyeceğini bildirmişti. Güzelbey devreye girdi, ne söylediyse, ettiyse, Büyükelçi eşiyle birlikte geldi. Önce kendisini makamında ziyaret etti, sonra da kazı ekibinin konakladığı köye giderek geceyi arkeoloji öğrencileriyle birlikte son derece mütevazı bir ortamda geçirdi.
Törende konuşan Dr. Güzelbey de Scarante’yi öyle bir onore etti ki, herhalde bir Büyükelçi’nin yaşamında duymak isteyebileceği en güzel iltifatı yaptı. Ben böyle uluslararası düzeyli ilişkilere çok önem veriyorum.
***
Kazı başkanı, dünyanın en eski üniversitesi olan Bologna Üniversitesi’nin değerli bir öğretim üyesi, Prof. Dr. Nicolo Marchetti. Kazı başkanlığı Prof.Marchetti’ye Bakanlar Kurulu Kararı ile verildi. Son derece önemli bir görev.
Dünyadaki bütün arkeoloji eğitimi gören insanların ortak hayali bir gün Karkamış’ı kazmak imiş. Çünkü bu kazılar sonucunda antik dünyanın tarihi yeniden yazılabilirmiş.
Hemen bütün medeniyetler bir şekilde bu topraklarda kesişmiş. Bu yüzden son derece önemli.
***
Akşama kazı başkanı ve yardımcısı Hititolog Doç. Dr. Hasan Peker, Büyükelçi’nin onuruna yemek verdiler.
Yemeğe epey vakit olduğu için bir arkadaşımla beraber Türkyurdu köyündeki kazıevinden
Niyetim, Suriye ile aramızdaki sınır kapısındaki faaliyeti bizzat gözlemlemekti.
***
Suriye’den pasaportu ile gelenleri kabul ediyoruz. Bunlara 3 aylık vize veriliyor. Ticaret yapanlar dönüyor ama niyetleri şaş olanlar ortadan kayboluyor. Bir şekilde yakalansalar da şimdiye kadar kimse sınırdışı edilmemiş!
Ticaret yapanların sayısı bir hayli çok. Kapının önü zırha zırh arabalarla dolu. Binlerce koli her çeşit Türk Malı ürünler…
Bizden kimseye Suriye’ye geçiş izni verilmiyor.
Kapıda bekleyenlere soruyorum, “Nedir bu koliler, nereye götürüyorlar?” diyorum.
“Abi” diyorlar, “Ticaret hiç durmadı ki, burası sabahtan akşama kadar böyle!”
“Suriye’nin fıstığı Antep’e geldiği için fiyatlar yerlerde süründü” der demez, “Şimdi de pamuk geliyor. Ürün Suriye’de para etmediği için çoğu kaçak yollardan bize geliyor. Ama asıl kaçakçılık, canlı havyanda yapılıyor” diyor.
Geçen ay bu konu Sabah’ın manşetindeydi. Yediğimiz koyun etinin üçte ikisinin Suriye’den geldiğini yazmıştık.
***
Kurbanlıkların fiyatı 200-300 TL arasındaymış. Eğer Suriye’den subvansiyon(!) olmasaydı, kurbanlıkların 700, hatta 800 liraya çıkacağını çok kişi söylüyor.
***
Düşünüyorum da, şu anda sınır eskiden olduğu gibi insanlara vizesiz değil ama fistık, pamuk, koyun, büyükbaş hayvanlar, sigara, çay; dokunulmazlıkları olduğu için Kapı’dan olmasa da ortalıktan vizesiz(!) geçiyor.
Peki bu işten kimler ne kazanıyor?
Vallaha, bu işler milyar dolarlık işler! İki başlı Halep düdüğü, kazanan çok!
***
Akşam yemeğine dönersek, büyükelçi ile yanyana oturunca uzun sohbet imkanı oldu.
“Siz ne diyorsunuz?” dedim, “Sizce, biz Suriye’ye neden girmek istiyoruz?”
Soruma yanıt, “Antep’te işler nasıl? Duyduğuma göre çok iyiymiş. Çok para varmış. Hayat standardı durmadan artıyormuş. En son iki sene evvel gelmiştim, şimdi daha güzelleşmiş buldum. Demek ki işler iyi gidiyor diye düşünüyorum” şeklinde gelince, “Siz benim soruma doğru dürüst cevap verin, ben de sizin sorunuzu yanıtlıyayım” deyince, güldü, “Benim eşim sizin yemeklerinizi çok seviyor” dedi.
Sohbeti başka konularda derinleştirdik. Ama ara sıra ben, “Suriye…” diyecek olunca, o da hemen Antep’te işlerin çok iyi olduğunu duyuyorum, dedi!
***
Avrupa Birliği’ni sordum.
“Aslında tam sırasıydı AB’ye girmenizin. Ama pek istekli görünmüyorsunuz!” vurgusu yapınca, bu konuda düşüncelerimizin hemen aynı olduğu anlaşıldı.
Kanlı bir savaşın yaşandığı Suriye’ye
***
Karkamış’ın İngiltere’de eğitim görmüş çok genç bir Kaymakamı var. Vali Yardımcısı Taşdöğen’le birlikte oturdular, ara sıra bizim sohbete katıldılar. Güzel bir akşamdı.
Karkamış, ticari saha olduğu için mi acaba, çok sakindi!
Suriye tarafındaki bayrakta 3 yıldız vardı.
Suriye bayrağında biliyorsunuz, 2 yıldız var. Üç olunca muhalif bayrağı demek oluyormuş!
Belki de sakinlik bu yüzdendir.
***
Doç. Dr. Peker’in sözleri ise hala kulaklarımda çınlıyor:
“Bu topraklardan kimler gelip geçmemiş ki… Tarih hep tekerrür etmiş!”
Ders alınsaydı, tarih hiç tekerrür eder miydi?