BAĞIRA BAĞIRA SUSUYORUZ
Ne demiş Can Yücel?
“Bazen; hayat yorar insanı...Şarkılar yorar…
Beklemek yorar... Özlemek yorar...
Affetmek yorar... Hoş görmek yorar...
Boş vermek bile yorar... Ve insan susar…
Her şeye, herkese rağmen... Elinden gelen tek şeyi yapar;
Bağıra bağıra susar...
Farkında mısınız bilmem ama, gerçekten de bağıra bağıra susuyoruz.
Nereyi tutsak çürümüş, lime lime dökülüyor. Aptalca ya da çok hin bir planlamayla ve inatla, özelleşen elektrik şirketlerine para hortumlamak sebebiyle, karanlıkta okula giden çocuklar canımızı yakıyor. Bu şirketlerin böyle pervasızca kayırıldığını görünce, acaba hangi ortaklara ödediğimiz paralar akıtılıyor diye soruyoruz.
Atanamayan öğretmenler var ama hiç atanamayan imam ya da pazarda domates satan işsiz imam yok. Ülkeyi soyan vakıf yöneticileri, büyükelçi oluyor. Cahilce araç kullanıp insan ölümüne sebep olan şımarık çocuklar babalarının gücüyle ceza bile almıyorlar. Cezasızlık algısı yüzünden ülke Teksas’a döndü. Tabancasını, tüfeğini alan , adaletini kendi aramaya çalışıyor. Daha da kötüsü düşmanlığı olan insanların hayatına kast edip sonra elini kolunu sallayarak insan içinde dolaşıyorlar. Hükümetin sosyal devlet anlayışı gereği sosyal yardımları düzenlemesi bir yana, yıllarca prim ödemiş insanların hak kazandıkları fonlara adeta çökerek emeklinin maaşından göstere göstere çaldığı günleri yaşıyoruz. Özel okullara çocukları yönlendirmek için ucube ve çağdaş olmayan eğitim sistemleri dayatılıyor. Belki de cahil kalanı idare etmek kolay diye cahil bırakılıyoruz. Özel hastanelere hasta yönlendirmek için, yılların kökleşmiş devlet hastanelerini, bir gece yarısı kararıyla, kapatıyorlar. Bu hastaneler geleceğin doktorlarını yetiştiren uzmanlık alanlarında dünya çapında isim yapmış hastaneler. Kamusal yatırımla korunması gereken bu hastaneleri bir kalemde, kimseye hesap vermeyeceklerinin küstahlığıyla kapatıyorlar. Cahilce neokapitalist düzene geçme çabalarını görüyoruz, çünkü en rahat orada devlet kaynakları hortumlanıyor. Bilinçli bir yıkım, sistemin her yerinde harıl harıl çalışıyor. Fakirlere de bir şeyler vaad ediliyor ama bu dünyadan değil. 36 yıl önce konuşan Recep Tayyip Erdoğan doğruları söylüyor keşke bugünkü Recep Tayyip Erdoğan kendi söylediklerini bir dinleyebilse diyoruz.
İcat edilmiş vergi mengenesinde inim inim inliyoruz. Verileri gizleyerek, doğru olmayan rakamları dayatan TUİK, vatandaşın en ciddi hedeflerinden biri. Diğer hedef vatandaşa sabır telkin edip bir eli yağda bir eli balda yaşayan hükümet yetkilileri ve yandaşları. Herkesin gözünün önünde, otoyol geçiş garantisi, hastaneye hasta garantisi gibi saçma sapan kaynaklar yaratılarak hortumlanan devlet kasasının hepimiz farkındayız ama bağıra bağıra susuyoruz. Haksız hukuksuz işten çıkarılan işçiler, delik deşik edilen vatan toprakları, köylüye rağmen arsızca ağaç kesen oligarklar, yurdun her köşesinde ayaklanan, yürüyen, grevde olan, yandaş olmayan televizyonlara konuşmaya çalışan insanlar ve bunlara kulağını tıkayan ve tatlı hayat yaşayan hükümet mensupları inanılmaz görüntüler sergiliyor.
Emekli sosyal atık değil. Yıllarca devlete ödediği primlerin üzerine oturup, sonra da çeşitli bahanelerle “edimini yerine getirmemek” yasalarla tanımlanmış bir suç. Ne var ki sistemi tıkır tıkır işleten tüm kuralları, sinsice ve bilinçle teker teker yok ettiler ve geldiğimiz noktada bu duruma karşı kural da yok gibi davranıyorlar.
Vergiler vatandaşın hak ettiği maaşlardan daha fazla artırıldı. Hükümet, yönetemeyip patlattığı enflasyonu, halka; “Fahiş fiyat uygulayanları boykot edin” diye son derece saçma bir öneriyle, pas etmeye çalışıyor.
“Ele verir talkını kendi yutar salkımı” günlerinden bıktık.
Özetle sistem çöktü.
Kolej yıllarımızda, çok severek dinlediğimiz Simon and Garfunkel’in Sound of Silence (Sessizliğin sesi) şarkısındaki insanlara dönmekten korkuyoruz.
And in the naked light I saw, Ten thousand people, maybe more
People talking without speaking, People hearing without listening
People writing songs that voices never share, No one dared
Çıplak ışıkta, on bin kişiden belki daha fazlasını gördüm.
Söylemeden konuşan, dinlemeden duyan insanlar
Söylemlerin asla paylaşılmadığı şarkılar yazan insanlar
Kimse aldırmıyor.
Umutsuzluğa kapılmaya hakkımız yok, aklımızı kullanıp sesimizi duyurma zamanı. Bağıra bağıra susmayacağız artık. Nazım Hikmet ustanın da dediği gibi:
İnanın güzel günler göreceğiz çocuklar
Güneşli günler göreceğiz
Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar
Işıklı maviliklere süreceğiz.