Antepliler tatmin olabilir mi?
Aşağıdaki hikayeyi Anthony De Mello’nun ”The Song of the Bird” kitabının 142’nci sayfasındaki “Pray for a contended mind” adlı İngilizce hikayesinden tercüme ettim. Hikayenin orijinal kaynağı Hindistan.
Dindar bir Hindu, tanrı Vişnu’dan devamlı isteklerde bulunuyormuş.
Vişnu bu isteklerden bıkmış ve bir gün kuluna demiş ki: “Sevgili kulum, bak benden hiç durmadan bir şeyler istiyorsun. Bıkkınlık geldi. Benden üç dilek isteyeceksin. Bu dileklerini yerine getireceğim ama ondan sonra benden hiç bir dilekte bulunmayacaksın.”
Adam karısından memnun değilmiş, daha güzel bir kadın bulma sevdasındaymış ve Vişnu’dan ilk dileği, “Tanrı Vişnu, karımı bu dünyadan al” olmuş.
Vişnu, kulunun isteğini yerine getirmiş ve adamın karısı hemen ölmüş.
Cenazede herkes ağlıyormuş. Akrabaları, dostları adama karısının çok iyi bir insan olduğunu ve onun gibisini neden bir daha bulamayacağını anlatmışlar.
Adam çok üzülmüş, hata yaptığına inanmış ve Vişnu’ya dua etmiş, ikinci dileğinin “karısını geri getirmek” olduğunu söylemiş. Vişnu hemen karısını hayata geri getirmiş.
Bu iki dilekten sonra adam üçüncü dileğinin ne olması lazım geldiğini bir türlü kestiremiyormuş.
Üçüncü dileğin ne olması lazım geldiğini arkadaşlarına ve tanıdığı birçok ermiş kişiye sormuş. Hiçbirinden tatminkar bir cevap alamamış. Ölümsüz bir ömür istese ”Ya hasta olursam ve devamlı hastalıklı olarak yaşarsam ne yapacağım?” diye düşünmüş ve korkmuş.
Bazı arkadaşları da “Sıhhatli olsan bile ya fakir fukara olup sokaklarda yaşarsan ne yapacaksın?” diye sormuşlar.
Adamın kendisi de “Sıhhatli ve paralı da olsam ama hiçbir dostum olmazsa yine mesut yaşayamam” diye düşünmüş. Ertesi günü Vişnu’ya dua etmiş, “Ey büyük tanrı Vişnu, üçüncü dileğimin ne olacağını kestiremiyorum, bana ne tavsiye edersin?” demiş…
Vişnu ona şu tavsiyede bulunmuş: “Sana ne verirsem vereyim, onunla tatmin olmanı iste.”
‘Antepliler tatmin olabilir mi?’ başlığını kullanırken tabii ki bazı Antepliler’i kastettim. Eğer haksızlık yaptıysam, özür dilerim!
Ilımlı mayfa!..
İsim vermek istemiyorum.
Seçimle işbaşına gelmiş önemli bir kamu görevlisi ile bir gazete ve sanal sahibi!..
Gazete, günahı kadar sevmediği, geçmişte de ağır yaraladığı veya yaraladığını zannettiği kamu görevlisini son zamanlarda çeşitli vesilelerle manşete çıkarıyor, birinci sayfasında yer veriyor.
Arkadaşlarım bu tenakuzu anlayamadıkları için şaşkınlıkla bana hep aynı soruyu yöneltiyorlar:
Bunun ne anlamı var?
Neden bu sahtekarlığı yapmak ihtiyacını duyuyorlar?
Ne elde etmeye çalışıyorlar?
Her seferinde onlara gülümser, belki bir gün yazarım diye konuyu değiştirirdim.
İşte o sorunun cevabının bir bölümü..
Dünya sinemasının en önemli ve en büyük yapıtlarından birisi, Oskar ödüllü, gelmiş geçmiş en beğenilen Hollywood yıldızlarından birisi olan Marlon Brando’nun unutulmaz bir oyun sergilediği ‘Baba’ filmidir. Eminim seyretmeyen yoktur.
İşte o ‘Baba’ filminde Vido Corleone’nin dünya durdukça geçerli olan bir sözü vardır:
“Dostunu yakınında tut. Düşmanını daha da yakınında…”
Tamam mı?
Neden ‘ılımlı mafya’ dediğime gelince…
İlhamı ‘ılımlı islam’dan aldım.
Hani ABD’nin Türkiye’ye uydurmaya çalıştığı bir model var ya, adına ‘ılımlı islam’ deniyor. Açılımı, ‘şiddet içermeyen islam!’ Tek adam yönetiminde, istikrarlı, ABD ile ilişkilerinde sorunsuz bir model bu, böyle anlamak gerekiyor!
İşte ben de mafyavari tavır içinde bulunan, ama şiddet içermeyen, perde arkasından tek adamlığa soyunan harakete, ‘ılımlı mafya’ adını koydum.
Şimdilik bu kadar arkadaşlar!..