2013 kader yılı mı?
2013 yılı siyasi hayatımızın 1923’ten sonraki en önemli değişim ve dönüşüm yılı olacak.
Bunu zaman zaman tekrar ediyorum çünkü her geçen gün hedefe ilerlediğimizi hissediyorum.
Türkiye, sorunlarının çözümüne en çetrefillisi ile başladı. Kararlılıkla sürdürüyor.
Ortak kanı, Kürt sorunu çözülürse…
‘Çözüm’ fiilini hem çok erken buluyorum, hem de gerçekçi değil. Benim iyimserliğim, soruna samimiyetle yaklaşılırsa, süreç bizi kademeli olarak çözüme götürebilir.
Hemen, tereyağdan kıl çekermiş gibi çözüm bekleyip, olmadığı gibi de ‘Zaten başından belliydi…’ demenin anlamsız olduğunu düşünüyorum.
On yıllara değil, yüz yıllara da değil, bin yıl geriye gidiyoruz!.. Gerçek böyle…
Bu sorunun çözüm yolu veya şekli, doğası gereği ketumiyet içeriyor. Dün şöyle oldu, bugün kavga çıktı, yarın taraflar yeniden yanyana gelecek şeklinde çözüm aranacak bir sorun değil, Kürt sorunu.
Aslında CHP lideri Kılıçdaroğlu, başında doğru bir karar vermiş, isabetli bir teklifte bulunmuştu: “Size kredi veriyoruz. Çözün arkadaş bu sorunu…”
Hükümet bu yaklaşımı istismar etmiş, ana muhalefeti gereksiz ve saçma yere suçlamıştı.
Kılıçdaroğlu, keşke sözünün arkasında durup, Erdoğan’ı yüreklendirseydi, ülkenin temel sorununa asıl katkıda bulunan lider olabilirdi. Nedense, baştaki olumlu tavırlarını sürdüremediler.
Şu net bir şekilde anlaşıldı ki, siyasi partilerin ortak bir anlayışla bu sorunu çözmeleri kesinlikle mümkün değil!
Erdoğan gibi güçlü bir lider olmasa, dört siyasi partinin yanyana gelip bu sorunu çözebilirler miydi?
Samimi yanıt, mümkün değil!
Türkiye’nin şansı, Erdoğan.
Sevseniz de, sevmeseniz de, Türkiye’yi belki de karışıklığa sürükleyecek, bu dev sorunu hal yoluna koyabilecek tek lider, Erdoğan.
Muhalefet Erdoğan’ı denetlesin, onun başkanlık hırsını engellesin, demokratik bir anayasa için bastırsın ama hayatımızı değiştirecek sorunun çözümüne taş koymasın, sabırlı olsun.
Madem Erdoğan’ın aklında Kürt sorununu çözmek varmış, hatta yaptığı bir açıklamada "zehir olsa içerim" diyerek, barış için risk almak gerektiğini, o riski de göze aldığını söyleyecek kadar da azimliymiş, o halde bu Suriye krizine ne gerek vardı?
Bakın Suriye krizi bizi nerelere taşıyor?
Gaziantep’in Şubat ayı ihracatında duraklama değil, gerileme var.
Esnaf perişan, kimse hayatından memnun değil.
Şehrimizde artan Suriyeli nüfusu halkımız tedirgin ediyor.
Bu misafirliğin kalıcı olması gözardı edilememeli.
Kamplar, Gaziantep, Şanlıurfa, Hatay ve diğer yerleşim birimlerinde bizimle birlikte yaşayan Suriyeliler’in sayısının bir milyonu geçtiği iddia ediliyor.
Sınırdan illegal geçişler engellenmediği için, gerçek rakamı tespit etmek zor!
Kayıtdışı gelen koyun, fıstık, pamuk, istihdam yerel ekonomimizi etkiliyor.
Bilmediğimiz miktarda gelen paraya da kimse karışmıyor. Diyebilirsiniz ki, gelen paraya niye karışılsın ki, bırakın isteyen istediği miktarda getirsin!
Olur mu öyle şey?
Kayıtdışı gelen para, kayıtdışı işler yapar! Ekonomik düzenimizi ve istikrarı bozabilir.
Ülkeye giren ve çıkan mutlaka kayıtlı olmalı, aksi halde yarar değil, zarar gelir.
Meseleler daha da grift hale gelmeden, bir sorunun diğerinin çözümünü engellemeden Kürt açılımının biraz daha belirginleşmesi ülkedeki barışın korunması açısından son derece önemlidir.