Kriz siyaseti…

YAYINLAMA: 25 Mart 2013 / 18.00 | GÜNCELLEME: 25 Mart 2013 / 18.00

Siyasette krizlere bakış açısını saptırırsanız, meselelere yanlış teşhis koyabilirsiniz.

Örneğin, Suriye krizi…

Suriye ile ilişkilerimiz son derece iyiyken, ortak bakanlar kurulu toplantıları yaparken, vizeyi kaldırmışken, hatta sınırları bile kaldırsak mı diye düşünürken birden aklımıza Suriye’de demokrasi olmadığı geldi!

Dışişleri Bakanı Davutoğlu gitti Esad’ı ‘reform yapmalısın’ diye ikna etmeye çalıştı! Adam, “Daha düne kadar aramız yağlı ballıydı, hiç demokrasiden, reformadan söz etmedik! Ne oldu ki böyle!” demeye kalmadı Suriye ile kriz patlak verdi! Aslında Suriye ile kriz kasıtlı olarak çıkarıldı!

Sorun başka yerde! O sorunu çözmek için Suriye’nin feda edilmesi gerekiyordu. Yerle bir edildi, Esad’da yakında bir ihtimal, siz sağolun olacak!

 

Ortaya önce sorunları koyalım.

En büyüğünden başlarsak, daha doğrusu asıl tek bir sorun var, diğerleri bu sorunun yarattığı krizler: İran-İsrail ihtilafı!

İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejat hiç kıvırmadan, net olarak söylüyor: “İsrail’i haritadan sileceğiz!”

Bölgemizdeki nükleer güç İsrail, bu tehditleri son derece ciddiye alıyor. Gereğini yapacağından da zerre kadar şüpheniz olmasın.

 

Kürtler, bölgede 40 milyon nüfus ile dünyanın en büyük azınlığı olduğu biliniyor. Bir diğer bilinen ise, dünyanın Kürtler’e sempati ile bakması. Kürtler; Türkiye’de, Irak’ta, Suriye’de ve İran’da yerleşikler.

Türkiye’nin İsrail’le ihtilafı aynen Suriye ile olduğu gibi durup durduk yerde, Davos’ta sözlü sataşma ile başladı. Arap kamuoyunda büyük yankı yarattı, Erdoğan’ın karizmasını parlattı. ‘Mavi Marmara’ ile kriz derinleştirildi.

Eğer siz Obama’nın ilk ziyaretini bölgemize yapması nedeniyle, “Çocuklar buraya gelmişken sizi barıştırayım, ayıp oluyor, iki ülke de ABD’nin vazgeçilmez müttefikidir, hadi artık öpüşün” mantalitesi ile tesadüfi bir arabuluculuk olarak değerlendiriyorsanız, bu küllüyen yanlış! ABD’nin şimidiye kadar ölçüp biçmeden, bütün tedbirleri almadan yaptığı bir tek siyasi girişimi yoktur.

 

ABD’de iki büyük siyasi parti vardır: Cumhuriyetçiler ve Demokratlar. Aslında pek de farkları yoktur. Ben bunları daha ziyade Antepli ortaklara benzetirim. Birisi cazgırdır, diğeri munis adam rolünü oynar!

Cumhuriyetçi Bush, (İngiliz İşçi Partisi Lideri Tony Blair’le birlikte) Irak’ı yerle bir etti, şimdi diğer ortak Demokrat Obama, iyilikle  pansuman yapıyor.

ABD’de Siyasi Partileri büyük şirketler yönetir. Bu Dynasty/Hanedanlar’ın desteğini almadan seçim kazanamazsınız! Dünya silah üretiminin ve satışının nerede ise yarısını elinde bulunduran hanedanlar zaman zaman depolarını tasviye etmek gereğini duyduklarında, Hollywood’un ürettiği senaryolarla Ortadoğu’da film çevirirler!

 

Gelelim kendi meselemize…

Barış Herekatı’nın zamanlaması bölgedeki konjonktürel zamanlamaya uygun seyrediyor. Bu çok önemli.

Ancak, bu kadar eylemin sırf Başbakan Erdoğan’ın ‘Başkanlık’ hayali için yapıldığına inanmanın hem saflık, hem de akıl dışılık olduğunu düşünüyorum. Erdoğan’ın “Başkanlığımı desteklerlerse şunu elde ederler” diye bir tarzı yok. (Dr. Güzelbey de böyle ya!)

Hala hükümetin ne önerdiği de net değil. Nitekim Karayılan , “Devlete karşı kuşkularımız devam ediyor. Devletin bir projesi yok” diyor. Ama Erdoğan’la Öcalan arasında bir perspektif uyuşması var.

Sonuçta adını ne koyarsanız koyun, Türkiye ademi merkeziyetçi bir ülke olacak. Federasyon, özerklik, ya da Osmanlı dönemindeki gibi bir yapılanma. Osmanlı’da Kürtler içişlerinde tamamen serbesttiler. Bölgenin adı Kürdistan’dı.

 

Ben puzzle’ın/yap bozun parçalarını verdim. Siz de bunları ahenkli bir biçimde yanyana getirip resme bakarsanız, yakında başımıza gelecekleri tahmin edebilirsiniz.

 

Kriz siyaseti…