COVID-19 aşısı dağıtımında küresel çapta eşitsizlik söz konusuyken iklim değişikliğine karşı yürütülen mücadelenin bu eşitsizliği artırdığı ortaya çıktı. İklim değişimini ve halk sağlığını inceleyen The Lancet, sağlık koşullarının iyileştirilmesi ve sürdürülebilir bir gelecek inşa edilmesi için dünya liderlerinin harekete geçmesi gerektiğine dikkat çekti.
38 akademik kurum ve Birleşmiş Milletler araştırmacıları tarafından hazırlanan Lancet Sağlık ve İklim Değişikliği Geri Sayım 2021 Raporu sıcak hava dalgaları, orman yangınları, kuraklık ve yükselen deniz seviyelerindeki hızlı artışların insan sağlığını olumsuz etkilediğini ortaya koydu.
COVID-19 salgınının küresel etkilerinden kurtulmak için tüm dünyanın yeni bir çözüm planına başvurması gerektiğini söyleyen rapor, 31 Ekim 2021 Pazar günü İskoçya'nın Glasgow kentinde yapılacak olan BM İklim Değişikliği Konferansı'nda liderlerin somut kararlar alması için çağrıda bulundu. Fosil yakıtların kullanılmasının dünyayı uzun vadede geri dönülemez bir yere taşıyacağı konusunda uyaran rapor, iklim değişiminden en sert darbeyi sağlık alanında da eşitsizliklerle mücadele eden yoksul ülkelerin toplumlarının alacağını vurguladı.
İnsan sağlığını doğrudan etkiliyor
Lancet Countdown İcra Direktörü Profesör Anthony Costello, iklim değişikliğinin sonuçlarının tüm dünyada kendisini gösterdiğine dikkat çekti: "Her ülke bir taraftan COVID-19 kriziyle, diğer bir taraftan da iklim krizinin çeşitli yönleriyle mücadele ediyor. 2021 raporu, 134 ülkede orman yangınlarında bir artış yaşadığını gösteriyor. Milyonlarca çiftçi ve inşaat işçisi, çalışamayacak kadar sıcak geçen günler nedeniyle gelir kaybına uğruyor. Kuraklık her zamankinden daha yaygın.”
Sağlık ve iklim değişikliğindeki gelişmeleri beş yıldır takip ettiklerini söyleyen Lancet Geri Sayım raporunun baş yazarı Maria Romanello, dünyanın sağlıklı çevre yaratmak için hala şansının olduğunu aktardı: "Hükümetler COVID-19 salgınından sonraki toparlanma sürecine trilyonlarca dolar harcıyor. Bu yatırımlar rotamızı daha güvenli, daha sağlıklı ve düşük karbonlu bir yola çevirme fırsatı veriyor, ancak henüz bunu yapmadık. Kimsenin iklim değişikliğinin etkilerinden muaf olmadığını anlamanın zamanı geldi. COVID-19 salgınından kurtulma sürecinde, farklı bir yola sapmak ve hepimiz için daha sağlıklı bir gelecek yaratmak için hâlâ zamanımız var."
Raporda yer alan diğer bulgular şöyle:
2020'de, dünya genelindeki karaların yüzde 19'u, yıl boyunca aşırı kuraklıklardan etkilendi; bu oran 1950 ve 1999 yılları arasında yüzde 13'ü aşmamıştı.
İklim değişikliği, kuraklık olaylarının sıklığında, yoğunluğunda ve süresinde bir artışa yol açıyor, su güvenliğini, sanitasyon hizmetlerini ve gıda verimliliğini tehdit ediyor ve orman yangınları ve kirleticilere maruz kalma riskini artırıyor. Aşırı kuraklığın en yoğun yaşandığı beş yılın tümü 2015'ten sonraki yıllardı. Tekrarlayan aşırı kuraklık ve gıda güvensizliğinden 2020'de en çok etkilenen bölgelerden biri Afrika Boynuzu’ydu.
İklim değişikliği, 2019'da 2 milyar insanı etkileyen gıda güvensizliğini daha da arttırma riski taşıyor. Artan sıcaklıklar bitkilerin olgunlaşma süresini kısaltıyor, azalan verim nedeniyle gıda sistemlerimiz üzerindeki yük artıyor. 1981 – 2010 seviyelerine kıyasla, mısır mahsul verim potansiyeli yüzde 6, buğdayda yüzde 3 ve pirinçte yüzde 1,8 düşüş yaşadı.
İncelenen kıyı ülkelerinin yüzde 70’inin (136 ülkeden 95’i) karasularında ortalama deniz yüzeyi sıcaklığı 2003-2005 dönemine kıyasla yükseldi. Bu, söz konusu ülkelerin deniz kaynaklı gıda güvenliğine yönelik tehdidin giderek arttığını gösteriyor. Dünya çapında 3,3 milyar insan gıdasını denizlerden elde ediyor.
2021'de Dünya Sağlık Örgütü, Sağlık ve İklim Değişikliği Küresel Anketi'ne cevap veren ülkelerin yarısından biraz fazlasının (70 ülkeden 37'si) ulusal sağlık ve iklim değişikliği stratejisine sahip olduğunu tespit etti, bu oran 2018'dekine benziyordu. Ankete katılan ülkelerin yaklaşık dörtte üçü, böyle bir strateji geliştirmenin önündeki en büyük engelin maddi kaynakların yetersizliği olduğunu ifade ederken, diğerleri nitelikli insan kaynakları eksikliği, COVID-19 nedeniyle yaşanan kısıtlamalar ve yetersiz araştırma ve kanıtlar gibi sebepleri öne sürdü.
Tüm dünyada, iklim değişikliğine uyum paketlerinde sağlık alanına ayrılan fonlar, toplam iklim değişikliği uyum fonunun sadece yüzde 0,3'üne karşılık geliyor.