Gazikent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Özdemir, üniversiteden yaz okulu için İngiltere'ye giden öğrencileri havaalanından uğurlarken yaşadığı duyguları bir mektupla dile getirdi.
Prof. Dr. İbrahim Özdemir, mektubunda şu ifadelere yer verdi:
"17 Temmuz 2011, sabah 08.40. Gaziantep-İstanbul uçağındayım. Üniversitemin tanıtımı için bir TV programına katılacağım. Yerime oturdum. Benden sonra binen yolculara bakıyorum. Tanıdık simalar görüyorum. Yüzlerinde yeni bir sefere ve fethe çıkanlara mahsusu heyecan, özgüven mutluluk olan gençler bunlar. Beni görür görmez ‘merhaba hocam’ diyorlar. Yakından bakınca tanıyorum: Bunlar bizim gençler. Gazikent Üniversitesi'nin ilk öğrencileri. ‘Hocam, İngiltere'ye gidiyoruz. Çok heyecanlı ve o kadar da sevinçliyiz. Bize verdiğiniz sözü tuttuğunuz, güvendiğiniz ve gönderdiğiniz için teşekkürler. Sizleri mahcup etmeyeceğiz’ diyorlar. Gurur duyuyorum öğrencilerimle. Onlardaki heyecan ve mutluluk karşısında gözlerim nemlendi. Öğrencilerimle gurur duyarken, bu hayali gerçekleştirmek için bize tam destek olan Mütevelli Heyet Başkanıma ve değerli üyelerine bir kez daha şükran duyuyorum. İşte Vakıf üniversitesi bu, diyorum. Hiçbir kar amacı gütmeden; tam bir sosyal sorumluluk anlayışı ve fedakarlığı ile öğrencilerine destek olan; onlara yeni ufukların kapılarını aralayan bir üniversite! İşte sırt çantaları, blucinleri içerisinde kalpleri pır pır atan öğrencilerimiz İngiltere'ye uçuyor. Bir kısmı ilk kez yurt dışına çıkıyor. İngilizcelerini geliştirecekler; dilini öğrendikleri İngilizleri ve kültürlerini daha yakından tanıyacaklar. Dahası; kendilerini, değerlerini tek başlarına neler yapabileceklerini öğrenecekler. Hayallerine sınır koymayacaklar. Bu kadar mı? Değil elbet. ‘Hocam eli boş gitmiyoruz. Gaziantep’e has ve özgü yükte ve pahada hafif; anlamı büyük, sembolik değeri olan hediyelerle çantalarımızı doldurduk. Altı bin yıllık şehrimizi, kültürümüzü ve ülkemizi tanıtacağız.’ İşte, Gaziantep'i dünyaya taşıyacak yeni kültür elçilerimiz! Soft-power denilen yumuşak güç! Geleneksel diplomatların yapamayacağını yapan; ülkelerini ve kültürlerini tanıtan çağdaş elçiler. İster istemez zihnim gerilere, kendi öğrencilik yıllarıma gitti. Bir kez daha gıpta ettim bu gençlere. Bizlerin böyle bir şeyi hayal etmesi mümkün bile değildi. Hayallerimizin bile bir sınır vardı. Yurt dışına çıkmak ve hele hele dil eğitimi görmek sadece varlıklı ailelere mensup arkadaşlarımıza mahsus bir lükstü. Bize ise onların ballandıra ballandıra anlattıklarını hayranlıkla dinlemek, bazen de ‘amma da atıyor’ diye hayıflanmak düşerdi. Bırakın öğrencileri! Öğretim üyesi ve elemanlarının durumu da neredeyse aynıydı. Onlar için de yurt dışına çıkmak büyük bir ayrıcalıktı. Hiç, ama hiçbir zaman unutamadığım bir olay var. ODTÜ Felsefe Bölümü'nden doktoramı henüz yeni almışım. Kabuğuma sığmıyorum. Dünyaya açılmak ve kendimi ispatlamak istiyorum. Önüme çıkacak fırsatları dört gözle kolluyorum. Dünyaca ünlü Harvard Üniversitesi tarafından 1998 yılında düzenlenen ‘Islam and Ecology’ konferansına katılmaya karar veriyorum. Yaklaşık altı ay çalışıp, tebliğimi hazırladım. Çok değerli hocalarım okuyup, katkı yaptılar. Bana verdikleri destekle özgüvenim daha da pekişti. Yüzlerce tebliğ arasında tebliğim kabul edildi ve konferansa katılmak için Harvard'a davet edildim. Büyük bir heyecan ve umutla bölüm başkanıma, dekanıma ve rektörüme başvurdum. Rektörümüz çok yoğun olduğundan olsa gerek kabul bile etmeden ‘ücretsiz izin verebiliriz’ demiş. Kısaca, ‘paran varsa katıl, yoksa katılma. Bizden bir destek de bekleme.’ Hayallerim yıkılırken, ülkemi ve üniversitemi eleştirmeden diplomatik bir dille durumu Harvard Üniversitesi'ne yazdım. Yine unutamayacağım bir şey oldu: Aynı gün e-mail ile cevap geldi: ‘Tüm masraflarınız Harvard tarafından karşılanacaktır. Ayrıca isterseniz, sizleri iki aylığına misafir öğretim üyesi olarak ağırlayabiliriz.’ İşte ilim ve ilim adamına verilen değer' demekten kendimi alamadım. Biraz da borçlanarak bu konferansa katıldım ve tebliğimi sundum. Dünyaca ünlü meslektaşlarımla tanıştım. Harvard Üniversitesi'nin ne kadar büyük olduğunu ve neden büyük olduğunu yakından tanıdım. Tebliğim çok beğenildi. Hatta kırk küsur tebliğ arasında en iyilerinden biri seçildiği için daha sonra Harvard Yayınevince basılan ‘Islam and Ecology’ kitabında ilk bölüm olarak yer aldı. Bu kitap şimdilerde birçok dünya üniversitesinde ders kitabı olarak okutuluyor. Bu tebliğ ve Harvard'da iki ay kalmak tahmin edemeyeceğim kadar kapı ve fırsatın önüme açılmasına sebep oldu. Harvard'a ve beni misafir eden Marry ve John'a müteşekkirim. Onlar hala dostlarım. Ben bunları yazarken, uçağın tekerlekleri İstanbul Atatürk Havalimanına değdi. Saatime bakıyorum 10.25. Geriye doğru baktım öğrencilerim hala heyecanlı. Onlar Londra uçağı için Dış Hatlara geçecekler. Ayrılmadan uçağın girişinde bir hatıra resmi çektirip vedalaşıyoruz. Tercih yapan tüm öğrencilerimiz için burada önemli dersler var. Ufuklarını ve geleceklerini klasik devlet üniversiteleriyle sınırlamasınlar. Onlara yeni ufuklar ve imkanlar sunan vakıf üniversitelerini ve tabii Gazikent Üniversitesi'ni yakından tanısınlar. Tanıtım turlarımıza katılsınlar. Akademik kadrolarıyla tanışsınlar. Kampüsümüzü gezsinler. Öğrencilerimizle tanışsınlar. WEB sayfamızı iyice incelesinler.
İlk öğrencilerim geldiklerinde onlara söz vermiştim; ‘Gazikentli olmak ayrıcalıktır; farklı olacaksınız. Sizlere kendinizi ve dünyayı tanımanın kapılarını açacağız’ demiştim. İşte öğrencilerim bir bir uçaktan iniyorlar. Biraz sonra Londra uçağına binecekler. Sadece İngiltere'yi değil, dünyayı da keşfedecekler. Şehrimin ve kültürümün fahri elçileri. Ülkemin geleceğini inşa edecek gençlerimiz! Yolunuz açık olsun! Duamız sizlerle.”İHA
Prof. Dr. İbrahim Özdemir, mektubunda şu ifadelere yer verdi:
"17 Temmuz 2011, sabah 08.40. Gaziantep-İstanbul uçağındayım. Üniversitemin tanıtımı için bir TV programına katılacağım. Yerime oturdum. Benden sonra binen yolculara bakıyorum. Tanıdık simalar görüyorum. Yüzlerinde yeni bir sefere ve fethe çıkanlara mahsusu heyecan, özgüven mutluluk olan gençler bunlar. Beni görür görmez ‘merhaba hocam’ diyorlar. Yakından bakınca tanıyorum: Bunlar bizim gençler. Gazikent Üniversitesi'nin ilk öğrencileri. ‘Hocam, İngiltere'ye gidiyoruz. Çok heyecanlı ve o kadar da sevinçliyiz. Bize verdiğiniz sözü tuttuğunuz, güvendiğiniz ve gönderdiğiniz için teşekkürler. Sizleri mahcup etmeyeceğiz’ diyorlar. Gurur duyuyorum öğrencilerimle. Onlardaki heyecan ve mutluluk karşısında gözlerim nemlendi. Öğrencilerimle gurur duyarken, bu hayali gerçekleştirmek için bize tam destek olan Mütevelli Heyet Başkanıma ve değerli üyelerine bir kez daha şükran duyuyorum. İşte Vakıf üniversitesi bu, diyorum. Hiçbir kar amacı gütmeden; tam bir sosyal sorumluluk anlayışı ve fedakarlığı ile öğrencilerine destek olan; onlara yeni ufukların kapılarını aralayan bir üniversite! İşte sırt çantaları, blucinleri içerisinde kalpleri pır pır atan öğrencilerimiz İngiltere'ye uçuyor. Bir kısmı ilk kez yurt dışına çıkıyor. İngilizcelerini geliştirecekler; dilini öğrendikleri İngilizleri ve kültürlerini daha yakından tanıyacaklar. Dahası; kendilerini, değerlerini tek başlarına neler yapabileceklerini öğrenecekler. Hayallerine sınır koymayacaklar. Bu kadar mı? Değil elbet. ‘Hocam eli boş gitmiyoruz. Gaziantep’e has ve özgü yükte ve pahada hafif; anlamı büyük, sembolik değeri olan hediyelerle çantalarımızı doldurduk. Altı bin yıllık şehrimizi, kültürümüzü ve ülkemizi tanıtacağız.’ İşte, Gaziantep'i dünyaya taşıyacak yeni kültür elçilerimiz! Soft-power denilen yumuşak güç! Geleneksel diplomatların yapamayacağını yapan; ülkelerini ve kültürlerini tanıtan çağdaş elçiler. İster istemez zihnim gerilere, kendi öğrencilik yıllarıma gitti. Bir kez daha gıpta ettim bu gençlere. Bizlerin böyle bir şeyi hayal etmesi mümkün bile değildi. Hayallerimizin bile bir sınır vardı. Yurt dışına çıkmak ve hele hele dil eğitimi görmek sadece varlıklı ailelere mensup arkadaşlarımıza mahsus bir lükstü. Bize ise onların ballandıra ballandıra anlattıklarını hayranlıkla dinlemek, bazen de ‘amma da atıyor’ diye hayıflanmak düşerdi. Bırakın öğrencileri! Öğretim üyesi ve elemanlarının durumu da neredeyse aynıydı. Onlar için de yurt dışına çıkmak büyük bir ayrıcalıktı. Hiç, ama hiçbir zaman unutamadığım bir olay var. ODTÜ Felsefe Bölümü'nden doktoramı henüz yeni almışım. Kabuğuma sığmıyorum. Dünyaya açılmak ve kendimi ispatlamak istiyorum. Önüme çıkacak fırsatları dört gözle kolluyorum. Dünyaca ünlü Harvard Üniversitesi tarafından 1998 yılında düzenlenen ‘Islam and Ecology’ konferansına katılmaya karar veriyorum. Yaklaşık altı ay çalışıp, tebliğimi hazırladım. Çok değerli hocalarım okuyup, katkı yaptılar. Bana verdikleri destekle özgüvenim daha da pekişti. Yüzlerce tebliğ arasında tebliğim kabul edildi ve konferansa katılmak için Harvard'a davet edildim. Büyük bir heyecan ve umutla bölüm başkanıma, dekanıma ve rektörüme başvurdum. Rektörümüz çok yoğun olduğundan olsa gerek kabul bile etmeden ‘ücretsiz izin verebiliriz’ demiş. Kısaca, ‘paran varsa katıl, yoksa katılma. Bizden bir destek de bekleme.’ Hayallerim yıkılırken, ülkemi ve üniversitemi eleştirmeden diplomatik bir dille durumu Harvard Üniversitesi'ne yazdım. Yine unutamayacağım bir şey oldu: Aynı gün e-mail ile cevap geldi: ‘Tüm masraflarınız Harvard tarafından karşılanacaktır. Ayrıca isterseniz, sizleri iki aylığına misafir öğretim üyesi olarak ağırlayabiliriz.’ İşte ilim ve ilim adamına verilen değer' demekten kendimi alamadım. Biraz da borçlanarak bu konferansa katıldım ve tebliğimi sundum. Dünyaca ünlü meslektaşlarımla tanıştım. Harvard Üniversitesi'nin ne kadar büyük olduğunu ve neden büyük olduğunu yakından tanıdım. Tebliğim çok beğenildi. Hatta kırk küsur tebliğ arasında en iyilerinden biri seçildiği için daha sonra Harvard Yayınevince basılan ‘Islam and Ecology’ kitabında ilk bölüm olarak yer aldı. Bu kitap şimdilerde birçok dünya üniversitesinde ders kitabı olarak okutuluyor. Bu tebliğ ve Harvard'da iki ay kalmak tahmin edemeyeceğim kadar kapı ve fırsatın önüme açılmasına sebep oldu. Harvard'a ve beni misafir eden Marry ve John'a müteşekkirim. Onlar hala dostlarım. Ben bunları yazarken, uçağın tekerlekleri İstanbul Atatürk Havalimanına değdi. Saatime bakıyorum 10.25. Geriye doğru baktım öğrencilerim hala heyecanlı. Onlar Londra uçağı için Dış Hatlara geçecekler. Ayrılmadan uçağın girişinde bir hatıra resmi çektirip vedalaşıyoruz. Tercih yapan tüm öğrencilerimiz için burada önemli dersler var. Ufuklarını ve geleceklerini klasik devlet üniversiteleriyle sınırlamasınlar. Onlara yeni ufuklar ve imkanlar sunan vakıf üniversitelerini ve tabii Gazikent Üniversitesi'ni yakından tanısınlar. Tanıtım turlarımıza katılsınlar. Akademik kadrolarıyla tanışsınlar. Kampüsümüzü gezsinler. Öğrencilerimizle tanışsınlar. WEB sayfamızı iyice incelesinler.
İlk öğrencilerim geldiklerinde onlara söz vermiştim; ‘Gazikentli olmak ayrıcalıktır; farklı olacaksınız. Sizlere kendinizi ve dünyayı tanımanın kapılarını açacağız’ demiştim. İşte öğrencilerim bir bir uçaktan iniyorlar. Biraz sonra Londra uçağına binecekler. Sadece İngiltere'yi değil, dünyayı da keşfedecekler. Şehrimin ve kültürümün fahri elçileri. Ülkemin geleceğini inşa edecek gençlerimiz! Yolunuz açık olsun! Duamız sizlerle.”İHA