ANASAYFA arrow right 20 Yıl Önce

Genel yayın yönetmenimizin sitemi üzerine Demirel, Sabah’ı gösteriyor ve ekliyor: Türkiye’de işte böyle güzel gazeteler çıkıyor

Genel yayın yönetmenimizin sitemi üzerine Demirel, Sabah’ı gösteriyor ve ekliyor: Türkiye’de işte böyle güzel gazeteler çıkıyor
YAYINLAMA: 08 Aralık 2022 / 13.24
GÜNCELLEME: 08 Aralık 2022 / 13.24
“İktidarda olduğunuz dönemlerde neden yerel basını güçlendirici düzenlemeleri yapmadınız” dediğimde, Demirel kendisine götürdüğüm Sabah’ı eline alıp bak, Türkiye’de böyle güzel gazeteler çıkıyor” diyor.

Özel bir görüşme için ziyaret ettiğimiz 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile gazetemiz içinde kısa bir söyleşi yaptık. Çankaya Kuleli Sokak’taki üç katlı ofisinde çarşamba ve cuma günleri saat 15:00’ten sonra özel görüşmeleri kabul eden Süleyman Demirel, haftada iki gün de Güniz Sokak’taki evinde halk günü düzenliyormuş. Bugünlerin herbirine de 150-160 kişi geliyormuş.

Ankara’daki ikinci günün akşam yemeğinde izlenimlerimi anlatırken arkadaşım şaşırdı ve “Demirel’e halen bu kadar ilgi nasıl oluyor” diye sordu. Ben de ona “Demirel ile Ecevit‘i hiç mukayese etme, Demirel, doğrusu yanlışı bir yana vefalı bir siyasetçi” dedim.

Özel bir görüşme için ziyaret ettiğimiz 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile gazetemiz içinde kısa bir söyleşi yaptık.

Ve başlıyor bir Ecevit ile Demirel karşılaştırması. Eğer kapıda korumalar olmasa Ecevitlerin öldüğünü bile belki haber alamayacağız. Ama diğer tarafta Demirel üç katlı ofisi 20 civarında personeli, her hafta yüzlerce konuğu ile gündemde kalabiliyor. Ecevitlerin özellikle son dönemde Türkiye yaptığı kötülüğü, tarih kitapları yazacak ve gelecek nesiller bu çifti pek de iyi anımsamayacak. Bir zamanların dağlara taşlara adı yazılan Karaoğlan’ının ardından gün gelip böyle nefretle bahsedebileceğimizi söyleseler inanmazdık herhalde.

Ecevit’ten hafızalarımızda bir de yıllarca ağzına sakız ettiği, ne başladığını ne de bittiğini görebildiğimiz köy-kent Projesi kalacak.

Demirel’in üç katlı çalışma ofisinin küçük bahçesinde konukları, korumalar ve diğer görevliler karşılayarak içeri alıyor. Tüm görevliler, misafirlerine karşı son derece kibar ve özenli. Sekreter, her gelen konuğu telefon ile yukarıya özel kalem müdürüne bildiriyor. Tüm konukları, özel kalem müdürü takdim ediyor. Demirel, kapının yanında ayakta ve “Gel bakalım Hoş geldin” diye karşılıyor. Görevliye ayakta poz verdikten sonra, oturuyoruz.

Demirer ile özel röportajımızın ardından, gazetemiz için de birkaç soru yöneltiyoruz.

-Rahmetli İhsan Sabri Çağlayangil, Tansu Çiller’e, “Kızım siyasete girilir ve asla çıkılmaz” demiş. Siz şu anda siyasetin içinde misiniz?

-Ben politikanın üstündeyim. Şimdi bakın bizim anladığımız şu: Siyasetin içindeyim dediğiniz zaman parti politikası ile meşgul olmak demektir. Ben parti politikasıyla, meşgul değilim. Ama Türkiye’nin bütün meseleleri ile meşgulüm. Partilerde Türkiye’nin meselelerinden birisidir. Demokrasi Türkiye’nin meselesidir. Türkiye’nin sağlıklı bir demokrasiye kavuşması Türkiye’nin meselesi ve benim konumdur.

-Siyasette yıllardan beri hep kadınların önü kesilir. Ama siz bir ilki gerçekleştirip bir kadının siyasette önünü açtınız. Onu milletvekili, bakanlık ve başbakanlığa taşıdınız. Hanım, Türkiye ve kadınlar açısından iyi bir örnek olmadı, sonradan pişmanlık duydunuz mu?

-Şimdi bakınız çok karışık bir dönemde siyaset yapmak zorunda kaldık. Devletin kurumları ile millet iradesinin çalıştığı zamanlar oldu. Yani seçilmiş bir iktidara karşı devletin hemen bütün kurumları karşı çıktı. Üniversitesi karşı çıktı, askeri karşı çıktı, ondan sonra devlet kurumları karşı çıktı, idaresi karşı çıktı, herkes karşı çıktı. O kolay bir şey değildi. Onun devamında da birçok gelenek haline gelmesi lazım gelen şeylerin hepsi bozuldu. Gene ordu siyasete karıştı, her şey karmakarışık oldu. Çatı yıkıldı, duvarlar yıkıldı, yeni baştan bina yapıldı.

Sayın Çiller’i siyasete davet eden benim. Benim partimden siyaset yapmaya davet eden benim. Oda sağ olsun kabul etti, geldi. Kendisinin öne çıkmasına yardımcı olan da benim ama, kendisinin de kabiliyeti vardı. Milletvekili olmasını sağlayan benim, partinin listesine koyan benim. Benim kurduğum hükümete dahil eden de benim. Ama Doğru Yol Partisi Genel başkanı olmasına ben yardımcı olmadım. %27 ile benim bıraktığım Doğru Yol Partisini birinci seçimde 1995’te %19’a, ikinci seçimde 1999’da %12’ye, üçüncü seçimde 2002’de dokuza indirdi. Bu başarı değildir siyasette. Merdiven ters bir merdiven olmuştur. Merdivenden yukarı çıkılması gerekirken merdivenden aşağı inilmiştir. Nitekim, kendisi de bu durumda bırakıp gitti.

-Keşke başarılı bir örnek olsaydı…

-Keşke… Keşke… Başbakan tayin eden benim. Genel başkan olmasına ben yardımcı olmadım. Şeyi de söyleyeyim, olmasını önlemedim de…

-Engel olsaydınız, seçilmeyebilirdi…

-Engel olabilirdim tabi…

-Ordunun siyasete müdahalesinden ve demokrasi açısından her seferinde ülkeyi 20 yıl-10 yıl geri götürmesinden yakınıyoruz hep. Bu açıdan AKP iktidarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Orduyu biraz geri plana çekebilmek için AB’ye daha çok sarılmış görünüyorlar.

-Bir şüphe, bu şüphede haklılık payı ne kadar var tartışılabilir, yalnız, AKP iktidarı beğenelim beğenmeyelim, sevelim sevmeyelim, 15 partinin girdiği seçimde başarılı olmuş bir iktidar. Herkese açık bir seçim, bu seçimle ilgili olarak da kimseye bir şey demedi. Barajın %10 olmasından dolayı bir takım partiler meclise giremediler. 41 milyon rey üzerinden yüzde 26’sını aldı oyların. %26 oyla mecliste %66 çoğunluğu sağladılar. Bu temsilde adaletsizliktir. Siyasi iktidar için zaaftır. Neticede biz herkesin iktidarıyız diyecekler, dört kişiden bir kişinin reyiyle iktidar oldular, üç kişinin değil. Zafiyettir.

-Üç yıldan beri ağır şekilde yaşanan kriz, ardından AKP iktidarda… Ülkenin yetişmiş kendini geliştirmiş insanlarında karamsarlığa neden oldu. Bu insanlar şimdi Türkiye’den kaçıyor, başka ülkelere gidiyor. Siz Türkiye açısından geleceği aydınlık ve güzel görüyor musunuz?

-Görüyorum görüyorum… Türkiye’nin geleceği açısından hiç şüpheye düşmedim. Hep de haklı çıktım. 50 sene evvelki Türkiye ile bugün ki Türkiye’yi on yıl önceki Türkiye ile bugünkü Türkiye’yi kıyaslayacak olursak, Türkiye her şeye rağmen ine çıka gidiyor. Hiç kimse karamsarlığa kapılmasın. Günlük şartlar şu olur, bu olur. Biz bu ülkeyi iğneden ipliğe her şeyi satın alan bir ülkeden, bir Avrupa ülkesi kadar sanayisi bulunan bir Gaziantep’e sahibiz. Kuruntuya gerek yok. Bir tane Türkiye var, bizimdir, başkada bir toprağımız yok. Herkese dişini sıkmasını, mücadele etmesini, beğenmediği hadiseler karşısında kaçmak yerine onun üstüne gitmesini tavsiye ederim.

-İçime ukde olan bir konu var. Yıllarca ülkenin en üst makamlarında görevde bulunduğunuz. Neden yerel basının güçlenmesi için gerekli düzenlemeleri yapmadınız? Bugün Türkiye bir medya grubuna teslim olmuş durumda. Ben şahsen, Aydın Doğan imparatorluğu bir şekilde ortadan kalkmadan basının özgür olacağına ve demokrasinin gelişeceğine inanmıyorum.

-O kadar karamsarlığa kapılma canım. Türkiye’de her gün sabah 30 tane gazete çıkıyor. 20 tane de televizyon var. 300 tane de mahalli televizyon var. Yüzlerce de mahalli gazete var. (Demirel, kendisine götürdüğüm Sabah’ı sehpanın üzerinden uzatıp bana gösteriyor). Bak Türkiye’de böyle güzel gazetelerde çıkıyor.

-Efendim, batıda olduğu gibi güçlü bir yerel basın olmasını arzu ediyoruz.

-Türkiye’de çok güzel gazeteler çıkıyor. Daha da gelişecek. Tabi mesele şu: Gelir seviyesi 5000 doların üzerine çıktığı zaman, birçok şehirde bu gazeteler çıkar. Adam başına gelir seviyesi 10.000 dolara çıktığı zaman İstanbul, İzmir, Ankara seviyesinde gazete çıkar. Bütün mesele burada Türkiye’nin gayrisafi milli hasılasını yukarı kaldırmak. Bunun da en önemli şartı sanayileşmek. 

-Siz her şeye rağmen, gelecekten ümitlisiniz…

-Her şey iyiye gidecek, bu iyiye Türkiye’nin halkı götürecektir. Ülkeyi yönetecekleri de o seçecek. Seçtiklerinde ne kadar isabet ederse o kadar iyi olacak. Başka bir yolu yok, dünyada da başka bir yolu yok. 140 tane ülke yöneticilerini seçerek getiriyor. Eğer seçtiklerine biraz dikkat ederse, hizmet görmeyenleri seçmezse, görenleri seçerse, bakın bir Celal Doğan’a sahip çıkmak önemlidir.

-CHP tarihinin en kötü muhalefet dönemini sergiliyor deniyor, ne dersiniz?

-Ben partiler üstüyüm.

                                                               ***

Bir saat süren görüşmemizde basın danışmanlarından Türker Sanal da bulunuyor. Çıkışta yine görevlilerin ayarını bozduğunun farkında olmadığım fotoğraf makinamla birkaç kare daha fotoğraf çektiriyoruz. Odadan dışarı çıkınca, Türker Sanal, “Nurgün hanım, yukarıda bir hemşeriniz var. Ziyaret etmek ister misiniz” diyor. Kastettiği Mehmet Muhsinoğlu.

Üçüncü kata, üç basın danışmanı Turgut Yılmaz, Mehmet Muhsinoğlu ve Türker Sanal’ın çalışma ofisine çıkıyoruz. Ofis tam bana göre. Odada hiç yeni bir şey yok. Her şey çok sıradan. Bir kere manzara güzel, Ankara’ya biraz tepeden yeşillikler arasından bakıyorsunuz. İkincisi odada bir şömine var. Üçüncüsü de üç tarafı kitaplarla dolu. Her biri bir köşeye çekilmiş izlenimi veren üç çalışma masası…

Beyefendi çıkıyor diye telefon geldiğinde, kahveleri bırakıp kravat ve ceketlere sarılan üç basın danışmanının odadan fırlamasını fırsat bilerek, karlı bir Ankara gününde, masanın başında, muhteşem manzara ve şöminenin karşısında kitapların arasında kaybolmanın hayalini kuruyorum. Mehmet Muhsinoğlu ile Hasan Celal Güzel’in aday olduğu seçimlerde Gaziantep’e gelişinde tanışmıştık. “Hasan Celal Güzel’e çalışmak için mi gelmiştiniz” diye sorduğumda, “Hayır, Aykut Kuraneli’nin oylarını kırmak için gelmiştim” diyor. Kısa sohbetin ardından Demirel’den sonra ben de konuttan ayrılıyorum.

Yorumlar
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *