ANASAYFA arrow right Ekonomi

Önümüzdeki yirmi yılda kişi başına gelir artışı yüzde 3,3 olacak

Önümüzdeki yirmi yılda kişi başına gelir artışı yüzde 3,3 olacak
YAYINLAMA: 16 Nisan 2020 / 04.15
GÜNCELLEME: 16 Nisan 2020 / 04.15
Dünya Bankası, 10-15 bin dolarlık orta gelir tuzağında takılıp kalma kâbusu yaşayan Türkiye’ye su serpti.
Dünya Bankası, 10-15 bin dolarlık orta gelir tuzağında takılıp kalma kâbusu yaşayan Türkiye’ye su serpti. Dünya Bankası Türkiye Direktörü Martin Raiser, Türkiye’nin önümüzdeki yirmi yıllık dönemdeki büyüme potansiyelinin yaklaşık yüzde 4,2 veya kişi başına gelir artışının yüzde 3,3 olduğunu ve bunun Türkiye’yi yüksek gelir düzeyine yükseltmek için yeterli olduğunu tahmin ediyoruz. Bu Türkiye’nin büyüme performansı ile karşılaştırmada kullanılabilecek makul bir ölçüt olarak görülebilir.Elbette daha hızlı büyüme mümkündür” dedi.
Martin Raiser Türkiye’nin orta gelir tuzağı hakkındaki görüşlerini Brookings Institution bloguna yazdığı bir makalede dile getirdi. “’Kimi Tanıdığından’ ‘Nasıl Yaptığına’ Geçiş: Türkiye ve ‘Orta Gelir Tuzağı’” başlıklı makalede Türkiye’nin kişi başına düşen gelirinin AB’ye göre çok fazla değişmediği birkaç on yıllık bir dönemden sonra, 2000’li yıllarda az da olsa bir iyileşme gösterdiği kaydedildi. Bu durumun, 2023 yılına kadar kişi başına düşen gelirin 25 bin ABD dolarına yükseltilmesi yönündeki resmi hedefin de yansıttığı üzere, Türkiye’nin sürekli yükselişine ilişkin emin tahminler yapılmasına yol açtığını kaydeden Raiser “Ancak son yıllarda büyüme hızının düşmesi ile birlikte bu güven yerini endişeye bıraktı” dedi.
Ekonomide orta gelir tuzağı literatürünün giderek zenginleştiğini anlatan Raiser, Türkiye’nin durumu hakkında şöyle dedi:“İlk olarak, ülkeler zenginleştikçe büyüme oranları yavaşlama eğilimi gösteriyor. Hem ülkelerin kararlı bir büyüme yoluna doğru yaklaştıkları neo-klasik büyüme modelleri, hem de takipçilerin yakalama sürecinde teknoloji yayılımından yararlanabildikleri içsel büyüme modelleri bu temel gerçeği açıklayabiliyor. Dolayısıyla, bir ülkenin gerçekten geride alıp kalmadığını görebilmek için büyüme dönemlerinin altta yatan potansiyel büyüme oranı ile ilişkilendirilmesi gerekiyor.Bu kriterin kullanıldığı yeni bir IMF çalışmasında Türkiye’de büyümenin mevcut yatırım oranlarına göre öngörülen oranın altına düştüğü ve kişi başına geliri geride bıraktığı tek bir 5 yıllık dönem bile bulunamamıştır.Benzer bir çerçeve kullandığımızda, Türkiye’nin önümüzdeki yirmi yıllık dönemdeki büyüme potansiyelinin yaklaşık yüzde 4,2 veya kişi başına gelir artışının yüzde 3,3 olduğunu ve bunun Türkiye’yi yüksek gelir düzeyine yükseltmek için yeterli olduğunu tahmin ediyoruz.Bu Türkiye’nin büyüme performansı ile karşılaştırmada kullanılabilecek makul bir ölçüt olarak görülebilir. Elbette daha hızlı büyüme mümkündür, ancak bunun için daha yüksek yatırım oranları ve toplam faktör verimliliğinde geçmiş ortalamaların üzerinde bir artış gerekecektir.”
Düşük-orta gelirli ülkelerin büyüme oranlarında yüksek gelirli ülkelere göre çok daha fazla volatilite yaşadıklarını, orta gelirden “kurtulmak” ve yüksek gelirli ülkelerin seviyelerine yükselmek için, uzun süre istikrarlı büyüme gerektiğini anlatan Raiser, “Türkiye bu bağlamda iyi bir örnek oluşturuyor. Türkiye geçmişte büyüme oranlarında büyük inişler ve çıkışlar yaşıyordu; neredeyse her on yıllık dönemde ani bir yükseliş ve düşüş yaşanıyordu. En uzun kesintisiz büyüme dönemi 1962 ile 1977 yılları arasında yaşanmış ve ortalama GSYH artışı yüzde 6,2 olarak gerçekleşmiştir (kişi başına gelir artışı yüzde 3,9). Yüksek gelire ulaşmak için yeni bir krizin önlenmesi ve makroekonomik istikrarın korunması, her ne pahasına olursa olsun büyümeyi hedeflemekten çok daha önemli görünmektedir” dedi.
Türkiye’nin politika bakımından geçmiş performansının diğer orta gelirli ülkelere göre daha karışık olduğunu ve makroekonomik politika çerçevesinin açık bir risk kaynağı oluşturduğunu anlatan Raiser, “Ülkenin genç nüfusu ve üretken işgücünün tarımdan başka sektörlere kaydırılması potansiyelinin henüz tükenmemiş olması sebebiyle, yapısal faktörlerin güçlü bir şekilde Türkiye’nin lehine olduğu görülüyor.Ancak, bu iki faktör grubunun hiçbiri büyümede yavaşlama için yakın bir riske işaret etmiyor ” dedi.
Türkiye’nin önündeki asıl zorluğun yüksek gelirli bir ülke olmanın gerektirdiği kurumsal ön koşulların oluşturulmasında yattığını kaydeden Raiser, “Bunun sebebi Türkiye’nin kurumsal kalite bakımından diğer orta gelirli ülkelere göre daha kötü bir performans göstermesi değil, daha ziyade Türkiye ile yüksek gelirli ülkeler arasında bulunan dikkat çekici mesafedir. Diğer ülkelerin geçmişi ile ilgili sahip olduğumuz tüm bilgilere dayalı olarak, yüksek gelire geçiş için ‘kimi tanıdığını’ ön plana çıkartan kurallardan, ‘nasıl yaptığını’ ön plana çıkartan kurallara doğru bir geçişin sağlanması gerektiğini söyleyebiliriz. Türkiye bu geçiş sürecine yaklaşık 10 yıl önce uygulamaya koyduğu önemli kurumsal reformlar ile başladı.Ancak son 5 yıllık dönemde bu sürecin yavaşladığı ve reformların tartışmalı ve eksik kaldığı görülüyor” dedi.
Raiser makalesini “Eğer bugün Türkiye’de ve diğer orta gelirli ülkelerde orta gelir tuzağı sıcak bir tartışma konusu olmaya devam ediyorsa, bunun sebebi politika ile ilgili faktörlerden veya yapısal faktörlerden çok kurumsal kalite ile ilgili hususlardır ve bu durumu değiştirmenin zamanı gelmiştir” satırlarıyla bitirdi.ANKA
Yorumlar
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *