Ekonomik gelişme, yüksek enflasyon, çoklu kriz ortamı…
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2024 verilerine göre “Toplam doğurganlık hızı”, 2001’de 2.38 çocukken 2014’ten itibaren aralıksız düşüş eğilimine girerek 2024’te 1.48 çocuk olarak hesaplandı.
Siyasi iktidar doğurganlık hızının artırılması konusunda harekete geçerek geçen yıl Aile ve Nüfus Politikaları Daire Başkanlığı’nı kurdu, ardından iktidardan isimler “Kadınların işgücüne girişi doğurganlığı etkiliyor” ifadelerini kullanmaya başladı. İktidarın doğurganlığı artırmaya yönelik politikaları tartışmalara yol açarken, doğum oranlarına ilişkin uzmanlarla konuştuk.
“Sosyal medyada zaman zaman gördüğümüz, kadınların işgücüne katılımının doğurganlık hızını düşürdüğü yönündeki iddia güçlü bir temele dayanmıyor” diyen Greenwich Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cem Oyvat, “Örneğin, OECD ülkelerinde kadınların işgücüne katılım oranı ve doğurganlık hızı arasındaki korelasyon çok uzun süredir pozitif. Doğurganlık hızındaki düşüşü yalnızca çalışan kadınların zaman kısıtıyla açıklayanlar, meselenin gelir boyutunu göz ardı ediyor. Kent yaşamında çocuk sahibi olabilmek için gelir düzeyi de önemlidir” dedi.
Oyvat, “Dünya Bankası verilerine göre Türkiye, 182 ülke arasında kadınların işgücüne katılımının en düşük olduğu 25’inci ülke konumunda. Yani Türkiye zaten bu alanda en geride olan ülkeler arasında. Üstelik mesela kadınların işgücüne katılımının bizden çok daha düşük, yalnızca yüzde 13 olduğu İran’da doğurganlık hızı, nüfusun korunması için gerekli olan 2.1’in altına, 1.7’ye geriledi. Benzer şekilde Hindistan, Tunus ve Nepal gibi kadınların işgücüne katılımının bizden daha düşük olduğu ülkelerde de doğurganlık hızı 2.1’in altına düştü ve düşmeye devam ediyor” ifadelerini kullandı.
Oyvat, “Doğurganlık hızıyla kadınların eğitim süresi arasındaki ilişki bir yana, bizim “kadınlar okula gitmesin, sonrasında çalışmasın” gibi bir kalkınma vizyonumuz olamaz, olmamalı. Cinsiyet eşitsizliklerinin azaltılması, kadınların okula gidebilmesi, istediğinde çalışabilmesi ve ekonomik özgürlüğünü eline alması kalkınmanın kendi başına çok önemli bir unsurudur. Bunun dışında Türkiye, kadınların işgücüne katılımının düşük olması nedeniyle çok önemli bir potansiyelini kullanamıyor” dedi.
Küresel Eşitlik ve Kapsayıcılık Ağı Başkanı Ayşe Kaşıkırık doğum oranlarının düşme nedenlerine ilişkin, “Önemli faktörlerden birisi de ekonomik gelişme, yüksek enflasyon, çoklu kriz ortamı. Belirsizlik süreçlerinde doğum oranlarında bir düşüş yaşanıyor. En önemli sorunlardan birisi Türkiye’deki ataerkil sistem. Öncelikle kız çocukları okuyabiliyor mu? Erken yaşta zorla evlilik hâlâ var. Türkiye’de kız çocuklarında özellikle okuma yazma oranı arttıkça, zorunlu eğitim ve yüksek öğretim arttıkça zaten evlilik yaşı gecikiyor. Sosyoekonomik seviye arttıkça da zaten çocuk doğurma oranının da düştüğü görülüyor. Bir ülkede refah seviyesi yüksekse, okuma yazma oranı yüksekse, zaten doğum oranı gibi konular politika öncelikli konular değil. Kuzey Avrupa ülkelerinde kadını sosyal ve iş hayatında var eden o kadar güzel politikalar var ki. Oradaki ülkelerde bizim kadar gelecek korkusu yok” diye konuştu. cumhuriyet