Türkiye’de ilköğretim öncesi brüt okullaşma oranı düşük
Dünya Bankası’nın “Türkiye’de Çocuk Bakım Hizmetlerinde Arz ve Talep Durumu” başlıklı raporuna göre geçen on yıllık dönemde merkez bazlı çocuk bakım ve okul öncesi eğitim hizmetlerindeki yaygınlaşmaya rağmen, hem hizmet arzı hem de kullanım oranlarının halen düşük düzeylerde olduğu belirtildi.
Dünya Bankası’nın “Türkiye’de Çocuk Bakım Hizmetlerinde Arz ve Talep Durumu” başlıklı raporu yayınlandı. Rapora göre, Türkiye’de ilköğretim öncesi brüt okullaşma oranı düşük. Kişi başına düşen GSYH düzeyleri benzer olan Şili ve Meksika gibi Latin Amerika ülkelerinde ve Bulgaristan ve Romanya gibi Avrupa ve Orta Asya ülkelerinde okullaşma oranlarını sırasıyla yüzde 113,6, yüzde 101,4, yüzde 85,7 ve yüzde 77,4 iken; Türkiye’deki çocukların üçte birinden azı merkez bazlı çocuk bakım hizmetlerine kaydoldu.
Çocuk bakım ve okul öncesi eğitim hizmetlerinin mevcudiyeti bakımından bölgesel eşitsizlikler bulunduğunu kaydeden Dünya Bankası, “Çocukların ve hane halklarının çoğunluğu bu hizmetleri alamamaktadır” dedi.
Rapora göre, kadınlarda okuryazarlık oranlarının daha yüksek olduğu illerde ve nüfus yoğunluğunun daha düşük olduğu kentsel alanlarda çocuk bakım hizmetleri arzı daha yüksek seviyede. 3-5 yaş arası çocuklarda yüzde 29,5 olarak tahmin edilen düşük düzeydeki okullaşma oranı, bu yaş grubundaki yaklaşık 2,7 milyon çocuğun herhangi bir merkez bazlı okul öncesi eğitim türünde hizmet alamadığını gösteriyor.
OECD ülkeleri arasında yüzde 80,6 düzeyinde olan ilköğretim öncesi okullaşma oranı ortalamasına ulaşabilmek için, tesis başına ortalama kayıt oranlarının sağlandığı 42 bin 388 yeni çocuk bakım tesisine ihtiyaç duyulacak.
Çalışan annelerin ihtiyaçlarına cevap veren mevcut hizmetler temel olarak özel sektör tarafından sunulan hizmetler oluyor ve ortalama bir hane halkının ödemek isteyebileceği veya ödeyebileceği fiyatlardan daha pahalı olma eğilimi gösteriyor. Özellikle eğitim düzeyi düşük olanlar olmak üzere kadınların çoğu için kazanç ve çocuk bakım maliyetleri arasındaki fark, işgücüne katılımlarını haklı göstermek için çok düşük ve bunların bakım hizmetleri için ödemek isteyebilecekleri fiyatlar mevcut kreş ve anaokulu ortanca fiyatlarını karşılamıyor.
Çocuk bakım hizmetleri piyasasının mevcut ekonomik durumu ve çocuk bakım hizmetlerinin sunumunda kullanılan mevcut modeller göz önüne alındığında, özel hizmet sağlayıcıların daha yerel düzeyde hizmet sunmalarına, özellikle yoksul ve orta sınıf mahallelerinde daha az sayıda çocuğa hizmet vermelerine yönelik hiçbir teşvik unsuru bulunmuyor.
Rapora göre, bu merkezleri kurmanın yüksek maliyeti göz önüne alındığında özel hizmet sağlayıcıların kuruluş maliyetini makul bir sürede çıkarabilmeleri için kayıtlı çocuk sayısının en az 40-50 olması gerektiğini gösteriyor. Özel hizmet sağlayıcıların 20 kayıtlı çocuk ile kuruluş maliyetlerini çıkararak başa baş noktasına ulaşmaları, mevcut ortalama piyasa fiyatları ile 3,1 yıl; hane halklarının çocuk bakım hizmetleri için ödemek istedikleri ortalama fiyat ile 9,4 yıl alıyor.
Piyasadaki uyumsuzluk aşağıda üç düzeyde özetlenmektedir:
Erişilebilirlik ve lokasyon, fiyatlar ve ödeme istekliliği, hizmet kalitesi ve kalite beklentileri.
Bu rapordaki analizler hizmet arzı ve talebi arasında ulaşılabilirlik, fiyatlar ve kalite beklentileri bakımından piyasada bir uyumsuzluk olduğunu ve bunun temel sebebinin potansiyel talebi karşılamak için yeterli düzeyde kamu hizmet sunumunun veya finansmanının olmayışı ve özellikle özel hizmetler için uygulanan yüksek düzenleyici gereklilikler ve standartlar olduğunu gösteriyor.
Rapor için gerçekleştirilen ankete katılan çalışmayan annelerin yüzde 45’i daha önce çalışmış olduklarını ve bunların çoğunluğu çocuk bakım sorumlulukları sebebiyle işgücü piyasasından çıktıklarını belirttiler. Uluslararası kanıtlar çocuk bakım hizmetlerinin ulaşılabilirliğinin artması ile birlikte kadınların işgücüne katılımının da arttığını göstermekte. Ayrıca, Türkiye’de gerçekleştirilen odak grubu görüşmelerinden elde edilen kanıtlar da hem hizmet süresi hem de kalite bakımından çalışan bir annenin ihtiyaçlarını karşılayan çocuk bakım hizmetlerinin maliyetinin yüksek olmasının, işgücüne katılmalarının önündeki ana engellerden birisi olduğunu göstermektedir. Kentsel alanlarda yaşayan çalışmayan kadınların yüzde 43’ü makul fiyatlı ve kaliteli çocuk bakım merkezlerinin mevcudiyetinin, ailelerinin gelirlerini ve çocuklarının refahını artırabilmeleri için çalışmalarına olanak tanıyacağını belirtti.
Türkiye’de, çocuğun refahı ve ailelerin beklentileriyle uyumlu yeni bir çocuk bakım modeline ihtiyaç olduğunun belirtildiği raporda, “Karşılanabilir ve kaliteli çocuk bakım hizmetine erişimle ilgili asıl sorunu çözebilmek için, yeni bir model içeren ve nüfusun daha büyük bir kesiminin maddi olarak karşılayabileceği bir program geliştirilmelidir. Ailelerin yaşadığı bölgeye yakın yerlerde bulunacak merkezler aracılığıyla, kamuya bağlı veya özel hizmet sunumu yoluyla işleyecek bu model pazarda yaygınlaştıktan sonra, bu hizmetlere erişmekte zorlanan aileler için, programın ikinci aşamasında, hizmete erişimi mümkün kılacak, talep yönlü bir transfer mekanizmasıyla hedefleme yapılabilir” ifadeleri kullanıldı.
Rapora göre çözüm için, hizmetin asıl kullanıcıları olan anne ve babaların tercihleriyle şekillenen, farklı standartlara sahip yepyeni bir çocuk bakımı ve okul öncesi eğitim modeli sayesinde, erken çocukluk eğitimi ve bakım hizmeti yerel olarak mahallelerde ve iş yerlerinde daha yaygın olarak verilebilecek. Böylece erken yaştan itibaren çocuklara sunulan fırsat eşitliği artacak, kadınların işgücü piyasasına katılma imkanları artacak ve kadınlar evleri dışında da üretken bir hayat sürme seçeneğine sahip olacaklar. ANKA
Dünya Bankası’nın “Türkiye’de Çocuk Bakım Hizmetlerinde Arz ve Talep Durumu” başlıklı raporuna göre geçen on yıllık dönemde merkez bazlı çocuk bakım ve okul öncesi eğitim hizmetlerindeki yaygınlaşmaya rağmen, hem hizmet arzı hem de kullanım oranlarının halen düşük düzeylerde olduğu belirtildi.
Dünya Bankası’nın “Türkiye’de Çocuk Bakım Hizmetlerinde Arz ve Talep Durumu” başlıklı raporu yayınlandı. Rapora göre, Türkiye’de ilköğretim öncesi brüt okullaşma oranı düşük. Kişi başına düşen GSYH düzeyleri benzer olan Şili ve Meksika gibi Latin Amerika ülkelerinde ve Bulgaristan ve Romanya gibi Avrupa ve Orta Asya ülkelerinde okullaşma oranlarını sırasıyla yüzde 113,6, yüzde 101,4, yüzde 85,7 ve yüzde 77,4 iken; Türkiye’deki çocukların üçte birinden azı merkez bazlı çocuk bakım hizmetlerine kaydoldu.
Çocuk bakım ve okul öncesi eğitim hizmetlerinin mevcudiyeti bakımından bölgesel eşitsizlikler bulunduğunu kaydeden Dünya Bankası, “Çocukların ve hane halklarının çoğunluğu bu hizmetleri alamamaktadır” dedi.
Rapora göre, kadınlarda okuryazarlık oranlarının daha yüksek olduğu illerde ve nüfus yoğunluğunun daha düşük olduğu kentsel alanlarda çocuk bakım hizmetleri arzı daha yüksek seviyede. 3-5 yaş arası çocuklarda yüzde 29,5 olarak tahmin edilen düşük düzeydeki okullaşma oranı, bu yaş grubundaki yaklaşık 2,7 milyon çocuğun herhangi bir merkez bazlı okul öncesi eğitim türünde hizmet alamadığını gösteriyor.
OECD ülkeleri arasında yüzde 80,6 düzeyinde olan ilköğretim öncesi okullaşma oranı ortalamasına ulaşabilmek için, tesis başına ortalama kayıt oranlarının sağlandığı 42 bin 388 yeni çocuk bakım tesisine ihtiyaç duyulacak.
Çalışan annelerin ihtiyaçlarına cevap veren mevcut hizmetler temel olarak özel sektör tarafından sunulan hizmetler oluyor ve ortalama bir hane halkının ödemek isteyebileceği veya ödeyebileceği fiyatlardan daha pahalı olma eğilimi gösteriyor. Özellikle eğitim düzeyi düşük olanlar olmak üzere kadınların çoğu için kazanç ve çocuk bakım maliyetleri arasındaki fark, işgücüne katılımlarını haklı göstermek için çok düşük ve bunların bakım hizmetleri için ödemek isteyebilecekleri fiyatlar mevcut kreş ve anaokulu ortanca fiyatlarını karşılamıyor.
Çocuk bakım hizmetleri piyasasının mevcut ekonomik durumu ve çocuk bakım hizmetlerinin sunumunda kullanılan mevcut modeller göz önüne alındığında, özel hizmet sağlayıcıların daha yerel düzeyde hizmet sunmalarına, özellikle yoksul ve orta sınıf mahallelerinde daha az sayıda çocuğa hizmet vermelerine yönelik hiçbir teşvik unsuru bulunmuyor.
Rapora göre, bu merkezleri kurmanın yüksek maliyeti göz önüne alındığında özel hizmet sağlayıcıların kuruluş maliyetini makul bir sürede çıkarabilmeleri için kayıtlı çocuk sayısının en az 40-50 olması gerektiğini gösteriyor. Özel hizmet sağlayıcıların 20 kayıtlı çocuk ile kuruluş maliyetlerini çıkararak başa baş noktasına ulaşmaları, mevcut ortalama piyasa fiyatları ile 3,1 yıl; hane halklarının çocuk bakım hizmetleri için ödemek istedikleri ortalama fiyat ile 9,4 yıl alıyor.
Piyasadaki uyumsuzluk aşağıda üç düzeyde özetlenmektedir:
Erişilebilirlik ve lokasyon, fiyatlar ve ödeme istekliliği, hizmet kalitesi ve kalite beklentileri.
Bu rapordaki analizler hizmet arzı ve talebi arasında ulaşılabilirlik, fiyatlar ve kalite beklentileri bakımından piyasada bir uyumsuzluk olduğunu ve bunun temel sebebinin potansiyel talebi karşılamak için yeterli düzeyde kamu hizmet sunumunun veya finansmanının olmayışı ve özellikle özel hizmetler için uygulanan yüksek düzenleyici gereklilikler ve standartlar olduğunu gösteriyor.
Rapor için gerçekleştirilen ankete katılan çalışmayan annelerin yüzde 45’i daha önce çalışmış olduklarını ve bunların çoğunluğu çocuk bakım sorumlulukları sebebiyle işgücü piyasasından çıktıklarını belirttiler. Uluslararası kanıtlar çocuk bakım hizmetlerinin ulaşılabilirliğinin artması ile birlikte kadınların işgücüne katılımının da arttığını göstermekte. Ayrıca, Türkiye’de gerçekleştirilen odak grubu görüşmelerinden elde edilen kanıtlar da hem hizmet süresi hem de kalite bakımından çalışan bir annenin ihtiyaçlarını karşılayan çocuk bakım hizmetlerinin maliyetinin yüksek olmasının, işgücüne katılmalarının önündeki ana engellerden birisi olduğunu göstermektedir. Kentsel alanlarda yaşayan çalışmayan kadınların yüzde 43’ü makul fiyatlı ve kaliteli çocuk bakım merkezlerinin mevcudiyetinin, ailelerinin gelirlerini ve çocuklarının refahını artırabilmeleri için çalışmalarına olanak tanıyacağını belirtti.
Türkiye’de, çocuğun refahı ve ailelerin beklentileriyle uyumlu yeni bir çocuk bakım modeline ihtiyaç olduğunun belirtildiği raporda, “Karşılanabilir ve kaliteli çocuk bakım hizmetine erişimle ilgili asıl sorunu çözebilmek için, yeni bir model içeren ve nüfusun daha büyük bir kesiminin maddi olarak karşılayabileceği bir program geliştirilmelidir. Ailelerin yaşadığı bölgeye yakın yerlerde bulunacak merkezler aracılığıyla, kamuya bağlı veya özel hizmet sunumu yoluyla işleyecek bu model pazarda yaygınlaştıktan sonra, bu hizmetlere erişmekte zorlanan aileler için, programın ikinci aşamasında, hizmete erişimi mümkün kılacak, talep yönlü bir transfer mekanizmasıyla hedefleme yapılabilir” ifadeleri kullanıldı.
Rapora göre çözüm için, hizmetin asıl kullanıcıları olan anne ve babaların tercihleriyle şekillenen, farklı standartlara sahip yepyeni bir çocuk bakımı ve okul öncesi eğitim modeli sayesinde, erken çocukluk eğitimi ve bakım hizmeti yerel olarak mahallelerde ve iş yerlerinde daha yaygın olarak verilebilecek. Böylece erken yaştan itibaren çocuklara sunulan fırsat eşitliği artacak, kadınların işgücü piyasasına katılma imkanları artacak ve kadınlar evleri dışında da üretken bir hayat sürme seçeneğine sahip olacaklar. ANKA