Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen JİTEM davasının tüm sanıkların beraatıyla sonuçlanmasına, dünyanın önde gelen insan hakları örgütlerinden İnsan Hakları İzleme Örgütü’nden (HRW) sert tepki geldi. Örgüt, açıklamasında “Bu kararla ölen veya kayıp edilen kişilerin akrabalarının adalet umudu bir kez daha yerle bir edildi” eleştirisinde bulundu.
New York merkezli İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün, JİTEM davasına ilişkin açıklamasında “21 Kürt’ün öldürülmesi ve kayıp edilmesine ilişkin Türkiye’de görülen ilk davada tüm sanıkların beraat etmesinin, devlet aktörleri tarafından gerçekleştirilen ağır ihlallerin kurbanları için adaletin yerine gelmemesine yol açtığı” öne sürüldü.
İnsan Hakları İzleme Örgütü kıdemli Türkiye araştırmacısı Emma Sinclair-Webb “Türkiye adalet sisteminin 1990’larda ordunun ve devlet güçlerinin gerçekleştirdiği korkunç ihlallerin kurbanları için adaletin yerine gelmesini sağlamaktaki mutlak başarısızlığı, yargılamanın çöküşünü ispatlayan sarsıcı bir kanıttır” görüşünü savunurken “Bu kararla ölen veya kayıp edilen kişilerin akrabalarının adalet umudu bir kez daha yerle bir edildi” iddiasına yer verdi.
Davayı aksatan çok sayıda aykırılığın ciddi endişelere yol açtığını ve kurbanlar açısından, kovuşturmanın etkin bir çözüm yolu olduğuna dair güveni sarstığı öne sürülen açıklamada Türkiye'nin kurbanlara etkili bir hukuki yola başvurma hakkı sağlama konusunda, uluslararası insan hakları hukukundan doğan, bağlayıcı yükümlülüğünün bulunduğu vurgulandı. Açıklamada şöyle denildi:
“Bu dava, 1990'larda Kürtlerin öldürülmesi ve zorla kayıp edilmesiyle ilgili olarak yüksek rütbeli bir güvenlik görevlisinin suçlandığı ilk davaydı. Söz konusu suçlar insan hakları grupları tarafından ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında detaylı biçimde belgelenmişti.”ANKA
New York merkezli İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün, JİTEM davasına ilişkin açıklamasında “21 Kürt’ün öldürülmesi ve kayıp edilmesine ilişkin Türkiye’de görülen ilk davada tüm sanıkların beraat etmesinin, devlet aktörleri tarafından gerçekleştirilen ağır ihlallerin kurbanları için adaletin yerine gelmemesine yol açtığı” öne sürüldü.
İnsan Hakları İzleme Örgütü kıdemli Türkiye araştırmacısı Emma Sinclair-Webb “Türkiye adalet sisteminin 1990’larda ordunun ve devlet güçlerinin gerçekleştirdiği korkunç ihlallerin kurbanları için adaletin yerine gelmesini sağlamaktaki mutlak başarısızlığı, yargılamanın çöküşünü ispatlayan sarsıcı bir kanıttır” görüşünü savunurken “Bu kararla ölen veya kayıp edilen kişilerin akrabalarının adalet umudu bir kez daha yerle bir edildi” iddiasına yer verdi.
Davayı aksatan çok sayıda aykırılığın ciddi endişelere yol açtığını ve kurbanlar açısından, kovuşturmanın etkin bir çözüm yolu olduğuna dair güveni sarstığı öne sürülen açıklamada Türkiye'nin kurbanlara etkili bir hukuki yola başvurma hakkı sağlama konusunda, uluslararası insan hakları hukukundan doğan, bağlayıcı yükümlülüğünün bulunduğu vurgulandı. Açıklamada şöyle denildi:
“Bu dava, 1990'larda Kürtlerin öldürülmesi ve zorla kayıp edilmesiyle ilgili olarak yüksek rütbeli bir güvenlik görevlisinin suçlandığı ilk davaydı. Söz konusu suçlar insan hakları grupları tarafından ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında detaylı biçimde belgelenmişti.”ANKA