ANASAYFA arrow right Güncel

ÖZYÖNETİM İLANI

ÖZYÖNETİM İLANI
YAYINLAMA: 16 Nisan 2020 / 04.32
GÜNCELLEME: 16 Nisan 2020 / 04.32
Celal DENİZ/Yazısı

7 Haziran seçimlerinden sonra ortaya çıkan meclis tablosunu içine sindiremeyen Cumhurbaşkanı Erdoğan ve onun vesayetinde kalan AKP, Koalisyon görüşmelerini bir planın parçası olarak yürütüp, erken seçime gitmek için ''gördünüz işte olmuyor bize istikrar lazım'' diyebilmek için kendilerine bir zemin yaratmaya çalıştılar.

Koalisyon gibi bir tiyatro oynanırken, AKP aynı zamanda ülkeyi kanın aktığı, askerin, polisin, çocukların, sivillerin katledildiği bir sürece yönlendirdi. AKP Silvan'da, Varto'da, Lice'de, Şemdinli'de, Silopi'de 1990’ların ruhuna rahmet okutacak, Kürt halkının katliamına varacak bir planı devreye sokmuş durumda. Bu plan AKP’yi düşüşe geçireceği gibi ''Bir arada Yaşam'' zeminini de dinamitlemektedir.

Toplumun algılarını şimdiye kadar iyi yöneten AKP bu kez baltayı taşa vurmuşa benzemektedir. Ölen askerlerin yakınlarının tepkileri, AKP’nin anketlerde düşen oyu, HDP'nin en olumsuz ankette bile oylarının barajın altına düşmemesi bunların göstergeleridir.

Ülkenin çatışmalı bir kaos ortamına sürüklenmesi ekonomiyi de vurmaktadır. İthale dayalı ekonominin  büyümesi tersine dönmüş ,doların kontrol edilememesi önümüzde ki yakın süreçte iflasların şimdiden habercisidir.

Ülkenin son dönemlerinde yaşadığı bu acı süreç gündemde hep konuşulmaktadır. Ancak bu süreçte bazı Kürt illerinde ''Öz yönetim'' ilanları yapıldı. Bu konu yeterince konuşulmadı. Ama toplumda ki algı bunun bir bölünmeyi amaçladığı yönündedir. Sanırım bu konuda sesli düşünmek gereklidir .

Özyönetim, katılımcı bir sürecin, sendikalarda, kooperatiflerde işleyiş olarak kabul edildiği bir karar alma modeli olarak ortay çıkmıştır. Ancak dünyada demokrasi deneyimlerinin bugün geldiği nokta, yerel yönetimlerin güçlendirildiği, merkezi vesayetin kaldırıldığı, adem-i merkeziyetin uygulanabilir olduğu koşulları olgunlaştırmıştır.

Türkiye gerek coğrafi yapı açısından, gerekse bu coğrafyada etnik, dinsel farklılıklar açısından gerekse de ekolojik denge açısından aşırı merkezi yapının hantallığını kaldıracak durumda değildir. Ülkede sürekli sıkıyönetimler, darbeler yaşanması, inanç ve kimlikler sorununun sürekli kendini dayatması bu merkezi idarenin güçlü olmasının bir sonucudur.

Bu anlamda merkezi idari yapı yönetemez durumdadır. Yönetemediği yerde askeri, otoriter yöntemlere başvurulmakta bu da demokratik bir kültürün oluşmasını engellemektedir.

AKP yüzünü Avrupa'ya döndüğü iktidarının ilk yıllarında, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı ile ilgili yasaları gündeme getirmiş, muhalefetin karşı çıkması karşısında tozlu raflara kaldırmıştır. Sonra ki dönemde de AKP kendini devletleştirme yönünde birçok adım atmış, bu anlamda valilerin yetkilerini arttırmış, muhtarlıkları göstermelik hale getirmiş, belde belediyelerini ortadan kaldırmıştır. Bu adımlar merkezi yapının daha da güçlenmesini sağlamıştır.

Yerel Yönetimlerin güçlendirilmesi, hem ekonomik hem politik hem de sosyolojik olarak ülkenin demokratikleştirilmesi için bir gerekliliktir.

AKP bir ''Çözüm Süreci'' programı ortaya koydu. Toplumun desteğini de çoğunlukla aldı. Ancak 7 Haziran seçimlerinde tek başına iktidar olamayınca AKP içinde ki ''Devlet Refleksi'' ortaya çıktı. Çözüm sürecinde ki olumlu çabalar olmamış gibi çatışmalı bir süreç dayatıldı, siyasetin, medyanın dili birden bire şiddeti içselleştirmeye başladı.

AKP'de ki devlet refleksi ortaya çıkınca Kürt hareketi de çözüme odaklı bir ruh halinin uğradığı ihanet karşısında gösterebileceği bir refleksi gösterip tek tek ''özyönetim'' ilanlarını açıkladı.

Özerklik talebi sadece Kürtlerin değil tüm Türkiye’deki halkların ortak talebi olmalıdır. Bu haklı talebe karşı gelmemekle birlikte, bu çatışmalı ortamda özerklik ilanının zamana ve zemine uygun olmadığı yönünde bir düşüncem vardır.

Bu konuda sesli düşünmek gerekirse bazı sorular sormak gereklidir. Özyönetim bir anayasal sorun mudur? ‘’Çözüm sürecinin’’ çözmesi gereken temel düğümlerinden birisi ''Özyönetim'' meselesi değil midir? Özyönetim tek taraflı ilan edilecek kadar basit bir mesele midir? Özyönetimi ülkenin demokratikleşmesini de içeren bir inşa süreci olarak değerlendirmek gerekmez mi? Çatışmalı süreçte barış talebi çok geniş kesimleri birleştirirken ''Öz savunma'' sivil itaatsizlik midir yoksa çatışma ortamında savaş konseptinin bir parçası mıdır? HDP siyaset alanında önemli bir başarıya imza atmışken, AKP'nin devlet refleksine benzer refleksle cevap vererek çatışmacı siyasetin bir parçası olmak kime ne yarar sağlar? Sivil siyasetin bir arada yaşam politikasını beslemek yerine o siyaseti toplum bilincinde etkisizleştirecek politikalar bugünün ihtiyacına cevap verebilir mi?

Bugün Kürt illerinde 100 'ü aşkın Belediye var. Yerel Yönetimlerin işleyiş süreci aşağıdan yukarı katılıma olanak veren bir şekilde dizayn edile bildi mi? Mahallerden başlayan bir ''meclisleşme'' süreci sağlıklı işliyor mu? Bu sorulara EVET cevabı verebiliyorsak ''ÖZYÖNETİM'' için yeterli birikim sahibi olunmuş demektir. Zamana göre uygulanması da mümkündür.

Ne ki Özyönetim ilanı devletin keyfiyetine, çözümsüzlük politikalarına, saldırılarına karşı bir tepki olarak ortaya koyuluyorsa burada ''Bir arada yeni yaşam'' siyasetinin zarar göreceği hesaplanmalıdır.

Son söz olarak söylersem, Çözüm diye diye çözümsüzlüğün temel nedeni AKP'dir. Bugün akan kanın sorumlusu çözüm sürecini oyalama taktiği olarak gören AKP zihniyetidir. Ancak Kürt illerinde tek taraflı ilan edilen ''Özyönetim'' ilanları da çözümsüzlük zihniyetini meşrulaştırma da bir ''neden'' olmaktadır.

Oysa siyaset zaman ve zemin üzerinde verilmiş doğru bir karar ile başarıya ulaşır.

Bugünün ihtiyacı, devlet refleksinin dayattığı çatışma sürecine karşılık barışı yeniden kurmak, çözüm sürecini yeniden tahkim etmek, sivil siyaseti etkin hale getirmektir.

 

Yorumlar
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *