ANASAYFA arrow right Güncel

Türkiye’de bir kadına günlük 8 kuruş bütçe düşüyor

Türkiye’de bir kadına günlük 8 kuruş bütçe düşüyor
YAYINLAMA: 13 Kasım 2024 / 12.02
GÜNCELLEME: 13 Kasım 2024 / 12.02

Türkiye’nin 2025 Bütçesi görüşülüyor. Fakat kayyım atamaları ve iç politikadaki sıcak gündemler nedeniyle görünür olmuyor. Peki 2025 bütçesinden kadınların payına ne düşüyor? DEM Parti’den Sevilay Çelenk, CHP’den Aysu Bankoğlu ve EMEP’ten Sevda Karaca anlattı.

Türkiye’nin 2025 yılı bütçesi, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın hakları açısından ne kadar duyarlı? İlk bakışta “Kadının Güçlendirilmesi” başlığı altında bir pay ayrılmış gibi görünse de bu bütçenin hakikatle olan mesafesi ne yazık ki oldukça büyük.

Ayrıntılara inildiğinde görüyoruz ki Türkiye’nin bütçesi, toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bir bütçelemeden oldukça uzak.

Kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği, sadece kâğıt üzerinde “güçlendirilmesi” gereken bir alan olarak ele alınmış, gerçekçi kaynak ayrımları, kadınların temel ihtiyaçları ve şiddetle mücadele gibi hayati konular için somut adımların eksikliği göze çarpıyor.

Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme (TCDB), kadınların ve erkeklerin ihtiyaçlarını gözeterek kamu kaynaklarının dağılımında adalet sağlamayı hedefler. Ancak Türkiye’de bu hedef, yerini eril zihniyetin egemenliğine ve toplumsal kaynakların belirli çevrelerin çıkarlarına uygun olarak kullanımına bırakmış durumda.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nden (DEM Parti) Sevilay Çelenk, 2025 yılı bütçesinin kadın hakları açısından bir felaket bütçesi olduğunu ifade ederken, toplumsal cinsiyet duyarlılığının bütçe görüşmelerinde dikkate alınmadığını söylüyor. Çelenk’in aktardığına göre, kadınların güvenliğine, istihdamına ve yaşam kalitesine yönelik gerçek bir planlama yapılmadığı gibi, kaynakların bir kısmı kadın cinayetlerini ve şiddeti körükleyen cinsiyetçi söylemlerle desteklenen alanlara ayrılıyor.

Örneğin, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın “Kadının Güçlendirilmesi” için ayrılan bütçesi, toplam bütçenin yalnızca yüzde 0,3’üne denk geliyor.

Oysa “Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi” başlığı altında bunun üç katı bir ödenek ayrılmış durumda. Kadının aile içindeki bağımlı konumunu pekiştiren bu anlayış, kadın haklarına ve bağımsız yaşama dair herhangi bir ilerleme sağlamaktan çok, geleneksel rollerin korunmasına yönelik bir politika yürütüldüğünü gözler önüne seriyor. Kadın istihdamını, eğitim olanaklarını artırmak yerine, kadınları aile içinde sıkıştırmaya yönelik bir yaklaşım benimsenmiş.

Çelenk, “Hiçbir kurum kamu gelirlerini ve harcamalarını kadınların yaşam hakkı başta olmak üzere hak ve kazanımlarını gözetmeye özen gösteren bir bütçe çerçevesinde planlamadı. Böyle bir önceliği olmadı. Kadın istihdamını öncelikli meselesi olarak görmedi. Oysa hemen her kurumun toplumsal cinsiyet odaklı bütçe yapabileceği alanlar var. Kadınların hayatı ve refahını koruma ve kollamaya kaynak ayırabilir her kurum” diyor.

Bir örnekle anlatıyor:

“Benim kendi ilgi ve uzmanlık alanım bakımından aklıma ilk gelen İletişim Başkanlığının bütçesi. Çünkü Sayıştay raporlarından, önemli ölçüde örtülü bir şekilde ve şeffaflıktan uzak biçimde yürütüldüğü anlaşılan faaliyetler ve harcamalarıyla bu kurum, iktidarın propaganda aygıtı gibi işlev görüyor. Tümüyle iktidar perspektifine ve çıkarlarına odaklanan ve muhalif bağımsız medyanın baskılanmasının aracı haline gelen İletişim Başkanlığı, 2023 yılında ek bütçeyle başlangıçta öngörülenin iki katına, 3 milyar 236 milyon 977 TL’ye çıkmış bütçesine rağmen, tıpkı RTÜK ve TRT gibi, bu eril, militarist şiddet vahşet yüklü medya ortamını ve zihniyet örüntülerini dönüştürmekle ilişkili sorumluluğunu yerine getirmiyor. Kamu kaynaklarıyla finanse edilen bu kurumlar iktidar borazanı gibi işletilirken her gün, her gün kadınlar ölüyor.”

"Kadınların geleceği daha da karanlık hale getiriliyor"

EMEP Milletvekili Sevda Karaca’nın dediği gibi, “Bu bütçe açıkça bir yıkım bütçesidir” Kadınlar adına yapılan harcamalar, yalnızca sembolik kalemlerden ibaretken, bütçenin en büyük dilimleri çeşitli sermaye gruplarına ve iktidar destekli projelere aktarılıyor. Eğitim ve sağlık gibi kamusal hizmetlere ayrılan payın azalması, özellikle kız çocuklarının eğitimden mahrum kalmasına ve kadınların sağlık hizmetlerine erişiminin zorlaşmasına sebep oluyor. Bütçe planlamalarında eğitimde tasarruf tedbirleri kapsamında kız çocuklarının eğitimine yönelik kaynakların kısıtlanması, kadınlar için geleceği daha da karanlık bir hale getiriyor.

Karaca, şöyle diyor:

“Kadın cinayetlerine tepki bunca büyümüşken, kadına yönelik şiddetin önlenmesi talebi için ülkenin dört bir yanında kadınlar sokağa çıkmışken iktidarın Meclise sunduğu bütçede ‘Ailenin korunması ve güçlendirilmesi’ için 16 milyar 666 milyon 881 bin lira; ‘Kadının güçlendirilmesi’ için ise 5 milyar 941 milyon 139 bin lira ayrılmış durumda. Yani ‘Ailenin korunması’ için ayrılan bütçe ‘Kadının güçlenmesine’ ayrılan bütçeyi neredeyse 3’e katladı.

“Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesine” ayrılan pay 16 milyar 666 milyon 881 bin lira ile toplam bütçenin binde 1’ine denk gelirken ‘Kadının güçlendirilmesi’ için ayrılan pay toplam bütçenin binde 0,3’ü kadar.”

Peki, devletin bütçesinden kadınlara günlük kaç lira düşüyor? Karaca, anlatıyor:

“Merkezi yönetim bütçesinin dağıtıldığı 67 program arasında ailenin korunması 41’inci sırada; kadının güçlendirilmesi ise 57. sırada yer alıyor. ‘Kadının güçlendirilmesine’ ayrılan bütçe ‘Turizmin geliştirilmesi’, ‘Ölçme, seçme, yerleştirmeden’ sonra geliyor. Ayrılan bütçeyi kadın nüfusu ile karşılaştırdığımızda bir kadına yıllık yaklaşık 139.3 TL bütçe düşüyor. Günlük bütçe ise 38 kuruş.”

CHP Milletvekili Aysu Bankoğlu, bu bütçede kadınların toplumsal hayatta daha fazla yer almasını sağlayacak somut bir destek göremediklerini belirtiyor. Eğitim, spor, hukuk gibi alanlarda kadınları destekleyecek girişimlerin yokluğu bir yana kadın istihdamına ve genç kadınların iş gücüne katılımına yönelik herhangi bir teşvik de görünürde yok.

Bankoğlu: Teşvik ve destek yok

Özetle, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme ne hazırlık aşamasında ne de uygulama aşamasında dikkate alınmış durumda.

Bütçede toplumun temel ihtiyaçlarına cevap vermek yerine, büyük oranda iktidarın kendi propagandasını güçlendiren harcamalar dikkat çekiyor. İletişim Başkanlığı gibi kurumlara ayrılan devasa bütçeler, halkın vergileriyle finanse edilirken, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın hakları gibi konular bütçede yok sayılıyor.

Bankoğlu şöyle diyor:

Toplumasl Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme (TCDB) üç önemli ayağı var; bütçelemenin hazırlanması, uygulanabilirliği ve denetimi. 2025 bütçe görüşmelerinde gerek Cumhurbaşkanı Yardımcısının sunumunda, gerek diğer Bakanlıkların bugüne kadar açıkladığı verilerde TCDB’ye yönelik tek bir atıf dahi göremedik. Bütçe hazırlanma sürecine STK’ların, uluslararası organizasyonların, akademisyenlerin doğrudan katılımı bir yana parlamentonun bile dahil edilmediğini görüyoruz. Bütçelemede ise kamu giderleri, vergilendirme ve kamu hizmetleri açısından TCDB’nin kriterlerine hiçbir şekilde uyulmadığını görüyoruz. Vergi mükelleflerinin cinsiyete göre sınıflandırılmadığı, kamu hizmetlerinin kadınların dezavantajlı durumuna göre analiz edilmediği, pozitif ayrımcılığın uygulanmadığı ve kadınların eşit hak, imkan ve fırsatlara sahip olamadığı bir bütçeyle karşı karşıyayız. Daha da somutlaştıracak olursak; genç kadın istihdamı, ne eğitimde ne istihdamda olan kadınlar (NEET), kadın öğrencilere tanınan harç, vergi istisnaları veya hijyenik ped, menstürel ürünler gibi temel tüketim malzemelerinden alınan lüks tüketim vergilerinin hiçbir şekilde bütçeye dahil edilmediğini görüyoruz. Yine eğitim, hukuk, spor gibi alanlarda da herhangi bir teşvik destek yapılmamış durumda.

AKP tarafından toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemenin bu yönden uygulanabilirliği yok, zaten AKP’nin taşıyıcısı olduğu ataerkil zihniyetin, politik ve bürokratik idarenin böyle bir derdi de yok. Bütçenin denetlenebilirliği de fiili olarak ortadan kalkmış durumda. Bugüne kadar yapılan çalışmaların etki analiz raporları bütçede sunulmadı. Hesap verilebilirliğin ve şeffaflığın olmadığı bir bütçeyle karşı karşıyayız. Varsa yoksa, eylem planları, ortak projeler ve çeşitli programlar açıklanıyor ancak hepsinin teoride kaldığını görüyoruz. Bu konuda ne yazık ki gelişmekte olan ülkelerin, hatta Ruanda, Kenya gibi Afrika ülkelerinin bile oldukça gerisindeyiz.

Yine kamuda ve özel sektörde kadınların daha fazla yer alması için belli kotaların veya teşviklerin uygulanmadığını, bu yönde bir karar alma iradesinin olmadığını da görüyoruz. Emekli maaşlarının, işsizlik yardımlarının, çocuk bakım ve yaşlılık yardımları ve belki de en önemlisi ev içi görünmez emeğin bütçelemeye entegre edilmediğini görüyoruz. Adalet konusunda da sınıfta kalmış durumdayız. Kadına yönelik şiddet için acil çağrıların olağanüstü arttığı bir süreçte, kadınların şiddete maruz kaldığı andan mahkeme aşamasına kadar kadınlara hiçbir sosyal ve hukuki yardımın yapılmadığını biliyoruz. Boş zaman geçirme analizlerine göre kadınların sosyal hayata, spora daha fazla yönlendirilmesi, teşvik edilmesi gerekirken yine bu yönde de adımlar atılmadı.”

Türkiye, kadın haklarına dair Ruanda ve Kenya gibi gelişmekte olan ülkelerin bile gerisinde kalırken, kadınların güvenceli bir yaşam kurabilmesi için gerekli adımların atılmaması, kadınları mevcut düzen içinde daha fazla bağımlı ve korunmasız bırakıyor.

Yorumlar
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *