Bu çevrede, Cumhuriyet Hükümetlerinin büyük bir kısmı şunun veya bunun için değil tüm Türkiye için bu yolda az veya çok çabalamışlardır. Dolayısıyla, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği kimsenin tekelinde olmamıştır, olmayacaktır.
Türkiye, Avrupa Birliği’ne katılma yönündeki idaresini, 31 Temmuz 1959 tarihinde Demokrat Parti Hükümetleri döneminde bundan 43 yıl önce, o zamanki adı Avrupa Ekonomik Topluluğu olan birliğe ortaklık için başvurmak suretiyle dünyaya ilan etmiştir. Başvurumuzdan 4 yıl sonra, 12 Eylül 1963 tarihinde ise Topluluk ile Gümrük Birliği’ni ve tam üyeliği gerçekleştirme yönünde Ortaklık Anlaşması (Ankara Anlaşması) gerçekleştirilmiş.
Taraflar arasındaki ilişkiler; karşılıklı olarak belirlenen takvime göre geliştirilirken, 1978 yılında yine Sayın Ecevit’in başında bulunduğu hükümet döneminde Türkiye'nin yükümlülüklerinin dondurulmasını istemesi üzerine soğuma dönemine girmiştir. Türkiye’nin Avrupa’daki oluşumdan uzak durduğu bu dönemde önce Yunanistan, ardından İspanya ve Portekiz tam üye olmuşlardır.
1986 Yılı’nda rahmetli Turgut Özal’ın Başbakanlığı döneminde yapılan tam üyelik müracaatı, Avrupa tarafından olumlu görülmemesine karşılık yeni bir yakınlaşmanın adımı olmuştur.
1 Ocak 1993 tarihinde üye Avrupa ülkeleri tarafından kendi aralarında tek pazar oluşturulması hamlesi gerçekleştirilmiştir. Bunun anlamı kendi aralarında para birimleri dışında tam bir ekonomik sağlanmasıdır. Türkiye’nin ekonomik anlamda gelişmesinin, güçlenmesinin başka ülkelerin bir araya gelerek oluşturdukları yapılara dahil olmaktan geçtiği gerçeğini dikkate alarak Doğru Yol Partisi’nin başında bulunduğu koalisyon hükümetimiz döneminde 6 Mart 1995 tarihinde Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği anlaşmasının gerçekleştirdik ve 1 Ocak 1996 tarihinde uygulamaya geçtik. Gümrük Birliği’ni gerçekleştirdiğimiz o günlerde, bir yandan da çok kararlı bir terör mücadelesi yaptırdığımız herkes tarafından biliniyordu.