Ruhu, Özgünlüğü, Hayatı Besleyen Yolculuk: Eğitim

Eğitim, insana dair en çok tartışılan alanlardan biri. Beklentiler bireyden bireye, toplumdan topluma değişiyor. Tarih boyunca eğitime yüklenen farklı anlamlar da bu çeşitliliğin kaynağı. Her öğretim yılı başında veya sonunda eğitim üzerine eleştirilerin artması boşuna değil. Eğitim, yaşam hakkı ve sağlık hakkı kadar temel bir mesele olarak görülüyor.
Eğitimin tanımı üzerine herkesin ezbere bildiği cümleler var: “Eğitim bireylerin ve toplumların gelişimi için hayati bir rol oynar. Bilgiye erişim kişisel ve toplumsal ilerlemenin anahtarıdır.” Ancak bu tekrar edilen tanım, çoğu zaman gerçeğin üzerini örten bir kalıp.
Peki, gerçekten eğitim insanı hayata mı hazırlıyor? Yoksa hazırlanmış bir hayat taslağına herkesi dâhil etmenin yolu mu? Toplumu dönüştürme iddiasındaki okul, bireyin özgün yolculuğuna nasıl etki ediyor?
Bazı toplumlar için eğitim, özgürleşmenin yoludur; bazıları içinse bireysel başarı ve sorumluluğun temelidir. Eğitimi, yeteneklerin, ilgilerin ve farkındalığın şekillendiği bir süreç olarak gören anlayışların yelpazesi oldukça geniştir. Tarih boyunca kimi iktidarlar ise eğitimi, kendi ideolojik görüşlerini yaymanın aracı haline getirmiştir. Tüm bu tanım ve uygulamalara karşı pedagoglar, eğitimciler, akademisyenler ve düşünürler sözlerini esirgememiştir.
Ivan Illich, Okulsuz Toplum kitabında, öğrenmenin doğal akışının okullar tarafından tekeline alındığını söyler. Diploma, sertifika ve sınavların bilginin önüne geçmesini eleştirir. Oysa öğrenme hayatın kendisindedir: Merak ederek, paylaşarak, deneyimleyerek. Illich’e göre özgür öğrenme ağları, insanların birbirinden öğrenmesini mümkün kılar. Bugün internet ve açık dersler bu fikri doğrular nitelikte sanki?
Jules Payot ise bakışı bireye çevirir. Ona göre insanı gerileten şey tembellik, dikkatsizlik ve kararsızlıktır. Sorun zekâda değil, irade zayıflığındadır. İrade ise alışkanlıklarla güçlenir: Düzenli çalışma, dikkat eğitimi, öz denetim… Payot, bireyin sabır ve öz disiplinle ilerleyebileceğini savunur.
Hermann Hesse için eğitim yalnızca bilgi aktarımı değil, ruhu besleyen bir yolculuktur. Her bireyin özgün bir hayat serüveni vardır ve eğitim bu serüvene eşlik etmelidir. Ona göre eğitim kalıplara zorlamamalı, insanın duyarlılığını ve içsel özgürlüğünü desteklemelidir.
Bu üçlü görüş birlikte düşünüldüğünde şu sonuç ortaya çıkar:
Özgür bir öğrenme ortamı yoksa potansiyel boğulur.
İrade terbiyesi yoksa özgürlük fırsatları heba olur.
Ruhsal derinlik yoksa eğitim kuru bir aktarımda kalır.
Eğitim ne sadece bireysel çabanın ne de yalnızca toplumsal kurumların ürünü olabilir. Özgürleşme, öz disiplin ve ruhsal derinlik birleştiğinde anlam kazanır. Belki de geleceğin okulu, Illich’in hayal ettiği özgür öğrenme ağlarını, Payot’nun önerdiği irade terbiyesini ve Hesse’nin işaret ettiği ruhsal yolculuğu buluşturacak bir yer olacaktır.
Elbette kimse okula veya eğitime karşı değil. Sorun, mevcut eğitimin işleyişi, içeriği ve yapısının, yaşamın temel değerlerini yükseltmemesi. Uzun süreli ve kesintisiz eğitim, yeryüzü kaynaklarının yanlış tüketilmesine ve doğal dengenin bozulmasına engel olamıyor. Bunun yanı sıra, hâlâ savaşlar, çatışmalar, işgaller, sömürü ve acılar devam ediyor. Barış, eşitlik, adalet, özveri, demokratik değerler yükselmiyor.
Tüm bu belirlemelerin ışığında şunu söyleyebiliriz: Eğitim, araştırıcı, keşfedici ve yaratıcı bir model olmalıdır. Öğrenme ortamları ve süreçler parasız olmalı; her birey kendi özgün varlığı ve farklılıklarıyla kendini geliştirme imkânına sahip olmalıdır. İnsanlar yeteneklerini ortaya koydukça, bunu çoğalması gereken olumlu bir durum olarak görmeliyiz.
Yeni öğretim yılına başlarken, sınav odaklı, elemeci, test merkezli ve sadece meslek edinmeye hizmet eden eğitim sistemimizin, aslında bize, topluma ve geleceğe ne kazandırmadığını cesurca sorgulamalı.
Kaynaklar:
Ivan Illich - Okulsuz Toplum,
Jules Payot - İrade Terbiyesi,
Hesse, Hermann (Çeşitli yıllar). Siddhartha, Demian, Cam Kavanozdaki Dünya ve diğer eserleri
