NE DEDİ NE DEDİ

YAYINLAMA: 10 Eylül 2025 / 00.00 | GÜNCELLEME: 09 Eylül 2025 / 15.04

Bu sabah duyduklarımı sizin de duyduğunuza eminim. Hani Cem Yılmaz’ın ‘ne dedi ne dedi?’ diyen bir repliği var ya bu söze ne kadar da benzemekte. Kulaklarımın yanlış duymadığına emin olmak için kendi yanağıma bir de tokat attım. Televizyonda ismini bile bilmediğim sanayiden sorumlu bir bakan konuşuyordu. Sanki kendisi değil de bir başkasının talimatı ile konuşmaya çalıştığını gözlemledim. Ne kadar da inanmak isterim o cümlelere.  

Delikanlılık zamanımda, yazın gidilecek bir yer olmadığından, Ankara’da bir kısım bir halk akşamları Gençlik Parkı’na giderdi. Büyük bir havuz, parka gelen insanlara serinlik verirdi. İçinde kayıklar dolaşır, hatta bir de GÖL GAZİNOSU diye gazino bile vardı. Sonraları burası evlendirme dairesine dönüştü. Benim eşimle nikahımız bu mekanda kıyılmıştı. Gençlik Parkı’na gelecek halkın kimileri gündüzden börekler yapar, yalancı dolmalar sararlardı. 

Kimileri ise börekçiden su böreği paket ettirip getirirlerdi. Çay bahçesine oturan aile bir semaver çay söyler, çıkında ne varsa onları masanın üstüne koyar, kayıntı yaparlardı. Kimileri de Göl Gazinosu’nda sahne alan ses sanatçılarından şarkılar dinlerdi. 

Bir bölümü ise açık hava tiyatrosuna giderdi akşamları. Ya Muammer Karaca yahut da Muzaffer Hepgüler’in sahneye koyduğu ‘Lüküs Hayat’ ve ‘Deli Dolu’ adlı komedi türünden tuluat dolu eserler sahnelenirdi.  ‘Etnan Bey Duymasın’ yahut ‘Cibali Karakolu’ gibi efsane eserleri Muammer Karaca’nın sahneye koyduğunu hatırlarım. 

Kahkahalarla gülerdik günlük yaşamda karşılaştığımız konuların, komedi türünden sergilenmesine. Halk bu sahne eserlerine çok rağbet edince, değerli yazarlar tiyatro eserlerini çoğaltmaya başladılar.  

Muzaffer Hepgüler’in de bu eserleri sahneye koymaktaki başarısı, Tiyatroyu topluma sevdirmeye yetmekteydi. ‘Kiralık Metres’, ‘Siyasi Madrabazlar’, ‘Aşırı Yağcılar’, ‘Asfalt Osman’ ve bilhassa ‘ELLER AYA BİZ YAYA’ adlı eserler dönemin en sevilen tiyatro eserleri içinde idi. Ülkede televizyon diye bir ekranın olmadığı dönemde, edebiyat ve sahne eserleri revaçta olup, beğeni ile izlenirdi. Bu eserlerin hiçbirini kaçırmazdım. Bu iki komedyene bir de Gazanfer Özcan ve Gönül Ülkü eklenince, eserler sahnelerde can bulmaya devam etti. ‘Müsait Palas’, ‘Deliler Koalisyonu’ gibi eserler de bu komedyenler tarafından sahnelenmişti.  

Burada sayamadığım birçok eser kışın İstanbul’da yazın ise Ankara’da Gençlik Parkı’ndaki açık hava tiyatrosunda sahneye konulurdu. 

Hepsine gittim desem yalan olur, ancak cep harçlığımın yettiği müddetçe tiyatroya giderdim. Sinemaya gelen bazı eserleri de seyrederdim ama tiyatro kadar tat vermezdi. Ne kadar anlatsam sahne eserlerini, izlenmediği müddetçe içindeki ince zarif çizgiyi tarif etmeye kelimeler kifayetsiz kalır. İktidar sahipleri de bu eserleri dinlemeye gelirler, yapmış oldukları icraatları karikatürize eden bu eserleri dinlerken, kahkaha ile gülerlerdi. Süleyman DemirelBülent Ecevit ve Necmeddin Erbakan gülmekten kendilerini alamazlardı. 

Bu tür tuluat oyunlarının son halkası Zeki Alasya ve Metin Akpınar ve sonrası kalan tek kişinin ise Müjdat Gezen olduğunu düşünmekteyim. Hani bazı televizyon programları bu konuda yoğun çaba gösterse de o dönemi yakalamalarının imkansız olduğuna inanırım. 

Çünkü günümüzde iktidarın icraatını karikatürize etmenin suç olduğu, düşüncenin hür bir şekilde ifade edilemediği, yürütmeyi tenkit etmenin hakaret sayıldığı bir dönemde yaşamaya çalışmaktayız. Eleştiriye tahammül edemeyen bir iktidarın koltuk korkusu, birçok gerçeğin halktan saklandığı, sahtekarlığın tavan yaptığı, rüşvetin ayyuka çıktığı bir dönemden geçmekteyiz. Sahte diplomaların dağıtıldığı, sahte kimliklerin satıldığı, gerçek diplomaların iptal edildiği bir dönem yaşamaktayız.  

Halkın gözüne baka baka yalan söylendiği, delilsiz, kanıtsız insanların anlaşılmaz iddialarla tutuklu olduğu, sahtekarlıktan ceza giymiş kişilerin yalan beyanıyla insanların gözaltına alındığı bir Türkiye’de yaşamaya çalışmaktayız. 

Türkiye’de işçi ve emekli vatandaşların 43 milyon civarında olduğunu tahmin etmekteyim. Yapılan ücret tartışmasında devletin verdiği zam %15-16 civarında zam cebren kabul olundu. Oysa elektriğe, doğalgaza, ev kirasına, ekmeğe, yumurtaya, süte, benzine, mazota velhasıl iğneden ipliğe yapılan zam, bu değerin bir veya birkaç misli olduğunu unutmamak gerek. Üretimin olmadığı bir ülkede enflasyonu tutamazsınız.

Ülkemde enflasyonun tavan yaptığı, üretimin durduğu, ithalatın da zirve yaptığı bir dönemden geçmekteyiz. Cari açığın 2023’te 24.83 miyar dolar iken, 2025 ilk altı ayda 16.03 milyar dolara tırmandığını unutmamak gerek. 

Türkiye’de bunlar yaşanırken bir adam çıkıyor ekrana bu sabah, Fatih Kacır  ve de ‘2026, AY MİSYONUMUZ İÇİN HAZIRLADIĞIMIZ MİLLİ UZAY ARACIMIZI TAMAMLADIĞIMIZ YIL OLACAK, YAKIN TARİHTE AYA GİDECEĞİZ’ diyor. Hani bunu Muammer Karaca veya Muzaffer Hepgüler söylese kahkaha ile gülersiniz. Nasıl derler eskiler, hatırlayın ‘AYRANI YOK İÇMEYE TAHT-I REVAN İLE GİDER HACETE’Cem Yılmaz eğer duymuşsa bu sözleri, mutlaka bir elini yumruk yapıp, diğer elinin avucu ile vurup ‘NE DEDİ NE DEDİ?’ diye sorduğunu hayal gibi görmekteyim diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına. 

NE DEDİ NE DEDİ
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *