Ortadoğu’da gerçekten ne oldu?

YAYINLAMA: 22 Temmuz 2015 / 20.00 | GÜNCELLEME: 22 Temmuz 2015 / 20.00

Ortadoğu’ya bakış açım dünkü köşemde yayınlandıktan sonra aldığım olumlu tepkiler konuyu biraz daha açma fırsatı verdi bana…

O zaman biraz geriye gidelim…

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra çoğu Avrupa ülkesi ve Japonya ekonomik olarak bitik durumdaydılar; üretimleri tam bir rezaletti! Savaşın yıkımından kurtulmak için tek güç, en ileri seviyede üretim yapan ABD ile ilişkileri geliştirmekti.

 

Zaten savaştan önce ve savaş sırasında Avrupa ülkelerinden hatırı sayılır miktarda altın ABD’ye transfer edilmişti.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bütün dünyanın altınının yüzde 80’i ve genel üretimin de yüzde 40’ının Amerika’da olduğu biliniyordu. 1944-45’te kurulan Dünya Bankası ve IMF’de Amerika’nın hakimiyeti mutlaktı.

Altın üzerine sabit döviz kuru kuruldu. Böylece altın-dolar standardı, 35 dolar bir ons altın karşılığı olarak belirlendi.

Altın, dolar ile kombine edildiği için ABD’nin kağıt parası dolar uluslararası rezerv para birimi haline geldi. Bu durumda o yıllarda ABD hazinesinde 30 milyar dolar altın karşılığı para oldu.

ABD 1967-1972 yılları arasındaki Vietnam savaşında 500 milyar dolardan fazla para harcadı. ABD’nin o sıralarda bütün dünyada 110 hava üssü vardı ve her biri için yüzlerce milyon dolar para harcanıyordu. Tabii bu paraların hepsi Amerikan’nın bastığı kağıt dolarlardı! Haliyle bütün bu harcamalar hazinedeki altın rezervini çoktan sollamıştı!

17 Ağustos 1971’de ABD Başkanı Nixon, altına sabitlenmiş dolar kurunu kaldırdı. Artık dolar uluslararası para piyasasında değerini bulacaktı.

 

Ancak burada asıl vurgulamak istediğim, 1970’lerin başında ABD’nin petrol üretimi zirve yaptı ve enerji kaynakları tükenmeye başladı. Üretim, tüketime yetmiyordu.

Uzun lafın kısası 2002’de artık ABD tükettiği petrolün yüzde 60’ını, çoğu Suudiler’den olmak üzere OPEC’ten temin ediyordu.

Bu önemli alım karşılığında, dünyanın en büyük petrol tedarikçisi olan Suudi Arabistan’dan petrol ticaretini dolarla yapma taahhüdü alındı. Hatta bu konuda Amerika’nın Suudi Kralına rejiminin korunacağına dair söz verdiği yazılıp çizilmişti…

 

OPEC, petrolü yalnız dolarla sattığı için gelişmiş veya gelişen ülkelerin hepsi ihracatlarını dolarla yapıyorlardı ki ellerine geçen dolarla petrol alabilsinler. Tabii yeteri kadar dolar olmayınca da Dünya Bankası’ndan ve IMF’den borç alınıyordu.

Ne güzel sistem değil mi?

Dolara talep sürekli artıyordu. Amerika ise petrolü matbaada bastığı dolarla kolaylıkla alıyordu. İşte bunun adına da ‘Dolar emperyalizmi’ deniyordu.

 

Eh, sizin de böyle bir gücünüz olsa dünya ekonomisini manipule etmez misiniz?

Dünyamızdaki ülkelerin rezerv olarak tuttukları paranın üçte ikisinin cinsi dolar! Buna Çin de dahil. (14 Temmuz 2015 tarihi itibariyle Çin’in dolar rezervi 3.69 trilyon dolar.)

Dünyadaki döviz işlemlerinin yüzde 80’i dolarla yapılıyor.

Sonuç olarak petrol ve altının da desteği ile Amerika  dünyanın Merkez Bankası gibi davranıyor. Söylemeye gerek var mı, önemli görevlerinden birisi de emisyon, yani para basma!..

 

Şimdi düşünün, diyelim ki OPEC petrolü Euro olarak da satmaya başlasın! Ne olur? Dünyanın sonu gibi olur, Amerikan ekonomisi, hegemonyası ve ‘Dolar emperyalizmi’ allak bullak olur…

Petrolü Euro ile satın alacak ülkeler rezervlerini de haliyle Euro olarak değerlendirecektir. Böylece dünya ticaretinin ve döviz işlemlerinin bir bölümü de Euro üzerinden yapılacaktır. Böyle bir durumda doların değerinin yüzde 20-40 kadar düşeceği speküle edilmektedir.

 

Ve geldik zurnanın zırt dediği yere…

2000 yılı Kasım ayından itibaren Irak petrolünü Euro ile satmaya başladı. Irak, Birleşmiş Milletler nezdindeki yiyecek fonunda bulunan 10 milyar dolarını da Euro’ya çevirdi.

Irak’ın başını çektiği bu Euro olayına hemen İran, Libya, Venezuella, Rusya, Endonezyave Malezya da katıldı.

Özellikle İran, nerede nesi varsa Euro’ya çevirerek ortalığı müthiş karıştırdı ve ABD’nin bütün şimşeklerini üzerine çekti.

Bir süre sonra Çin de rezervinin bir kısmını Euro’ya çevireceğini açıkladı.

Derken Avrupa Birliği eteğindekileri dökmeye başladı: “Biz 2004 yılındaki genişleme ile birlikte 450 milyon nüfusa ulaşıyoruz. Tüketeceğimiz petrol ABD’den yüzde 33 daha fazla olacak, OPEC’in üretiminin yarısını biz alabiliriz. Ayrıca dünya ticaretinde ABD’den daha fazla küresel paya sahibiz. Doğal olarak kendi para birimimizi kullanacağız.”

 

Siz ABD’nin yerinde olsaydınız ne yapardınız?

Bu işi başlatan Irak’ın gadasını alırdınız değil mi?

İşte ABD de tam öyle yaptı.

Yok efendim Irak nükleer silah üretiyormuş, başka emelleri varmış vs vs. hepsi hikaye.

Petrol üreticilerine öyle ders vereceksin ki, doları terkederlerse başlarına neler gelebilecek görecekler!

2003 yılında ABD Irak’ı işgal etti, dünyanın en büyük ikinci petrol rezervine sahip bu ülkesiyi kontrolü altına aldı.

Bu arada Avrupa Birliği’ne de durum anlatıldı!.. Zaten İngiltere, geleneksel olarak küçük kardeşi ABD ile birlikte hareket ediyordu, hep.

 

Hikayeyi detaylandırmadan, uzatmadan bugüne dönelim.

ABD’nin artık Ortadoğu petrolüne ve gazına ihtiyacı yok. Çünkü kendisi bu sektörün kayagazı ve kayapetrolü sayesinde dünyanın en büyük rezervine sahip üreticisi oldu.

 

Ortadoğu’da İsrail’i yalnız bırakmamak için Mısır’daki ‘Müslüman Kardeşler/İhvan’ı cuntaya havale ederek, emin el Sisi’ye teslim etti.

36 yıllık husumeti asgariye indirerekİran’ın dünya ile barışmasının, bölgede yeni bir denge oluşmasının ve Avrupa’nın Rusya’ya olan bağımlılığını azaltmanın   yolunu açtı.

Dünyanın 40 milyon nüfusla en büyük azınlığı, ABD’nin yakın dost bildiği Kürtler’in kendi topraklarına sahip olmaları için çok önceden tasarlananlar gerçekleşiyor.

 

Bu projede, bilmem farkında mısınız, en çok kullanılan biz olduk.

Hiç olmazsa, bundan sonra akıllı olabilirsek, biraraya gelebilirsek, Ortadoğu’daki yeni dengeden; sanayileşmiş, vasıflı insan gücüne sahip, kapital, tesis, tecrübe ve donanım kazanmış bize çok ekmek çıkar.

Ortadoğu’da gerçekten ne oldu?