Bildikçe, Anladıkça Çareleri Çoğaltırız!

YAYINLAMA: 02 Eylül 2025 / 00.00 | GÜNCELLEME: 01 Eylül 2025 / 18.54

 “Düşünüyorum, keşfediyorum hayatımın senden önceki büyük yollarını,” der gönüllerin şairi Pablo Neruda. O, duyarlı tüm insanlar gibi bir çığlıkla, denizin yağmuruyla bize ulaşır. Hüzünlü umutla, gökyüzünün geriliminde varlığımızın sesini arar. Şair, mutluluğun da hüznün de kıvılcımıyla seslenir bize. Ve asla direnişi ertelemez; çünkü direniş yoksa hikâyemiz de yoktur.

Seneca’nın dediği gibi: “Kürsülerin değil, halktan doğan bilgelere kulak verin. Çünkü onlar yıllarınızı almayacak, kendi yıllarını size katacak.” Böylelikle hem yaşamayı hem de ölmeyi öğreniriz. Suskunluğu sevmek, varoluş olanaklarını keşfetmek ve dinginliği büyütmek onlarla mümkün olur.                                  

İşte yüreği ve bilinci rüzgâr kadar diri çarpanların yeşerttiği evrende doğmak ne büyük fırsat değil mi?

Yaşam kısadır ama anlamak sonsuzdur. Fakat çoğu kez kendi düşüncelerimizi bir duvara asıp, umutlarımızı da tehlikeye atarız. Yönümüzden kuşku duymadıkça, göğsümüze inen darbeyi ve onun yıkımını fark etmeyiz. Biliyoruz: İçimizde kökleşen solgunluk dillenebilse, aydınlığa olan muhtaçlığımızı avazınca haykıracak.

Öngörüp hazırlandığımız planlarımız her zaman tutmayabilir. Ne yazık ki, istenmedik şeylerin bizi bulma olasılığını zihnimizde sıfırlamışız. Böylelikle umut olasılığını karamsarlığın önüne atıyoruz. Sonra bir saniyede binlerce barışçıl düşün yok olmasına alışıyoruz.

Oysa isteklerimiz duvara çarpıp geri döndüğünde felsefe, sanat ve edebiyat devreye girmelidir. Çünkü sanat en cesur uyarıcıdır; aklı, duyguyu ve iradeyi çoğaltır. Shakespeare, böylelikle karanlığı delip geçmedi mi? Frida Kahlo, acılarını sanatla gözlerimize sokmadı mı? Picasso’nun Guernica’sı savaşın trajedisini ortaya sermedi mi?

Hayatımızla bağı olmayan çokça meseleye maruz kalıyoruz. O yüzden irademizi tutsak ediyorlar. Biz, yaşadığımız dünyanın “sunulan ahlaki biçimle” ilerlediğine inandırıldık. Oysa kaygılarımız, ezikliğimiz ya da felaketlerimiz tamamen bizim hatalı öngörülerimizin sonucu olamazdı.

Unutmayalım; eskiyen kahramanlıkla övünmek ve paslı öykülere yaslanmak yalnızca çürümeye, kokuşmaya yaradı. Seneca, tüm bu durumlara karşın tartışmaya ve kuşku duymaya çağırır. Böylelikle görkemli, çekici ve tutkulu köleliği yenip, özgürleşmeye davet eder. Tüm karşıtlıklara içten ve güçlü kahkahalarla yanıt vermenin yolunun, kendi özünü koruyarak ve yaşamın sorumluluğunu üstlenerek bağımsız hareket etmek olduğunu öğretir. 

Seneca’nın öğüdü nettir: “Yaşamın hiçbir kısmı başkasına aktarılamaz, boş yere saçılamaz, ihmal edilemez.” Yaşam, doğanın bize verdiği en büyük kazançtır. Mutluluğu, neşeyi ve sevgiyi çoğaltmanın yolu hayatın sesine kulak vermektir.

Sevgiyle boyanmış sözler bizi küçültmez, aksine büyütür. Ne zaman tükeneceğini bilmediğimiz hayatı dikkatle korumak, her birimize düşen en insani görevdir.

Bildikçe, anladıkça kumsalı incitmeyen ten gibi pürüzsüzce hayata dokunmanın çarelerini çoğaltırız. Yaşam daha fazla şey istemiyor. Hayatın renkleri, çeşitliliği ve türleri köklenmeliyiz.

“Sonucu” Özdemir İnce şöyle seslendiriyor:

“Yok!” diyorlar, ama,

bineceğin bir tekne var, bulunur mutlaka.

“Yok” diyorlar, ama,

yürüyeceğin bir yol var, yollar arasında,

Burada kal ve söyle onlara,”

 

 

Kaynaklar ve Alıntılar:

1. Neruda, Pablo-20 Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı

2. Seneca-Yaşamın Kısalığı Üzerine

3. Özdemir İnce-Can Yelekleri Tavandadır

Bildikçe, Anladıkça Çareleri Çoğaltırız!
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *