İçe Kapanış, Kendimizden Kopuş…

YAYINLAMA: 29 Ekim 2025 / 00.00 | GÜNCELLEME: 28 Ekim 2025 / 21.58

Çağ insanı, yavaş yavaş kendi içine kapanıyor. Bu kapanışı gerekçelendirmek ve gerekçelerini ikna edici hale getirmek için bolca zaman harcıyor. İçine yönelmenin ölçülerini psikolojiyle, sosyolojiyle ya da bilimsel kavramlarla süslemeyi de ihmal etmiyor. Kişisel alanın ötesine geçmeyi başaramadığından çoğulcu ilişkileri küçümsüyor; toplumsal anlayışı rasyonel görmeyen ve onu gölgeleyen sosyolojik argümanlara sığınıyor.

Elbette, bu içe dönüklüğü bir çöküş olarak değil, “kapitalist modern dünyada” bir genişleme, hatta “büyük bir özgürlük” olarak görenler de olacaktır. Gün geçtikçe, kamusal emeğin ve toplumsala ilginin kişisel gelişime engel olduğu düşüncesi daha sık dillendiriliyor.

Richard Sennett’in Kamusal İnsanın Çöküşü adlı kitabının girişinde Tocqueville’nin şu tespiti yer alır:

“Kendi içine kapanmış her insan, öteki insanların kaderine ilgisiz bir yabancı gibi davranır. Bu insan türü için tüm insanlık yalnızca çocukları ve yakın dostlarından ibarettir.”

Tocqueville’ye göre bu insan modeli, yakın çevresiyle ilişki kurar ama onları gerçekten görmez; dokunur ama onlar tarafından hissedilmez. Yalnızca kendi başına ve kendisi için vardır. Bu koşullar altında zihninde bir toplum kavramı bulunmaz.

İçe kapanışı tümüyle olumsuz bir durum değerlendirmek büyük haksızlık olur. İnsanların kendi içinde arınması; gereksiz yüklerinden sıyrılıp kendine yeniden dönmesi çok özeldir. Bu, kendi özgücünü yeniden hayata geçirme sürecidir. Böylesi deneyimler değerlidir; çünkü insanlık, binlerce yıllık birikimiyle bu içsel yenilenme arayışını bugüne taşımıştır.

Kendi duygu ve düşüncelerimizle baş başa kalma isteği zaman zaman hepimizin içinde uyanır; bu arzuyu yadırgamak da, yargılamak da haddimize değildir.

Belki de içe dönüklük ile dışa dönüklük, sanıldığı gibi birbirinin zıttı da değil; yeri geldiğinde birbirini tamamlayan, insan doğasının bütünlüğünü sağlayan ikizlerdir. Tüm bunlar, insan olmanın kaçınılmaz süreçleridir.

Ne var ki, bu dönüşün sınırları aşıldığında içe yöneliş, bir yenilenmeden çok toplumsal bağların kopuşuna dönüşebilir. Bireyin dünyayla kurduğu ilişki köprüleri yıkılır; toplumsal bilinç ve ilgiden uzaklaşır, başka deneyimleri görmezden gelir ve evrensel değerleri yeterince içselleştiremez. Bireysel odaklanma yoğunlaştıkça duyguların etkisi zayıflar, kolektif yaşamın dinamikleri gölgelenir.

Günümüzde, her geçen gün daha fazla insan kendi yaşam öyküsünün hayranı, özel tutkularının esiri hâline gelmektedir. Her birey benliğinin sınırları içinde kendini hapsetmiş ve bunu öncelikli kaygısı haline getirmiştir; bu, doğamızı bozma sürecine hizmet eder. Artık kendini tanıma isteği, hayatı ya da dünyayı tanıma amacından giderek uzaklaşmıştır.

Tüm bu değişimler veya gerilemeler söz konusu iken, yaşanan durumu sadece “katı bireycilik” olarak tanımlamak yanıltıcı olur. Çünkü kamusal değişimi; sosyolojik, ekonomik, kültürel ve psikolojik dinamikleri zorlayan esas etkeni görmezden gelmek anlamına gelir.

İnsanlar, dünyanın bu gidişatına bakarak duygularına, hislerine ve düşüncelerine ket vurmaktadır. Kendimizi içe çekerken aslında korkularımızı ve kaygılarımızı ifade ediyoruz.

Ticaret toplumu haline getirilen dünyada öncelikle kendimizden, nitelikten kopuşun klasik hale getirilmesi egemen düzenin embriyosunu beslemektedir. Kendimizden ve nitelikten kopuşun klasik hâle gelmesi, mevcut düzenin temellerini beslemektedir.

Tüm bu ilerleme, dönüşüm adı verilen içe kapanış insani değerlerin beslenmesinden ziyade hukuku, siyaseti, kültürü, teknolojiyi kendi ideolojik kotasında toplayan düzenin teknesini yürüttüğü unutulmamalıdır.

İçe kapalılık değil, kolektif ve komün-yani ortak, eşit- özgür bir yaşamı tercih etmek kendi güvencemiz, güvenliğimiz ve güzel yarınlarımız içindir.

İnsanı canlandıran, heyecanlandıran, mutlu kılan ve güven aşılayan bireysellik değil, toplumda-toplumla öz varlık olmaktır.

Doğa yasaları bize ne diyor;

Var olmak; sevmektir, yaşatmaktır, bütünlemektir, sevinirken sevindirmektir...

 

Yararlanılan Kaynaklar:

Kamusal İnsanın Çöküşü-Richard Sennett

Kapitalizmin Kökeni-Ellen Meiksins Wood

İçe Kapanış, Kendimizden Kopuş…
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *