Özgürlük: Var Olmak, Kendin Olmak

YAYINLAMA: 25 Kasım 2025 / 00.00 | GÜNCELLEME: 24 Kasım 2025 / 18.46

Bugünün dünyası farklılıkları azaltıyor; her şey birbirinin benzeri, birbirinin taklidi... “Öteki” sayılan en küçük bir fikre bile nefes aldırılmıyor ve yalnızca farklı olduğu için özgün duygulara ve umutlara kötü muamele ediliyor. Her ne kadar 21. yüzyıl, bireyselleşmenin çağ atladığı bir dönemmiş gibi sunulsa da, gerçekte farkındalıklar ve niteliğin giderek aşağı çekildiği realitesiyle karşı karşıyayız.

Benzer düşünen insanlar, kendi düşünce alanlarını en büyük bilgi odaları, kendi inançlarını en doğru kaleler olarak görmeye eğilimlidir. Bu yüzden sorgulamaksızın kendilerinin üstün olduğuna inanır, kafalarındaki şablonların kabul görmesi için sürekli kendilerini anlatma ihtiyacı duyarlar.

Oysa bireyler olarak çok az şey biliriz; fakat çok şey biliyormuş gibi böbürlenmeyi huy hâline getirmişizdir. Bu nedenle bilgi ve duygu meteorolojimiz, hakikatle karşılaştığında kolayca iç karmaşaya düşüyor.

Harari, 21. Yüzyıl İçin 21 Ders’te özgürlük, eşitlik, güvenceli iş, milliyetçilik, din ve göç gibi konular üzerinden bize yeni düşünme kanalları açar. Ancak öncelikle, dünyayı yanlış anlamalarımızın bir ürünü olduğumuzu kabul etmemiz gerektiğini vurgular. Çünkü Harari’ye göre, “çoğu fikrimiz bireysel akıl yürütmeyle değil, bir grubun düşünce çerçevesi içinde şekillenir; gruba sadık kalmak için bu fikirlerden kolay kolay vazgeçmeyiz.” 

Oysa tarihe baktığımızda, koca imparatorlukların yok olması için bazen yalnızca birkaç saniye yeterli olur; çoğu zaman süreç beklenenden de hızlı gerçekleşir. Doğanın diyalektiği de bu değil mi? Kendi tasarladığımız hataların ve aldatmalarımızın mutlaka bir gün başımıza çorap örme olasılığını akıldan çıkarmamalıyız.

En büyük kentler ve kocaman dağlar zaman içinde ilk varlıklarıyla mı kaldı? Elbette hayır. Toplumsal ya da bireysel hiçbir şey kalıcı değildir; en heybetli gelenekler bile, zamanla yerlerini yeni düşünce kulelerine bırakmak zorundadır.

Toplumların sosyolojik ve psikolojik hareketlerini, sürekli değişen dinamiklerini kavramadıkça, duyguların, hislerin ve zihnin yeni ufuklar aralayacak kanatlarını kırmış oluruz.

Hayatı geriletme arzusu içinde değiliz belki; ama düzenin veya egemen anlayışın bizi isteyerek incittiğini fark etmemiz gerekiyor. Olaylara, olgulara, tepkilere, haksızlık ve baskıya doğru mesafede durmadan yaklaşmak, hayatın gizli sesinin bizimle alay etmesine yol açar. Hiçe saydığımız acılar ise zihnimizde mevzilenir ve zekâmızın nöronlarına karanlık ağlarını örer.

Biz bir şeye sahip olmak için değil, var olmak için yolumuzu çizmeliyiz. Dışarıdaki gürültü ve patırtı içimize işleyen etkileriyle belki hiç bitmeyecek; ama kıyılarımızı kaynaştırmalı, karalarımızı aynı suda yüzdürmeli ve yararsız algıları gömmeliyiz.

Felakete razı gelmek, azapların en büyüğüdür. Etekleri ıslanmadan yeni kıyıya geçen olmuş mudur? Bilinmez; ama bozguna uğramamanın yolu, mutluluk ve iyi yaşamımızın güvencesi olan doğruları kazıya kazıya açığa çıkarmaktan geçer.

Hayatın temeli bilgeliğe dayanır; asıl bilgelik, gerçekliği dayatılana göre değil, kendi isteklerimize göre şekillendirmekten ve değiştirilemeyecek olanı sabır ve saygıyla kabullenmekten geçer. Bizler, ne yöne gideceği belirsiz atlı arabalar olmak zorunda değiliz. Değişen politik, sosyal ve ekonomik ihtimallere göre bir arabaya bağlanıp sürüklenmek de şart değildir.

Felsefenin temelinde de belirtildiği gibi: “Akıllı ve yeterli insan, boş sahada dolanıp kendini tüketmek yerine, neyin kaçınılmaz olduğunu ve insanlık, doğa ve yaşam yararına olanı anlayıp onun peşinden gider.” Hayatımız boyunca sorgulamadan mekanik bilgiler öğrenmek yerine, birlikte var olmayı, duyguların özgürlüğünü ve yaşamın bütünlüğünü-yani barışını-akıcı hâle getirmek zorundayız. Eleştirel ve derin bir tona sahip olmayan düşünceler; kin, öfke, tepki, şiddet, inkâr ve üstenci zihniyeti besleyerek çürümüşlüğü hızlandırır.

Sevgi, ortak ve eşit yaşam, özgürlük, düşünce ve anlam; kısacası hayatlarımızın boyutunu küçültmek isteyen büyük bir çarkla karşı karşıyayız. Dünyayı ve bizi her alanda kontrol altına alma çabalarına karşın, eleştirel düşünceye, güvenilir bilgiye ulaşmaya, insanlığın birikimleriyle bağ kurmaya ve yaratıcılığı artırmaya yönelik planlarımızla kendimizi yeniden inşa etmeliyiz.

Montaigne’inin dediği gibi: “Yeni bir şey söylemek, alıntı yapmaktan çok daha değerlidir.”

Dünyaya bir daha gelmeyeceğiz: Geleneğin, ırkçılığın, şovenizmin, bağnazlığın ve yetmezliğin bizi papağan gibi tekrarcı hâline getirmesine son verelim.

 

 

Kaynaklar ve Alıntılamalar:

Y.N.Harari – 21.Yüzyıl için 21 Ders

Alalin De Botton – Felsefenin Teselisi

Montaigne

 

Özgürlük: Var Olmak, Kendin Olmak
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *