Bugünün Karanlığını Aydınlatmak…

YAYINLAMA: 03 Aralık 2025 / 00.00 | GÜNCELLEME: 02 Aralık 2025 / 12.45

Geçmiş dönemleri değerlendirirken ya da çöküşleri analiz ederken çoğu zaman duruma daha objektif bir perspektiften yaklaşırız. Genelde şöyle düşünürüz: İçindeki çürümeyi göremeyen, gidişata razı gelen bir toplum gözümüzün önüne gelir. Geçmişle hesaplaşmak her zaman daha kolaydır; çünkü eski yıkımlarla ilgili geliştirdiğimiz eleştirel teorilerin bize değen bir yanı yoktur.

O dönem insanlarının gerçeği fark edememesi ya da değişen dünya karşısında gerekli dönüşümü gerçekleştirememesi üzerinden kocaman duyarlılık silsileleri üretiriz. Ancak her dönemin kendi gerçekliğiyle yüzleşmesi gerektiğini söyleyen bizler, çoğu zaman içinde yaşadığımız çağın sorunlarına gözümüzü, dilimizi, zihnimizi ve duyarlığımızı esirgeyerek bakarız.

Her dönemde yeni töreler, yeni gelenekler ve anlayışlar sahneye çıkarken, toplumsal dinamikler de bunlardan beslenir ve karakterini buradan inşa eder. Burjuvazinin tarihsel olarak öne çıkışı, aristokrasinin yer değiştirmesi, bürokrasinin genişlemesi, sınıflar arası derinleşen eşitsizlikler, yoksulluk ve emek sömürüsü… Tüm bunlar, zaman içinde üretilmiş ilişkiler ve güç mekanizmalarının sonucudur.

Etnik, cinsiyet veya kültürel üstünlük söylemleri de her tür iktidarın en işlevsel aparatı olmuştur. 17., 18., 19. ve 21. yüzyıllarda da aynı egemen ideolojik ve politik mekanizmalar, güncellenmiş hâlleriyle devrede olmuştur. Bu, tarih boyunca eşitlik, adalet, hak ve özgürlük birikimlerinin karşısında birilerinin bizzat kendisini konumlandırdığını gösterir.

Birey, biçimlendirilirken çoğu zaman kendi hayatının nerede kırıldığını, üretkenliğinin nasıl manipüle edildiğini ve ona biçilen rollerin köleliğe dönüştüğünü fark edemez. Çünkü çağının kötülüğüne seyirci kalmak risksizdir; dönemin icatlarını sorgulamak yerine, geçmişe tapmak veya geçmişe “ah vah” ederek kendini teselli etmek çok daha güvenlidir.

Mesela, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’ydü; ancak BM raporu, dünyanın iç acıtan gerçeğini bir kez daha ortaya koydu: Her 10 dakikada bir kadın veya kız çocuğu partneri, kocası, ailesinden biri, “sevgilisi” ya da tanıdığı biri tarafından öldürülüyor. Her gün 137 kadın hayatını kaybediyor. Şiddetin diğer türlerinden etkilenen kadınların sayısını tahmin etmek bile neredeyse imkânsız.

Şiddeti şikâyet eden kadın öldürülüyor.

Koruma kararı olan kadın öldürülüyor.

Evlenmek istemeyen, ayrılmak isteyen, tacizi reddeden kadın öldürülüyor.

Var olmak isteyen, kendi olmak isteyen kadın öldürülüyor.

Yalnızca son bir yılda Türkiye’de 282 kadın cinayeti işlendi ve 287 şüpheli kadın ölümü kaydedildi.

20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü… Ama günümüz çocukları krizler, yoksulluk, savaş ve ayrımcılıkla çevrili bir dünyada büyüyor. UNICEF ve OECD verilerine göre dünyada 333 milyon çocuk aşırı yoksulluk içinde yaşıyor. Türkiye’de 172 bin çocuk yatağa aç gidiyor; dünyada ise her gün 25 bin çocuk açlıktan ölüyor. Çoğu çocuk, potansiyelini ortaya koyacak temel fırsatlardan mahrum.

Kadına ve çocuğa yönelik bu yıkıcı tablo, geleceğe dair tasarrufumuzun acı bir aynasıdır. Bugün göz yumulan, ertelenen ve önemsenmeyen kararlar; yarın şiddetin bizzat bize dönmesine neden olur.

Ve biz… bugünü ıskalayan bizler… Belki artık yüzümüzü bugüne, bugünün acılarına çevirmeliyiz. Yüzümüzü bugünün karanlığına çevirdiğimizde değişim mümkün olur.

Kendi karanlığıyla yüzleşmeye cesareti olmayanın yaraları kabuk tutmaz. Adaleti üste çıkarmalıyız: “Bir toplumda en zayıflar korunmuyorsa, orada adalet yeşermez.” Kadın için, çocuk için, yoksul için adalet işlemiyorsa; hukuk sadece güçlülerin hizmetinde bir sisteme dönüşür.

Dünya tarihi gösteriyor ki felaketler kendiliğinden ortaya çıkmaz; bunlar iktidarların tercihleri, toplumun görmezliği ve bireysel pragmatizmle inşa edilen sonuçlardır.

İyilik, doğru olanı çoğaltmak, var etmek ve olumluyu büyütmek sadece siyasal mekanizmanın değil, toplumun da sorumluluğudur.

Bugünün karanlığıyla aydınlatanlar, özgürlüğü, eşitliği, sevgiyi ve hayatı üretebilir.

 

Kaynaklar:

1.UN Women. (2024), UNICEF. (2023) OECD. (2023). Child Well-being Data Report. Paris: OECD Publishing.

2.Amnesty International. (2024). Annual Report 2024: Human Rights Overview. London: Amnesty International.

3.Sen, V., Güler, V. (2022). Toplumsal Dinamikler ve İktidar Mekanizmaları. İstanbul: Sosyal Araştırmalar Yayınları.

4. Kamusal İnsanın Çöküşü-Richard Sennet

5. Naomi Chomsky-İktidarı Anlamak

Bugünün Karanlığını Aydınlatmak…
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *