Özgürlük, Dönüşebilir Kalmaktır…
Özgürlük dediğimiz şey, çoğu zaman maruz kaldığımız fırtınaları susturmayı hedeflemektir. Özgürlük uğruna katlandığımız çoğu yük zihnimizin üzerine çöker; buna rağmen şiirde, müzikte, resimde, doğada; emek ve demokrasi mücadelemizde, çevresel ve ekolojik duyarlılığımızla özgürlüğü çoğaltmaya, ona yeni bir nefes vermeye çalışırız.
Belki de özgürlük, geleneksel yöntemlerin bütün baskısına karşı alternatif hayatları idealize etme öngörüsüdür.
Şöyle düşünelim: Binlerce yıldır farklılıkları ve doğanın varoluşsal çeşitliliğini eritmeye çalışan sisteme karşı, çoklu düşünme olasılıklarını öznelerde uyandırmak… Topluma dayatılan tekçi ideolojileri teşhir etmek, özgürleşme sürecinin kendisi değil midir?
Birey ve toplum statükoya teslim olmuşsa, biz de çizilen sınırlara hapsoluruz. Hepimizin iktidar ilişkileri içinde şekillendiğimizi Foucault dâhil birçok düşünür hatırlatır. Belki de koyu iktidar bulutlarının ortasında tahakkümün maskesini çıkarmayı bilmekten; “iyi”nin ve “doğru”nun iç yüzünü gerçekten anlamaktan geçiyordur özgürlük.
Modern çağda en çok tartışılan kavramlardan biri özgürleşme değil mi? Liberalizm başta olmak üzere birçok politik yaklaşım, teorilerini özgürlük fikri etrafında konumlandırır. Özgürlük üzerine o kadar çok farklı perspektif geliştirilmiştir ki, çoğu zaman en yakınımızdaki deneyimlere yoğunlaşmak dışında başka bir yöne bakmayız bile.
Peki, özgürlük hakkında bildiklerimiz, başkalarının politik ya da apolitik yorumlarına odaklanarak mı şekilleniyor? İktidarların “özgürlük” diye inşa ettiği çarkın bir dişlisine dönüşerek gönüllü rehinelere dönüşme ihtimalimiz yok mu? Özgürlüğü yaşama “normal” bir ölçüt olarak mı yerleştirmeliyiz, yoksa sürdüğümüz hayatın içinde özgürleşmeyi aramak mı daha sahici?
Bütün bu tartışmalar, özgürlükten vazgeçemeyeceğimizi gösteriyor. Belki de özgür olup olmadığımızın farkına bile varmadan özgürlüğü severiz: adını, olasılığını ve kattığı enerjiyi… Öyle ki, birikimlerimizde, kültürel diyaloglarda, duyularımızda yer etmiş bu kavramı durmaksızın yeniden tanımlarız. Barışa ikna olmak, eşitliği önemsemek, adaleti öncelemek, zorlukları aşma iradesi, âşık olmak, sevebilmek ve sevilme ihtimali, bir sanatçının daha iyi bir eser üretme arzusu… Hepsi, özgürleşme hissini canlı tutan şeyler.
İktidarların “özgürlük” söylemleri bizi ürkütse de insan özgürlüğe odaklı dönüşüm basamaklarını tırmanmaktan vazgeçemez. Örneğin, sanatçının bir eserini tamamladıktan sonra yeni bir esere yönelmesi dönüşümsel özgürlüktür ve aynı zamanda bir direniştir. Çünkü özgürlük, kendi içinde bir ilerleyiş ve süreklilik barındırır.
Hayatın farklı formları arasında dolaşmak, anlaşmazlıkları incelemek, geçmişin tuzaklarını tanımak; geleneksel ve otantik durağanlığı reddetmek-bunlar birçok insan için bir dönüşüm ve aynı zamanda özgürlüğe doğru bir yolculuktur. Kişinin kendiyle tartışması, içsel anlaşmazlıkların kaynağını sorgulaması ve düşünmeyi daha işlevsel bir hâle getirerek ilerlemesi ise bu yolculuğun olumlu kilit taşlarıdır.
Bu noktada Foucault’nun özgürlük anlayışı başka bir pencere açar:
“Çalışmalarımın akademik durumu ile ilgilenmiyorum çünkü benim problemim kendi dönüşümümdür. Bu nedenle insanlar, ‘İyi de birkaç yıl önce şöyle düşünüyordun ama şimdi başka şeyler söylüyorsun’ dediklerinde, cevabım: [gülümseyerek] ‘Peki, bütün bu yıllar boyunca aynı şeyleri söyleyip hiç değişmeyeceğimi mi sandın?’ Birinin kendi bilgisiyle kendi dönüşümü estetik bir deneyime çok daha yakındır. Bir ressam kendi yaptığı resimlerle dönüşmezse neden çalışır ki?”
Foucault’nun bu öznel yaklaşımı bile özgürleşmenin aslında ne kadar derin, sakin ve mütevazı bir süreç olabileceğini hatırlatır.
O kadar çok sökülüp atılmışız ki, doğal dokularımız o kadar çok ayrıştırılmış ki; belki de özgürlük her seferinde başka dinamikleri içine katan bir direniş olacak-kendini bulma ve hayatı anlamlandırma mücadelesi olacak. Mesele, gelenekselliğin, egemen anlayışın, eşitsiz hükümlerin, binlerce yıllık erkin dikte ettiği özgürlük (itaat) ile gerçek özgürlüğü karıştırmamak.
Bireyin özgürlük vizyonu kuşanması için dünyanın tümden eşit veya özgür olmasını beklemeye gerek yok. Mesele, dönüşebilir kalabilmektir.
Özgür bir dünya kurduğumuzu düşleyelim ve öyle yaşamaya ne dersiniz?
Kaynaklar ve Alıntılamalar:
Erich Fromm – Özgürlükten Kaçış
Erich Fromm – Sevme Sanatı
Michel Foucault – Özne ve İktidar
