Türkiye’de hükümet ile Kürtler arasında süren “çözüm sürecinin tıkanma sinyalleri verdiği” belirtilirken “Türkiye'de gerçek anlamda bir barış sürecinden bahsetmenin çok zor olduğunu” düşünen uzmanlar, Türkiye’de halen “barış yerine seçim taktiklerinin” görüldüğünü savunuyor.
Deutsche Welle, “Türkiye hükümeti ve Kürtler arasında süren çözüm süreci tıkanma sinyalleri veriyor” sözleriyle girdiği haberinde “ Kürtlerin şimdiye değin yapılan değişiklikleri yeterli bulmaması ve çözüm heyeti konusunda hükümet cephesinde yaşanan görüş ayrılıkları bu yöndeki işaretler” diyor.
Bunun andından “Ayrıca Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Savcı Mehmet Selim Kiraz'ın rehine operasyonunda hayatını kaybetmesinin ardından AKP binasına yapılan saldırıyı çözüm sürecine yönelik bir darbe olarak nitelendirdi. Bu da bazı çevrelerde endişe yarattı” sözlerinin de kullanıldığı haberde “Çözüm sürecinin AKP ve PKK'nın tekelinde” olduğu görüşüne de yer veriliyor.
DWelle’ye göre, uzmanlar da Avrupa'daki örnekler göz önünde tutularak, söz konusu sürecin her iki kesim tarafından tek bir blok halinde yürütülmesinin barışa zarar verdiğini savunuyorlar.
Oxford Üniversitesi'nden Ortadoğu ve Kürtler ile ilgili araştırmalarıyla tanınan Dr. Latif Taş, gerek İngiltere'de gerek Güney Afrika'da barışın iki parti ya da grup arasında değil, iki toplum arasında gerçekleştiğini, Türkiye'de de aynı yaklaşımın sergilenmemesi durumunda kalıcı bir barışın sağlanamayacağını belirterek, şu savları dile getiriyor:
“Türkiye'de gerçek anlamda bir barış sürecinden bahsetmek çok zor. Bugün olduğu iddia edilen barış projelerinin en önemli amacı, gücü ve otoriteyi ve gerektiğinde çatışmayı bir elde toplamak.Bu çerçevede AKP ve PKK, bu sürecin en kârlı taraflarını oluşturuyor. Çünkü bu süreç, gücü tek bir merkezde toparlamak üzerine kurulmuş bir süreç."
Tagesspiegel ve New York Times'ta gazeteci olarak çalışan ve Sabancı Üniversitesi'nde Süryanilerle ilgili araştırma projeleri yürüten Susanne Güsten ise, çözüm sürecinin, farklı sesleri ve anlayışları bünyesinde barındırmasa da, başta Kürtler olmak üzere Türkiye'ye bazı kazanımlar sağladığını ifade ediyor.
Güsten, bu kazanımlar içinde çatışmaların azaldığını, Öcalan'ın taraf olarak muhatap alındığını ve Selahattin Demirtaş öncülüğünde HDP'nin toplumu ortak noktalarından yakalayan bir Türkiye partisine dönüştüğünü ileri sürüyor. Ancak Günsten, genel seçim atmosferine girilmesi ile birlikte çözüm sürecinin, bir seçim malzemesine dönüşebileceğin görüşünü savunurken şunları söylüyor:
"Çözüm süreci konusundaki gelişmeleri seçim sonrası görebileceğiz. Ancak o zamana kadar sürece dair pek çok hassasiyet kırılabilir. Zaten Erdoğan, partisi ile ilgili her olumsuz gelişmede çözüm süreci vurgusu yapıyor.Ayrıca milliyetçi kesimin oylarına talip olan AKP, Demirtaş'ı yıpratmaya yönelik de bir çaba içinde.Tabii bu durumu, seçim kampanyası içinde olağan karşılamak gerekiyor. Zira partiler barıştan ziyade seçim taktiklerine yönelmiş vaziyetteler."(ANKA
Deutsche Welle, “Türkiye hükümeti ve Kürtler arasında süren çözüm süreci tıkanma sinyalleri veriyor” sözleriyle girdiği haberinde “ Kürtlerin şimdiye değin yapılan değişiklikleri yeterli bulmaması ve çözüm heyeti konusunda hükümet cephesinde yaşanan görüş ayrılıkları bu yöndeki işaretler” diyor.
Bunun andından “Ayrıca Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Savcı Mehmet Selim Kiraz'ın rehine operasyonunda hayatını kaybetmesinin ardından AKP binasına yapılan saldırıyı çözüm sürecine yönelik bir darbe olarak nitelendirdi. Bu da bazı çevrelerde endişe yarattı” sözlerinin de kullanıldığı haberde “Çözüm sürecinin AKP ve PKK'nın tekelinde” olduğu görüşüne de yer veriliyor.
DWelle’ye göre, uzmanlar da Avrupa'daki örnekler göz önünde tutularak, söz konusu sürecin her iki kesim tarafından tek bir blok halinde yürütülmesinin barışa zarar verdiğini savunuyorlar.
Oxford Üniversitesi'nden Ortadoğu ve Kürtler ile ilgili araştırmalarıyla tanınan Dr. Latif Taş, gerek İngiltere'de gerek Güney Afrika'da barışın iki parti ya da grup arasında değil, iki toplum arasında gerçekleştiğini, Türkiye'de de aynı yaklaşımın sergilenmemesi durumunda kalıcı bir barışın sağlanamayacağını belirterek, şu savları dile getiriyor:
“Türkiye'de gerçek anlamda bir barış sürecinden bahsetmek çok zor. Bugün olduğu iddia edilen barış projelerinin en önemli amacı, gücü ve otoriteyi ve gerektiğinde çatışmayı bir elde toplamak.Bu çerçevede AKP ve PKK, bu sürecin en kârlı taraflarını oluşturuyor. Çünkü bu süreç, gücü tek bir merkezde toparlamak üzerine kurulmuş bir süreç."
Tagesspiegel ve New York Times'ta gazeteci olarak çalışan ve Sabancı Üniversitesi'nde Süryanilerle ilgili araştırma projeleri yürüten Susanne Güsten ise, çözüm sürecinin, farklı sesleri ve anlayışları bünyesinde barındırmasa da, başta Kürtler olmak üzere Türkiye'ye bazı kazanımlar sağladığını ifade ediyor.
Güsten, bu kazanımlar içinde çatışmaların azaldığını, Öcalan'ın taraf olarak muhatap alındığını ve Selahattin Demirtaş öncülüğünde HDP'nin toplumu ortak noktalarından yakalayan bir Türkiye partisine dönüştüğünü ileri sürüyor. Ancak Günsten, genel seçim atmosferine girilmesi ile birlikte çözüm sürecinin, bir seçim malzemesine dönüşebileceğin görüşünü savunurken şunları söylüyor:
"Çözüm süreci konusundaki gelişmeleri seçim sonrası görebileceğiz. Ancak o zamana kadar sürece dair pek çok hassasiyet kırılabilir. Zaten Erdoğan, partisi ile ilgili her olumsuz gelişmede çözüm süreci vurgusu yapıyor.Ayrıca milliyetçi kesimin oylarına talip olan AKP, Demirtaş'ı yıpratmaya yönelik de bir çaba içinde.Tabii bu durumu, seçim kampanyası içinde olağan karşılamak gerekiyor. Zira partiler barıştan ziyade seçim taktiklerine yönelmiş vaziyetteler."(ANKA