Okul beslenmesi
Geçenlerde nereden aklıma geldiyse, ilk okuldan başlamak üzere 40-50 sene evvel arkadaşlarımın şişman ya da zayıf olmalarını düşündüm. –Kendim şişman olduğum için kafamın oldukça sık olarak buna takılması gayet doğal!- İlkokulda bizim sınıfta hiç bir öğrenci şişman değildi. Ben Akyol ilkokulunda okudum. Akyol semti, Anteplicesi “Ağyol” yerleşim yeri, ben çocukkken orta gelirli ailelerin oturdukları bir yerdi. Tabii ki Bahçelievler kısmında varlıklı insanlar otururdu ama, mahallenin çoğunluğu, yani benim sınıfımdaki öğrencilerin ailelerini teşkil eden kesim, orta değil, hatta az gelirliydi.
Gaziantep Kolej’in de tabii ki varlıklı ailelerin çocukları okurdu, zira okul paralıydı. O parayı ödeyebilmek için de varlıklı olmak gerekirdi. Kolejde de “şişman” öğrenci hatırlamıyorum. Aynı şekilde öğretmen ve idareci öğretmenler de şişman değildi.
Peki ne oldu da toplumun çoğu bireyi şişmanladı? İşlenmiş gıdalar, adını daha önce duymadığım yağlar, kötü pişirme teknikleri filan… Liste uzayabilir, bütün bunlar şişmanlatıyor.
Dün, perde işleriyle uğraşan genç bir hanımın dükkanındaydım. İki çocuğu var, eşinden ayrılmış, var gücü ile çalışıp, çocuklarına bakmaya çalışıyor. Güven içinde bahçede oyanayabilsinler diye bir siteye taşınmış. Çocukları da civardaki Devlet okullarına yazdırmış. Benim oraya vardığım saat 13:30 du. Elinde telefon, çocuklara çorba içebilecekleri bir restoran arıyordu. Şimdi, bu kadını evde çocuklarına çorba pişiremediği için suçlayabilir misiniz? Hayır! Önce çocuklara bakmak zorunda… O nedenle de çalışacak… Tabii kendisi için de çalışacak. Peki, ne zaman yemek pişirecek? Ne zaman alışveriş yapacak? Ya da ne pişireceğini kararlaştıracak? Tabii, yemek pişirmesini biliyor mu o da ayrı bir konu… Ben oradayken çocuk, ara öğün olarak hazır patates çipsi yedi ve kutudan buzlu çay içti. Çocuk, bunları hergün yediği için beslenmediği gibi obez olmaya da mahkum. Düşündüm, o aile için, genç kadının sabahtan çok erken kalkıp, çocuklarına yemek hazırlaması konusunda yapacağı fedakarlıktan başka bir çözüm yolu bulamadım.
Amerika’da hiç bir okul çift tedrisat değil. Ve artık beslenme meselesi, milli mesele oldu! Okul beslenme şekil ve usülleriye ilgili pek güzel yazılar çıkıyor. Onlardan birisini sizing için tercüme etiim:
Amerika’nın bazı eyaletlerinde eskiden sadece ve sadece pizza servis edilirken, artık tavuk ve pirinç pilav dürümü; mevsim salatası; soslu tavuk ve hindi ile meksika usulü tako servis ediliyor.
Okullara yeni “beslenme işlerinden sorumlu müdür” atanmış, ve bu insanlar, çocukların yaşına, sınıflarına göre mönüler düzenliyorlar. Bütün amaç çocukları gerçek besin maddeleriyle sağlıklı beslemek...
Beslenme müdürleri yalnız değiller... Amerika’da ülke çapında çocuklardaki obezite konusunda müthiş bir farkındalık var... Çocukların mutlaka sağlıklı beslenmeleri gerektiği düşüncesi neredeyse ülkede trend haline geldi. Amerikadaki “hastalık kontrol ve önleme merkezi”nin raporlarına göre, geçtiğimiz 30 yıl içerisinde çocuklarda obezlik tam üç kat arttı. 2008 de çocukların ve yetişkinlerin üçte birinden nüfusunun kilo fazlası vardı, ya da obezdiler. Belli ki aldıkları kalori ile harcadıkları kalori arasında büyük fark vardı.
Beslenme müdürlerine göre, “kilo fazlası, yıllar evvel bugünkü kadar büyük bir problem değildi”. Zira çocuklar, gün boyu dışarda oynarlar; bugün ki gibi saatlarce televizyon başında veya bilgisayar başında hareket etmeden zaman geçirmezlerdi. Bütün gün oynayıp yorulduklarında, eve döndüklerinde çok da iyi bir akşam yemeği yerlerdi. Artık, evde iyi bir akşam yemeğinde bir masa etrafında toplanmak da söz konusu değil maalesef.
Okullarda gerek çocukların, gerekse 15 yaş üzerindekilerin mönülerinde artık, tavuk göğsü parçaları ve pizza gibi işlenmiş gıdalara hiç yer verilmiyor. Ev yapımı türü, yemeğe girecek bütün malzemenin en başından beri okullarda hazırlandığı mönülere yer veriliyor.
Burada görüldüğü gibi işlenmiş tavuk yemekleri çocuklara asla verilmiyor. Ama, beslenme müdürünün söylediğine göre, çocuklar pizzaya bayıldıkları için, onu mönüden tamamen kaldırmak söz konusu değil... Pizzanın servis edileceği günü hasretle bekliyorlarmış.
Bir de çocukları yeni tadlar denemek konusunda cesaretlindermek gerekiyor. Bu nedenle yeni mönüler yapmak gerekiyor. Çocuklar bilindiği üzre zor beğendikleri gibi yeni tadlara da açık değillerdir. Ancak deneyimler göstermiş ki, lezzetli yapılmış bir yemek, üç kez çocuğun önüne konduğunda, artık onu tanıdığı için üçüncü seferde kendine verilen porsiyonu severek yiyebiliyormuş.
Yeni meyva ve sebze tattırmak; tahılları tam halde –kepeğini almadan- servis etmek çok önemli. Amerikada şimdilerde kendi sebze bahçesi olan okullar var. Yetişen ürünler doğrudan kafeteryaya girip yemek oluyor. Bazı okullarda ise, çocukların yeni tadları algılayabilmeleri için devlet desteği veriliyor, böylece kumkat ve yıldız meyvesi gibi tropikal yiyecekler de öğrencilere taddırılabiliyor.
Okullardaki mutfaklarda çok fazla işcilik gerektirmeyen, besin değeri yüksek ve hazırlanması kolay tariflere yer veriliyor. Yemeği hazırlayanların bu yeni yönteme alışmaları kolay olmamış, ama yeni beslenme şekline oldukça kısa sürede adapte olmuşlar.
Demek ki öğrencilere yemek hazırlayanların da fedakar ve istekli olmaları gerek. Nitekim Amerika’da yemekleri hazırlayan personel artık bu işe tamamen alışmanın yanısıra, kendileri bile yeni şeyler denemek için tarif buluyorlarmış.
Bu kadar fedakarlıkla hazırlanan yemekleri ya çocuklar satın almazlarsa??? Hayır! Öyle olmamış... Hatta bir ortaokul müdürü olan John Stokel’in söylediğine göre kafeteryadaki “salata” satışında büyük artış gözlenmiş.
Sadece bahsettiğimiz orta okulda değil, okul mutfağında taze yapılan salataya bütün öğrenciler ilgi göstermişler..
Amerikan okullarına neden bu kadar çok pizza tüketildiğinin cevabı da ilginç! Öğrencilerin haftada 5 gün pizza tüketmeleri, onu bulabildikleri içinmiş. Yani, başka yiyecekler sunulduğunda, o yiyecekleri de memnuniyetle yemişler.