EĞİTİM TARİHİMİZİN TEMELİ
Tarih Vakfı’ndan bir davetiye aldım. Bugün, 19 Eylül Perşembe günü, Galatasaray’daki Avrupa Pasajında “Azınlık Okulları” başlığı altında bir panel düzenlemişler. Tarih Vakfı, Ekim 2011 ile Mayıs 2013 Geçmişten Günümüze Azınlık Okulları: Sorunlar ve Çözümler isimli bir araştırma yapıp, onu rapor haline getirmiş. Bu şekilde Tarih Vakfı, hem eğitimi hem de Türkiye'deki eşitsiz uygulamalar ile insan hakları ihlalleri alanına ilişkin eleştirel düşünceyi destekleyecek çalışmasını kamuoyu ile paylaşacakmış.
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlık kimliğinin ayrımcı içerimlerinden arınmasına katkıda bulunmayı amaçlayan rapor, 19. yüzyıldan 20. yüzyıl başlarına kadar Osmanlı Devleti'ndeki Ermeni, Rum ve Musevi okullarının durumlarını, eğitimin merkezileşmesi ve modernleşmesi çerçevesinde ele almış ve 20. yüzyılın başlarından itibaren, özellikle Tevhidi Tedrisat Kanunu'ndan (1924) günümüze azınlık okullarının yaşadığı sorunlar ve çözüm önerilerini içeriyormuş.
Uluslararası insan hakları hukuku alanında uzman Nurcan Kaya tarafından kaleme alınan ana raporun tarihi arkaplanını Yrd. Doç. Dr. Selçuk Akşin Somel yazmış. Rapor, Tarih Vakfı tarafından 3 cilt olarak kitap haline getirilmiş.
Gönderilen panel davetiyesinin altına şöyle bir not eklenmiş:
Önemli bilgiler:
1894 yılı verilerine göre İmparatorluk bünyesinde 6.437 gayrimüslim okulu vardı. Bugün ise Türkiye'de, tamamı İstanbul'da 22 azınlık okulu var. Bunların 16'sı Ermenilere, 5'i Rumlara 1'i de Musevilere ait. 20. yüzyılda kapanan binin üzerinde Ermeni okulundan yalnızca biri Cumhuriyet kurulduktan sonra yeniden açılmıştır.
Bugün bir çocuğun bir azınlık okulunda okuyabilmesi için çocuğun anne ya da babasının T.C. vatandaşı olması ve Ermeni, Rum veya Musevi olduğunu ispatlaması gerekmektedir.
Nüfus kayıtlarında Müslüman olarak görünen bir Ermeni veya Rum çocuğunun azınlık okullarına kaydolması mümkün değildir. Azınlık okullarında T.C Devleti vatandaşı olmayan Ermeniler, Rumlar ve Museviler sadece 'misafir öğrenci' statüsünde okuyabilmektedirler.
Azınlık okullarının adaletli ve eşit bir muamele görmesini sağlamak tüm toplulukların anadillerinde (iki dilli ya da çokdilli) eğitim görmelerine yönelik olarak gösterilen çabaların merkezinde olmalıdır.
T.C vatandaşı olan müdürler tarafından yönetilen bu okullara 'yabancı' muamelesi yapılmakta ve bu okulların hak ve yükümlülükleri belirlenirken hala 'mütekabiliyet' ilkesi uygulanmaktadır.
Panele, evimde amelelik yapmak zorunda olduğum ve işimi erteliyemeyeceğim için gidemeyeceğim. Ancak, üç cilt kitabı alıp, bu değerli araştırmayı okumak için can atıyorum.
Bütün bunları neden yazdım? Davetiye bana, 1876’da Antep’te kurulan Central Turkey College/Merkezi Türkiye Koleji’ni hatırlattı da ondan...Okul kapanmasaydı da biz orada okusaydık... Kötümü olurdu, Harvard ve Yale Üniversitelerinin kardeşi bir okuldan mezun olurduk...
Şöyle 6-7 senedir elimde sürünen bir Maraş kitabım var... Çalışmanın esası, Maraş’ın 1800 lerdeki Ermeni yaşamını anlatan Ermenice bir kitaba dayanıyor. Ama ben, bahsedilen yerler; yemekler; yerleşim bölgeleri hakkında o kadar araştırma yaptım ki, artık yeni bir kitap olup çıktı. Tam yayınlamayı düşünürken, Kırklareli’nde Yahudileri anlatan bir kitap okudum, çok etkilendim. Ve stilimi değiştirmeye karar verdim, kitap da öylece kaldı. İnşallah ölmeden önce yayınlarım!
Kitabı yayınlayamadım ama çok şey öğrendim...! Antep ve Maraşdaki “çocukların okula gitmesi” yani eğitim hayatı bugün azınlık dediğiniz Ermeniler tarafından başlatılmış. Antep ve Maraş’ta tekstil işi müthiş yaygın olduğu için yerel deyimle cülha denilen dokumacı ustalarının yanına yerel deyimle şeert/ çırak olarak giren küçük yaştaki erkek çocuklar, okuma yazmayı ustalarından öğrenirlermiş. Buraya yazdığım kitaptan bir parağraf almak istiyorum:
...............
Burada bahsettiğimiz gibi Maraşlı cülhalar/çulcular çok fakirlerdi. Özellikle de yarım düzine yani altı çocuklu olanlar, ailelerini geçindirebilmek için çok basit bir hayat yaşarlardı. Cülhalerin çalıştığı evler, eskiden okul gibiydi, hayatı öğrenirlerdi. Genellikle birden fazla çulcu beraber çalışırdı. Kendilerine yardım etsin diye çocuk çıraklar tutarlardı. Arada, çok nadir olarak okuma yazma bilen bir çulcu bulurdunuz. Bazen de papaz ve yardımcı papazlar boş zamanlarında kuyu işi/dokuma işi yaparlardı. Bunların yanına çalışan genç insanlar ödül olarak okuma yazma öğretirlerdi. Örneğin ben,(Ermenice kitabın yazarı) Karamanlı alfabesini Karamanlı Çulcu hanında öğrendim. Maraş çulcu hanları, birçok insanın okuma yazma öğrenmesi için adeta okul olmuştur.
Yukarda bahsedilen yıllardan sonra Amerikalı Misyonerler gelmiş, Ermeniler için açtıkları İngilizce Okullarda üst düzey eğitim vermiş, iyi öğrenciler yetiştirmişler. Protestanlar için açılan bu okulları daha sonra Katolik ve Gregoryanların okulları takip etmiş. Nitekim, bugün Antep’de Kendirli Kilisesi’nin yanında bulunan iki katlı bina, bu okullardan birisinin binasıdır. Yine Antep’de Meryem Ana Kilisesi/Kurtuluş Cami arkasındaki binaları ise sağolsun Büyükşehir Belediye Başkanımız yıktı, eğitim tarihine esaslı bir darbe vurdu.
Dikkat ederseniz hep kiliselerin yanında açılan okulları daha sonra Müslümanlar örnek alıp, Camilerin yanında okullar açmışlar. Cumhuriyetten sonra ise, çağdaş eğitim seviyesinde eğitim veren okullar açılmış.
Demek istediğim, azınlık okulları deyip, geçmemek gerek… Eğitim tarihimizin temeli oralarda yatıyor. Bakın, bu okullardan birisi, Tarsus Amerikan Koleji, Kasım ayında kuruluşunun 125. Yılını kutlayacak, güzel bir olay değil mi?