“Bilal’i ver iktidarı al”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün Beştepe Külliyesi’nde muhtarlara karşı yaptığı konuşmada, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli için söyledikleri, “Liderler arası diyalog ve siyasi nezaket” açısından nerede olduğumuzu gayet güzel tespit ediyor. Ama umarım devam etmez. İşte o konuşmadan bir bölüm:
… Siyaset işi gücü bırakıp Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsıyla ailesiyle uğraşmak değildir. Kalkıp benim evladıma, ismiyle “Bilal’i ver iktidarı al” bu ne biçim yaklaşımdır ya. Eğer benim oğlumun yaptığı bir yanlış varsa, yaptığı bir yolsuzluk varsa buna hesabı soracak olan yargıdır. Sen kimsin? Benim evladımla ilgili iktidar bağlantısını nasıl kurarsın. Nasıl böyle bir hakareti yaparsın? Ama evladı olmayanların böyle bir saygısızlığı yapmasından daha doğal bir şey olmaz.
Çünkü bunlar aile nedir bilmez, evlat nedir bilmez. Dolayısıyla hak hakikat nedir bilmez. Sadece maalesef böyle kuru sıkı hakaretlerle bir yere vardırmak isterler. Nedir o Mussolini, Hitler, aynaya bak ya. Önce kendinin nerede olduğunu görürsün. Biz ilhamımızı ne Mussolini’den ne de Hitler’den aldık. Biz haktan aldık. Bunu bir defa bileceksin.
Eğer şu anda bu ülkede, halkımın kabullenmekte zorlanacağı bir yola eğer gidiyorsa Türkiye’de hükümet kurma çalışmaları, bunun vebalinin kimde olduğunu halkım çok iyi görecek, bunun bedelini de ödetecektir.
Bugüne kadar şahsımla uğraşanların, aklı başında bir teklif getirdiğini duyan var mı? Peki sen siyasetçi olarak bunda sorumlu değil misin? Niye kalkıp vücudunu taşın altına koymuyorsun? Bunların böyle bir derdi yok.
Yukarıda böyle olursa, aşağıda neler olabileceğini düşünmek bile istemiyorum.
İşin bu reddeye gelmemesi gerekirdi. Artık geriye söylenecek laf kalmıyor!..
Palmira öksüz kaldı…
IŞİD, hayatını Palmira Antik Kenti’ne adayan arkeoloğu infaz etti.
50 yılı aşkın süredir Suriye’deki Palmira antik kentinde çalışan 82 yaşındaki arkeolog Halid Esad, IŞİD militanları tarafından başı kesilerek öldürüldü.
Bu cinayet kültür dünyasında büyük yankı yarattı. ‘Palmira Antik Kenti’ 1980 senesinde UNESCO tarafından dünya kültür mirasına alınmış, fevkalade önemli bir hazineydi.
En önemlisi de, Palmira, birlikte yaşama kültürünü sembolize eden bir paradigmaydı.
Ne ilginç değil mi?
2 bin sene evvel var olan kültüre biz hala ulaşamadık. Bununla da kalmadık, o kültürün izlerini yok etmeye çalışıyoruz, yakıyoruz, yıkıyoruz, öldürüyoruz.
İşte kısaca Palmira…
Palmira, 1. yüzyılın ortalarında kervanların geçiş güzergahı üzerinde, Pers İmparatorluğu ve Akdeniz kıyısındaki Romalıların ve Fenikelilerin limanları arasında Roma İmparatorluğu kontrolünde bir şehir konumunda bulunmaktaydı.
Bir tarafta Roma mimarisi, diğer tarafta ise doğrudan Mezopotamya'dan etkiler, hem mimaride hem de dini inanışlarda görülüyor. Bu nedenlerden ötürü Palmira açık fikirlilik, çok kültürlü veya kültürlerarası bir toplum, çok dillilik, yani bugün özellikle yüceltilen ama tabii ki geçmişte de var olan değerlerin bir sembolü gibiydi…
Halid Esad, Palmira kentindeki her odanın, her yazıtın hikayesine hakim, adeta şehrin sembolü olarak tanınırdı. Arkeoloji dünyası ve bilim insanları için ‘hac‘ yeri gibi değerlendirilen Palmira hakkında
sayısız makale yayınlamış, Amerikalı, Fransız, Alman ve İsveçli Arkeoloji ekipleriyle Palmira ve Bel Tapınağı’yla ilgili kazılar ve araştırmalar yürütmüş, pek çok el yazması ve kabartma çevirmişti.
Çalışmaları sebebiyle Fransa, Polonya ve Tunus cumhurbaşkanları tarafından Liyakat Nişanı ve Şövalye ünvanlarıyla onurlandırılmıştı.
Bakan, gençliği böyle mi teşvik etmeli?
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Diplomasi Muhabirleri Derneği üyeleri ile yaptığı toplantıda şöyle demiş:
"Benim amacım Allah nasip ederse şehit olmaktır."
Halkını refah, mutluluk, güven ve umut içinde yaşatması gereken bir Bakan’ın amacının şehitlik mertebesi olduğunu açıkça deklare etmesi, ülkemizin gençliğine nasıl bir örnek teşkil edecek, anlamakta zorluk çekiyorum.
Bakan Yıldız, oğlunun bedeli askerlik yaptığı iddiaları ile ilgili olarak da, "Oğlumun bedelli iddiaları tamamen iftira. Yapsa onu söylerim. Okulları yeni bitti, askerlik yapmadılar. Zamanı gelince yapacaklar. Hep birlikte inşallah görmüş olacağız" demiş.