İleri görüş, vizyon nedir?
Özgen Acar’ın Vehbi Koç ile ilgili anılarını okurken ‘şans, kader’ ve ‘ileriyi görebilme’ faktörlerini bir kez daha değerlendirme fırsatım oldu.
Zenginliğin, varlığın önemli ölçüde kısmet, kader olduğu kabul gören bir düşüncedir.
“Koç Ailesi” ile yollarım hep Cumhuriyet’te kesişti… 1962’de Cumhuriyet Bürosu, Atatürk Bulvarı’nda idi. Karşımızdaki bina, Koç’larındı. Vehbi Koç, ayda bir bizim büroya gelir, Temsilcimiz Ecvet Güresin ile olayları değerlendirirlerdi.
Devlet Planlama Teşkilatı yeni kurulmuştu. İthalat kotalara bağlanmıştı. 191 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu yeni yürürlüğe girmişti. Bu yenilikler Vehbi Bey için önemli, benim için de haberdi. Ecvet Bey’den sonra benim masama gelir, genç ekonomi muhabirine sorular sorardı.
Alçakgönüllü, sevecen, gün görmüş bir insandı. Bir gün gittikten sonra Ecvet Bey gülerek yanıma geldi, arkadaşların yanında şunları söyledi: “Vehbi Bey, senin için akıllı bir çocuğa benziyor… Bir ağzını ara bakalım! Bizim küçük kız Sevgi’ye alalım bu delikanlıyı!’ diyor! Ne dersin?”
Benim gibi arkadaşlar da şaşırmışlardı. Evlenmeye niyetim olmadığını söyleyince bu öneri sonuçlanmamış, ancak masa başı sorular aylarca sürmüştü.
Bu kadar vizyon sahibi bir insanın gerçekleştirdiklerine yalnız ‘kader’ diyebilir miyiz?
Vehbi Bey’in ne kadar akıllı ve ileriyi görebilen bir işadamı olduğu bu ziyaretlerden anlaşılmıyor mu?
Ama Özgen Acar’ın asıl şu yazdıkları Vehbi Koç’un ne kadar büyük bir vizyon sahibi olduğunu gösteriyor.
1991 Kasım ayında Cumhuriyet’te önemli bir bölünme yaşanmış, 80 kişi gazeteden ayrılmıştı. Satış beş ayda 115 binden 35 bine düşünce bizler gazeteye dönmüş, arkadaşlar beni genel yayın yönetmeni yapmışlardı. Gazete ekonomik darboğazdaydı. Satış her geçen gün artıyor, ancak reklamlar yerinde sayıyordu. Bir gün sekreterim, Rahmi Koç’un sekreterinin aradığını, beni ziyaret için randevu istediğini söyledi.
Uzan’ların gönderdiği icracıların giremediği kapıdan, Rahmi Bey güleç bir yüzle geçerek odama geldi. Hal hatırdan sonra şöyle konuştu: “Cumhuriyet gazetesi bizlere hep ayna tutar. Hatalarımızı Cumhuriyet’ten öğrenir, düzeltmeleri yapar, kazançlı çıkarız. Şimdi tüm Koç camiasına talimat verip Cumhuriyet’e reklam verilmesini isteyeceğim!”
Dediğini yaptı, çalışanlar da aylıklarını düzgün almaya başladılar…
Cumhuriyet solcu bir gazete. Koç, kapitalist düzenin şirketler topluluğu. Gazeteyi neden kurtarıyorlar ki, bırakın batsın! Koç şirketlerini falan övdükleri de yok! O halde…
İşte öyle değil! Vehbi Koç’un dehası burada saklı. Böyle namuslu, dürüst, para için haber yapmayan, bilgili, ülkesi için yararlı, uzun geçmişi pırıl pırıl bir gazetenin batmasına göz yummayarak, can verip yayın hayatına devam etmesine sebep oluyorlar.
Bunun ne anlama geldiğini anlamak istemeyenlere, kavrayamayanlara anlatmak zor. Çakallara meydan bırakılırsa, o çakallar çok zarar verirler!
Vehbi Koç’un verdiği bir diğer önemli ders ise şu:
İyi bir eğitim görmüş, yabancı lisana vakıf, kafası çalışan bir ekonomiste kızını vermek istiyor.
Bir baba, damadında eğitim ve beyin arıyor.
Yarım asır sonra bugün Vehbi Koç’un o derin vizyonuna ben yanıt vereyim:
Bizde çulsuz adama kız verilmez!
Mülteci krizi Alman hükümetini sallıyor!..
Almanya’da hükümeti oluşturan, hristiyan demokratlarla sosyal demokratlar arasındaki büyük koalisyon mülteci krizi nedeniyle sallanıyor.
Kriz, hristiyan demokratlar içinde başladı. Partinin Bavyera’daki ortağı CSU Başkanı Horst Seedorf, Merkel’e ‘tehdit mektubu’ vererek mülteciler konusundaki insani tavrını eleştirdi.
Muhafazakarlar böyle de, sosyal demokratlar nasıl?
Onlarda (SPD) mülteciler konusunda Merkel’ın politikasını beğenmiyor. SPD Başkanı Thomas Oppermann, ‘koalisyon’ tehlikede diyor.
Kısaca, Almanlar, mültecilere artık kapıların kapanmasını istiyor. Bu konuda bütün partilerin konsensusu var!
Biz Merkel’ı eleştiriyoruz ama, onun insani tavırları yüzünden kabinesi zor günler geçiriyor.
Biriken tatsız olaylar karşısında Avrupa kamuoyu büyük tepki gösteriyor.
Yılbaşında Köln’deki erkek mültecilerin Alman kızlarına elle sarkıntılık yapması infial yaratmıştı. Önceki gün de, İsveç’in Stokholm kentinde metrodan çıkışta bir mültecinin önündeki kadının çantasını çalmak isterken başka bir İsveçli kadının hırsızlığa mani olmak isterken saldırıya uğraması karşısında İsveç halkının öfke seli dinmek bilmiyor.
Hırsız, kadına önce tokat sonra tekme atmak isterken kadının iki çocuğunu saldırıdan korumak için onlara sarılması, dayağa razı görüntü vermesi sosyal demokratların merkezi durumdaki İsveç’i çok derinden etkiledi.
İnsanların bir anda fikirleri değişti, müslüman Suriyeliler ülkelerine dönsünler tartışmaları başladı.
AB kamuoyu gerçek yüzünü Cardiff’te mültecilere Hitler zamanındaki gibi bileklik takmasıyla zaten kendini belli ettiydi.
400 mülteciye bileklik takan İrlanda ile 4 milyon mülteciyi misafir olarak kabul eden Türkiye’nin durumu nedense Avrupalılar’ı söylendiği kadar etkilemiyor.
Türkiye müslüman bir ülke, mülteciler de müslüman, onlar birbirini anlıyor, kader dostluğu yapıyorlar, biz onları AB’de görmek istemiyoruz, onlar Türiye’de daha mutlu, diyerek insanlık adına yüzkarası tavır sergiliyorlar.
Ruslar’a ne demeli?
Suriye’de siyasi çözümü amaçlayan Cenevre-3 görüşmelerine Türkiye’nin itirazları üzerine PYD’nin davet edilmediği haberlerine karşın Rusya’dan sert bir açıklama geldi.
Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov, Ankara’nın “PYD Cenevre'ye katılırsa boykot ederiz” yönündeki açıklamasına “anlam veremediklerini” belirterek, “Anlayamıyorum. Nasıl Moskova, Washington ve Riyad bu görüşmelere katılmıyorsa Ankara da burada yer almıyor, katılmıyor. Dolayısıyla olayın Ankara ile bir alakası yok” saçmalığını dile getirdi.
Amma güzel ha!..
Sınırdan geçen 4 milyon Suriyeli’den başka 4 milyon daha gelme ihtimaline karşın Türkiye’nin Cenevre’de masada olmasından daha doğal ne olabilir!
Bu işleri başımıza açan Amerika’nın politikası ise çok şeker!
“Yılda 20 bin mülteci almak için çalışmalar yapıyoruz!..”