Kadın her yerde kadın, Erkek de her yerde erkek!
Bu kadar da olmaz diye okuduğum şu habere bir bakar mısınız?
BBC’de yer alan habere göre, Hollandalı Laura Katar’ın başkenti Doha’ya gidiyor.
Uluslararası tanınmış bir otelin restoranında yemek yiyor. Yemekle birlikte şarap da içiyor.
Genç ve güzel Laura’yı yan masada oturan Suriye kökenli bir herif kafaya takıyor. Dikkat çekmek istiyor ama Laura ilgisiz davranıyor.
Laura bir ara lavaboya gidince Suriyeli herif şarap bardağının içine o meşhur haplardan atıyor!
Gerisi 30 yıl önceki ‘Tecavüzcü Çoşkun’un filmleri gibi gelişiyor. Merhametli Suriyeli herif hastalanan(!) kıza sahip çıkıyor, odasına çıkarıp tecavüz ediyor.
Güzel Laura ertesi gün uyanıp kendine gelince başına gelenleri anlıyor. Hemen polise gidip şikayetçi oluyor. Tarih: 14 Mart 2016.
Suriyeli pisliği bulup getiriyorlar. Ama herif tecavüz iddiasını reddediyor.
“Laura, beni beğendiği için kendi isteği ile birlikte olduk. Ama sonra benden para isteyince vermedim. Bu nedenle beni şikayet etti. Bana iftira atıyor” diyor!
İyi mi?
Polis Laura’yı “içki içmek ve zina yapmakla” suçlayarak göz altına alıyor. Katar yasaları gereği, tecavüz de “zina” sayılıyor. Hem kadın hem de tecavüz zanlısı suçlu sayılıyor.
Herifin ailesi devreye girerek, Laura’ya “tecavüzcüsü ile evlenmesini” öneriyor. Aile, bu durumda suçlamanın düşeceğini ve her ikisinin de serbest kalacağını akıl veriyor.
Laura’nın avukatı Brian Lokollo bu öneriyi anında reddediyor.
Haber Hollanda basınında yer alınca kıyamet kopuyor.
Hollanda Parlamentosu’ndaki bütün partiler, Laura’nın durumu ile yakından ilgileniyor ve hükümetten açıklama istiyor. Muhalefet partileri, hükümeti bu konuda yeterince çaba göstermemekle suçlayarak olayın iyice üzerine gidiyorlar.
Bunun üzerine Dışişleri Bakanlığı, Laura’nın serbest bırakılması için her türlü diplomatik ve hukuki girişimin yapıldığını savunarak, Laura’nın Müslüman olması işimizi zorlaştırıyor diye açıklama yapıyor.
Nihayet dün, tam 3 ay sonra mahkeme, Laura'yı ‘evlilik dışı cinsel ilişki (zina) ve alkollü içki kullanmaktan’ 1 yıl hapis ve 750 euro para cezasına çarptırdı.
Mahkeme, Hollandalı kadının 750 Euroluk para cezasını yatırmasının ardından şartlı olarak salıverilmesine ve derhal sınır dışı edilmesine karar verdi.
İyi mi?
Laura'ya tecavüz ettiği gerekçesiyle gözaltına alınan Suriye asıllı erkek zanlı ise, 140 kırbaç cezası aldı.
Bu kişiye, "zina" suçu için 100, alkollü içki kullandığı için de 40 kırbaç cezası uygulanacak.
Dün duruşmayı izleyen Hollanda'nın Doha Büyükelçisi Ywette Eechoud, paranın hemen ödeneceğini ve Laura'nın kısa sürede ülkesine dönmesinin sağlanacağını bildirdi.
Siz bu yazıyı okurken muhtemelen Laura’nın Hollanda’ya uçuyor olması gerekir.
Böyle bir saçmalığın, iftiranın, pespayeliğin ancak müslüman ülkelerde olacağını düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz!
İşte size daha beter bir hikaye. Hem de dünyanın en varlıklı, en demokrat, adalete en çok değer ülkesi Amerika’dan…
Katar’da Suriyeli’nin adı açıklanmazken Lauren’ın adı açıklanmıştı. Amerika ise tam tersi, kadının adı açıklanmadı, tecavüzcünün adı Brock Turner, henüz 20 yaşında.
Tecavüzcü Brock, ABD’nin en iyi okullarından birisi olan Stanford’da okuyor. Varlıklı ve ünlü bir ailenin oğlu. Çok iyi bir yüzücü, Olimpiyatlarda ülkesini temsil edip altın madalya alması bekleniyor.
18 Ocak 2015’te Stanford’da okuyan kardeşini ziyaret eden 23 yaşındaki genç kadın, kampüste gerçekleşen bir partide eğlenirken alkolü biraz fazla kaçırıyor.
Bunu farkeden Turner, genç kadını çöp kutularının arkasına sürükleyerek oracıkta tecavüz ediyor.
Kadın yarı baygın olduğu için olup biteni tam algılayamıyor. Ancak bu çirkin olayı tesadüfen farkeden Stanford’ın iki İsveçli öğrencisi olaya müdahale ediyor. Bol resim çekiyorlar, polisin gelmesini beklerken de Brock’u bırakmıyorlar.
İriyarı bir genç olan Brock, kadını öyle kötü örselemişti ki, İsveçli öğrenciler daha sonra hayatlarında bu kadar feci bir görüntüye şahit olmadıklarını söyleyeceklerdi.
Turner, suç üstü yakalanmasına rağmen tecavüzü kabullenmek yerine ailesinin desteğiyle en iyi avukatları tutarak savunmaya geçiyor.
Tahmin edebileceğiniz en aşağılık savunmayı yapıyor, Brock Turner:
“İkimizde akollüydük, kadın çok davetkardı, beni çok arzu ettiğini her haliyle belli ediyordu, kendi rızası ile birlikte olduk!..”
Bu neyse de, Brock’un babası öyle bir laf ediyor ki, tarihe geçiyor:
“Ne olmuş yani! 20 dakikalık bir eylemin oğlumun tüm hayatını etkilemesine bu mahkeme izin vermemelidir!”
Savunmanın tüm çabalarına rağmen bir yıl süren davada Turner suçlu bulundu ve cinsel saldırı suçluları listesinde ömür boyu adının yer almasına karar verildi.
Ancak daha sonra açıklanan cezası, adalete gölge düşürdü. 14 yıl hapisle yargılanan Turner altı ay hapse çarptırılmıştı. Yargıç, hapsin yıldız sporcuyu ‘kötü etkileyeceğine’ hükmetmişti.
Latin ya da Afrika kökenli vatandaşlara cezayı esirgemeyen Amerika, bir kez daha ‘altın çocuğunu’ korumuştu.
Ama iş burada bitmedi. Lütfen hikayenin gerisini okuyun, asıl önemlisi bundan sonra…
Brock Turner nedeniyle kimliğini ve sesini kaybettiğini söyleyen genç kadın, yargıca gönderdiği mektubu basına da verdi.
Bir internet sitesinde yayınlanan 13 sayfalık mektupta yaşadığı kabusu tüm detaylarıyla anlatarak kurbanı Amerikan usulü suçlama kültürüne meydan okuyordu.
Turner’a hitaben yazdığı mektupta, tecavüze uğradığını fark ettiğinde ‘vücudunu bir ceket gibi çıkarıp atmak istediğini’; bir yıl içinde her şeyden korkan, öfke dolu bir insan haline geldiğini anlatıyordu.
Hayatını mahveden Turner’ın suçu alkole atmasına isyan eden genç kadın, “O akşam ikimiz de sarhoştuk ancak fark şu ki, ben senin iç çamaşırlarını çıkarıp, kafanı yerde sürükleyip sana uygunsuz şekilde dokunup kaçmadım” diye yazmıştı.
Genç kadının etkileyici mektubu ülke sınırları aşan destek toplarken, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ona hitaben bir açık mektup kaleme aldı. Biden’ın satırları arasında şu ifadeler yer aldı:
“Adını bilmiyorum, ama sözlerin sonsuza dek ruhuma işledi. Tüm kalbimle keşke yazmamış olduğunu dilediğim bu sözler... Konuşma cesaretin, sana yapılan yanlışları bu kadar açık şekilde adlandırman ve insan onuru adına eşit hakkına tutkulu şekilde sahip çıkman karşısında huşu içindeyim. Hiddetli bir öfkeyle doluyum; hem bu başına geldiği için, hem de kültürümüz seni kendi değerini savunmak zorunda bırakacak kadar bozuk olduğu için...
Adını bilmiyorum ama insanların seni korkunç bir şekilde yarı yolda bıraktığını biliyorum. Alkollü olduğunu görüp başka tarafa bakan ve sana yardım etmeyen herkes. ‘O kadar içersen ne olmasını bekiyordun’ diye soran ya da ‘bu derdi başına sen açtın’ diyen herkes. Şu basit ve açık gerçeği sorgulayan herkes seni yarı yolda bıraktı: Rıza olmayan seks tecavüzdür. Nokta. Bu bir suçtur.
Sen, kampüslerimizde her beş kadından birinin cinsel saldırıya uğradığı bir kültür tarafından yarı yolda bırakıldın. Pasifliği savunan bir kültür.
Adını bilmiyorum ama hükmedilemez ruhunu görüyorum. Sana inanıyorum. Bu senin suçun değil. Yaşadıkların asla, asla, asla, ASLA bir kadının suçu değildir...
Senin hikayen şimdiden hayatları değiştirdi... Adını bilmiyorum ama seni asla unutmayacağım.”
İkisine de lanet olsun.
Yine de iki ülke arasında fark var. Acaba bu biraz teselli midir?!.