İngilizler AB’ye veda mı ediyor?
İngilizler 23 Haziran günü sandığa gidiyorlar:
AB ile tamam mı? Devam mı?
Sandıktan çıkacak sonucun, çok az bir farkla ‘Evet’ veya ‘Hayır’ olacağı şimdiden belli.
Bunun için iki tarafın savunucuları kendi tezleri için büyük mücadele veriyorlar.
İngiliz basını genelde ‘Hayır’ tarafında, AB’yi istemiyor.
Burada bizim açımızdan can sıkıntısı olacak şey, bizi kullanıyorlar, günah keçisi yapıyorlar.
İngiltere’nin en çok satan etkili gazetesi Daily Mail, birinci sayfasını sık sık Türkiye’ye ayırıyor.
Gazetenin birinci sayfasını köşeme aldım. Neymiş, eğer İngiltere AB’de kalırsa, Türkiye’de AB’ye girerse, ilk başta hemen 1.5 milyon Türk İngiltere’le göçecekmiş!
Sırf İngiliz hakını korkutmak ve ‘Hayır’ oyu kullanmalarını sağlamak için yalan ve iftira dolu yayın yapıyorlar.
Güney sınırlarımızı 100 yıldan beri İngilizler çiziyor!
Bu yetmemiş olmalı ki, Batı sınırlarımızı da çizmek için yalana ve iftiraya başvuruyorlar. Oysa, İngilizler değil miydi, bizim AB’deki en iyi dostlarımız, bizi sonuna kadar destekeyecek olan asil millet…
AB, İngilizler’in ayrılmasını kesinlikle istemiyor. Bu konuda öncü olanlar ise Almanlar.
Almanlar’ın yüksek trajlı ve etkili dergisi Der Spiegel,
son sayısını İngilizce ve Almanca olarak hazırladı. Kapağında İngilizce, “Lütfen gitmeyin/Please Don’t Go’ yazılı yalvaran ifadenin İngiliz halkı üzerinde etkili olacağı iddia ediliyor.
Bütün yapılan anketlerde referendum sonucunun bıçak sırtında olduğu sonucunda birleşiyorlar.
İngiltere’nin AB dışında kalması Avrupa Birliği’ni olumsuz etkileyeceği muhakkak. Ancak Birliğin, İngiltere olmadan da yoluna devam edeceği diğer üyeler tarafından seslendiriliyor.
Burada derinden oynanan bir kumar var mı?
Yani AB, İngiltere’ye der mi ki, gitmeyin, Türkiye nasıl olsa AB’ye tam üye olamayacak!
Veya…
İngiltere’nin epey bir zamandan beri hoşnutsuzluğunu belirterek AB’den bazı özel teşvikler istediği bilinmeyen bir şey değil.
Bu vesile ile o teşvikler mi koparılacak?
Ama bu iş diğer üye ülkelerin gözleri önünde bu kadar pervasız yapılabilir mi?
ABD’de İngiltere’nin ayrılmasına karşı. Obama bunu defalarca her platformda tekrarladı.
Ama, bir zamanlar üzerinde güneş batmayan bu ülke, lideri olmayacağı bir toplulukta rahat edemiyor. Sorun bence Almanya!
Duisburg Bulvarı kalıyor…
CHP’li Mehmet Sucu aradı.
Sucu, kendi kamuoyu tarafından sevilen bir politikacı. Olmasa seçim üzerine seçim kazanablir miydi?
Meclisin aktif, çalışkan ve konuşan siyasetçisi olduğu için kendisine ‘Baş Rol Oyuncusu’ anlamına gelen Türk filmlerindeki ‘Esas Oğlan’ lakabını uygun görmüştüm.
Eskiden Türk filmlerinde, baş rol oyuncusuna ‘Esas Oğlan’ denirdi. Hatta, esas oğlanı filmin hemen her sahnesinde alkışlardık. Hele ki birisini iyice benzetmesin, salon yıkılırdı alkıştan…
Önce, araba konusunda otorite olan Orhan Baydar’ın eleştirisini yazmalıyım.
‘Audi’nin jipleri ‘Q’ ile başlar. BMW’nin ki de ‘X’ ile. Sen kalkıp adamın arabasını Audi X5 diye yazıyorsun. Olur mu? Bir de Belediye’nin otobüsleri Mercedes değil, MAN. Ama o da halis Alman malı.”
Ancak Sucu, “Benim arabam yok. Ben İbrahimli’de oturuyorum ve işe tramvayla gidip geliyorum. Eşimin de eski bir Peugeot’su var. Hepsi bu” dedi.
Önergeyi, 5 CHP’linin imzası ile verdiğini ancak meclisten geçmediğini söyledi.
Ben, önergenin geçtiğini, meclisi özel muhabiri ile takip eden yerel bir gazetede okumuştum, güvendiğin için de geçti diye yazdım. Meğerse, sallamışlar!..
Edecan Hikayesi…
Geçen haftaki operasyonda gözaltına alınan Edecan Group yöneticilerinin hemen serbest bırakılmasını kamuoyu şaşkınlıkla takip etti.
Hiçbir şey şeffaf olmadığı için nasıl ifade edeyim, söylentiye göre, Edecan paralel bir şirketmiş! Öyle biliniyormuş! Operasyon da bunun için yapılmış.
Bazı gazeteler manşetten, ‘Paralel’ yaftası yapıştırdı, bazıları ‘Masum’ yakıştırması yaptı, ama en objektif haberi her zaman olduğu gibi Sabah verdi.
Şimdi, bu şirket paralel ise neden binlerce konut alınarak yurda çevrildi? Öyle değil mi? Burası yurt olarak yapılmadı, ama yurda olan aşırı ihtiyaç nedeniyle Edecan konutlarından yurt binası uyduruldu.
İddia, Edecan kazık atmış, kiralar çok pahalıymış, vb!..
Edecan yöneticileri berbest kaldıktan sonra haklarındaki bütün idiaları reddettiler. Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Selim Ener, “Sütte leke var, biz de yok” gibisinden bir açıklama yaparak. adaletin yerini buluduğunu, kendilerine çamur atanların hüsrana uğradığını söyledi.
Merak ettiğim, eğer iddialar yalansa, bu insanlar neden gözaltına alındılar? Çocukları, çolukları, akrabaları, sevenleri, dostları var. Yapılanlar bunlara haksızlık olmuyor mu?
Bu insanlar ticaretin içinde, bundan sonra da işlerine devam edecekler. Ama moralleri karartıldı!
Yok eğer kazık attılarsa, paralel olmanın avantajlarından yararlandılarsa, haksız kazanç elde ettilerse, o halde neden serbest bırakılıyorlar?
Yani, içeri aldık, baktık ki bir şey yok bıraktık, anlaşıyı etik kurallara uymuyor.
Belki de başka hesaplar var. Ama nereden baksanız güzel değil.