Kendin ol, gerisi gelir
Bir kabilenin şefi ilk defa bir büyük şehre gitmiş. Şef kendi fotoğrafını çektirmek istiyormuş. Tanıdıkları onu büyükçe bir fotoğraf stüdyosuna götürmüşler. Fotoğraf stüdyosunun kapısında bir tabela asılıymış. Üzerinde de şöyle yazıyormuş:
“İstediğiniz gibi fotoğrafınızı çektirin.
-Olduğunuz gibi: 10 dolar.
-Olduğunuzu düşündüğünüz gibi: 15 dolar.
-Kendinizi başkalarına sunmak istediğiniz şekilde:20 dolar.
-Olabileceğinizi düşündüğünüz şekilde:25 dolar.”
Şef tüm bunlara çok şaşırmış. İlk tarzda fotoğraf çektirmek isteyenler dışında başka birilerinin gelip gelmediğini sormuş. O güne kadar ilk tarzda fotoğraf çektirmek isteyen bir kişinin dahi gelmediğini söylemiş fotoğrafçı.
Evet kimse olduğu gibi fotoğraf çektirme cesaretini gösteremez. Fotoğrafçıda ayna, tarak ve değişik aksesuarlar bulunur hep.
Acaba siz hangi tarzda fotoğraf çektiriyorsunuz?
Şöyle içinize dönüp baktığınızda en son fotoğraf tarzının hoşunuza gittiğini göreceksiniz.
Fakat o kabile şefi ilk tarzdaki fotoğraftan çektirmiş. Ve şöyle demiş: “Ben buraya kendi fotoğrafımı çektirmeye geldim, başkasınınkini değil.”
Aslında hayat stüdyosunda hep farklı fotoğraflar çektiriyoruz. Yani iki yüzlü davranıyoruz. Eşler terapiye geliyorlar. Kadın eşinden dert yanıyor. Adamın iki yüzlülüğünü anlatmakla bitiremiyor. “El iyisi bizim adam. El aleme melek, bize gelince psikopat” diyor. Dışarıda beyefendi fotoğrafı, içeride öküz fotoğrafı… Herkes olduğundan farklı gözüküyor. Çünkü toplum size, siz olma özgürlüğünü vermiyor. “Atam izindeyiz. Onun yolundayız. Baban gibi olmalısın” cümleleri biz olma imkanını vermiyor çocuğa.
Bir başkasının izinden gittiğinizde, hiçbir zaman kendi izinizi bırakamazsınız.
Büyük İskender olma, Fatih olma, Yavuz olma, Atatürk olma sadece kendin ol. Eğer kendini başkalarının kalıplarına göre şekillendiriyorsan bu hastalıklı bir ruh halinin belirtisidir.
“Amcan gibi doktor olmalısın. Halan gibi temiz olmalısın. Ahmet abin gibi pilot olmalısın” sözleri çocukken söylenir size. Hiç kimse çıkıp da “Yavrum kendin ol. Canın ne istiyorsa, yeteneğin ne ise o ol. Kendi çiçeğini aç. Kendi meyveni ver” demez bizde.
Halbuki her insan bu dünyaya kendi olmak için gönderilmiştir. Başkaları gibi olmak, başkalarına benzemek, başkalarının izinden, yolundan gitmek, başkalarına özenmek sadece insan ırkına özgü bir tutumdur.
Bir ördek deve kuşu olmak için çaba göstermez. Bir tilki filin yolundan gitmez. Bir erik ağacı çam ağacı olmak için can atmaz. Bunun için bütün bitkiler, bütün hayvanlar mutludur. Birisini kıskanıyorsun. Neden? Çünkü onun gibi olmak istiyorsun.
Başkalarını araştırdığın kadar kendi özüne dönsen kendini keşfedeceksin. Kendin olmak korkutur seni. Zor gelir. İkiyüzlü davranarak, başkalarını taklit ederek belki günü kurtarırsın, ama sonunda kaybedersin.
Karpuzu kabağa aşılıyorlar. Kabak karpuz oluyor. Ama yenmiyor. Tadı yok. Başkası gibi olmak isteyen, başkası gibi olamadığı gibi kendi gibi de olamaz. Başkası olma arzusundan daha tehlikeli ve zararlı bir arzu yoktur. Gül, nergis olmak istemiyor. Bütün güller nergis olsaydı, gül gibi güzel bir çiçeği koklayamayacaktık.
Sonuç olarak diyorum ki; kendiniz olun, kendinizi bulun, kendinizi kabullenin, kendinizi sevin, kendinizi geliştirin. Kimsenin “kendi olma” dışında bir ideali olmamalı. Olamaz da… Başkalarını taklit etmek bir intihardır. Ömür boyu mutsuz yaşamanın sebebidir.
Ne yaparsan yap sadece kendin ol.