İçindeki hazine
İnsan bu, hep hata yapar, hep yanlış şeyler arar. Kendi içindeki güzellikleri keşfe çalışmaz. Gider dünyada güzellikler arar. Ona en lazım gelen şeyin Asya’da, Afrika’da, Tibet’te, Hindistan’da, Çin’de olmadığını sadece kendi içinde, özünde olduğunu çok geç öğrenir ya da öğrenmeden dünyadan göç eder gider.
İnsan doğası gereği sorunlar yaşar. Bu sorunları yaşarken büyük bir hata yapar. Kendi özü dışında güvenli yerler arar. Kendi içinizde bulamadığınız güvenli yeri dünyanın en ıssız adasında bile bulamazsınız. Altınlarınız var. Hemen bunu güvene almak istersiniz. Sabahlara kadar “ya altıncıklarım çalınırsa” düşüncesi sizi uyutmaz. Servetinizi güvenceye almak için sigorta yaptırırsınız. Evinize, arabanıza alarm taktırırsınız. Kendi içinizde güveni bulamadığınız için bunlar hep geçici tedbirler olur sizin için. Kaybetme korkusu kabusunuz olur. Fakir insanın uykusu tatlıdır. Çünkü onun kaybedecek bir şeyi yoktur. O kendini güvende hisseder. Ama zengin aynı uykuyu uyuyamaz. Gerginlikten dişlerini gıcırdatır. Dünyevi servetiniz ne kadar çoksa sizde bunlara gönül bağı ile bağlanmışsanız kendinizi hiç güvende hissetmezsiniz.
Büyük bir şehir…
Bir ermiş bu şehre gelmiş. Herkes bu ermişin büyüklüğünü biliyormuş. Herkes onu ziyarete geliyormuş. Ermişin ismi “Koti Karna Shrone” imiş. Ermiş, derviş olmadan önce çok zengin birisiymiş. Kulaklarına 10 milyon değerinde küpeler takarmış. Bu yüzden ismi “10 milyonluk kulaklar” anlamına geliyormuş.
Koti’nin çok parası varmış. Ama içinde müthiş bir içsel fakirliğin olduğunu fark edince bütün malını, mülkünü terk etmiş. Maddi zenginliği terk edince içsel zenginliği artmış. Artık gözlerinin içi gülüyormuş. Her nefes alış verişi bir melodi gibiymiş. Yürümesi rüzgarın dans etmesini, oturması sislerin yayılmasını anımsatıyormuş. Huzur ve mutluluk bir bulut gibi sarmalamış onu. Yanına gelen her insanda aynı duyguları hissediyormuş. Diğer insanlara da yaşadığı şeyleri anlatıyor ve tavsiye ediyormuş.
Eğer zihniniz aydınlanırsa servetten geçmek kolaylaşır. Bütün altın ve gümüşleriniz anlamını yitirir. Birer oyuncak olurlar elinizde. Çocuk için malın, mülkün, servetin bir anlamı yoktur. Eline dünyanın en değerli elmasını verseniz çocuk için o elmas sadece bir oyuncaktır. Koti bunları anlatıyormuş ziyaretçilerine. Bu büyük kalabalığın içinde Koti’yi dinleyen bir de rahibe varmış. Gece karanlığı çökmeye başlayınca Rahibe hizmetçisine: “Sen eve git. Bütün lambaları yak. Ben bu güzel sohbeti ve sözleri kaçırmak istemiyorum” demiş. Hizmetçi eve geldiğinde ne görsün? Bir hırsız çetesi evi soyuyormuş. Hizmetçi derhal Rahibenin yanına dönmüş. Bu sırada hırsızların reisi de hizmetçiyi takip ediyormuş.
Hizmetçi Rahibeye “Efendim evde hırsızlar var. Bütün değerli eşyalarını çuvallara dolduruyorlar” demiş.
Rahibe duyduğu şeylerden mest olmuş. Hizmetçinin söylediği şeyleri önemsememiş. Sanki başka bir dünyadaymış Rahibe. Bir vecd hali kaplamış onu. Bu sefer hizmetçi biraz da dürterek “Efendim, evde hırsızlar var. Bütün altınlarınızı çalıyorlar” demiş.
Rahibe yarı kendinden geçmiş halde “Ah, deli kız, boş ver gitsin. Endişe etme. İstediklerini alsınlar. Giysilerin, altınların, süslerin hiç birisi gerçek değil ki. Ben cehalet içinde yaşadığım için bana gerçekmiş gibi görünüyorlardı. Bir gün gönül gözleri açıldığında o hırsızlarda o altınların gerçek olmadığını anlayacaklar. Seninde gönül gözün açıldığında sen de o altınların değersiz olduğunu anlayacaksın. Sen de gerçek altının ne alınıp satıldığını, ne de çalındığını göreceksin. Ben şuan altına bakıyorum. O altın insanın özündedir, özün içindedir” demiş.
Hizmetçi ne söyleyeceğini bilememiş. Bir an aptallaşmış. Fakat olaya şahitlik eden hırsızların liderinin kalbi sanki yarılıvermiş. İçinden ılık bir şeylerin aktığını hissetmiş. Bakışları değişmiş. İçinde bir ateşin alev aldığını görmüş. Duyduğu sözlerden çok etkilenmiş. Bir anda aydınlanmış. Hırsızların lideri hemen geri dönmüş ve adamlarına: “Arkadaşlar, bu yükleri burada bırakın. Tüm bu altın eşyalar gerçek değil. Ben gerçek serveti gördüm. Bu evin hanımı da o gerçek serveti gördü. Bu gerçek serveti arıyordum yıllarca. Onu buldum. Sizin de bulmanızı istiyorum. O servet çok uzakta değil. Tam özün içinde…” demiş.
Dünyanın en zor şeyi insanın kendini keşfetmesidir. Kendinizi keşfettiğinizde oyuncak konumundaki bütün hazineler anlamını bir anda yitirir. Siz bir anda çok zengin olduğunuzu keşfedersiniz. Gözlerinizi bana verin, size ‘Kaşıkçı Elması’nı vereyim.
Ya da bana ayaklarınızı verin size dünyanın en değerli arabasını vereyim.
Kabul eder misiniz?
İçinizdeki hazine sizi bekliyor. Lütfen içinize dönün.