Kim kimi öldürecek
Buda’nın zamanında ünlü bir katil yaşıyordu. Bu katilin adı Anguli idi. Anguli aslında bu katilin lakabı idi. Anguli; insan parmağından yapılmış kolye takan kişi anlamına geliyordu Hint dilinde.
Anguli yaşadığı olaylar karşısında bin kişiyi öldürmek için yemin etmişti. Öldürdüğü kişilerin sayısını hatırlamak için de o insanın bir parmağını keser ve kolyesine hatıra olarak takardı.
Anguli’nin kolyesinde tam 999 tane parmak vardı ve yeminini yerine getirmek için sadece bir parmağa ihtiyacı vardı. Anguli bu son parmağı bir türlü ele geçiremiyordu. Çünkü o tarafa giden bütün yollar kapatılmıştı. Hiç kimse onun bulunduğu tarafa gitmeye cesaret edemiyordu. Ama bir gün Buda farkına varmadan müritleri ile beraber bu yola saptı. Kral o yoldan kimsenin geçmemesi için adamlarını oraya yerleştirmişti.
Buda kavşağa gelince muhafızlar, “Efendim bu yol kralın emri ile kapalı. Belki biraz uzun olacak, ama güvenli yoldan gitmenizi öneriyoruz” dediler. Burası Anguli’nin yaşadığı alandı. Kral bile buraya gitmeye cesaret edemiyordu. Anguli tam bir canavardı. Önceleri sadece annesi onun yanına giderdi. Artık o bile gitmiyordu. Çünkü annesi son gidişinde Anguli ona: “Anne geriye sadece bir parmak kaldı. Annem olduğun için seni uyarıyorum. Şimdiye kadar çevremde yabancı insanlar olduğu için seni öldürmedim. Ama artık senden başka buraya gelen kalmadı. Eğer bir daha gelirsen yeminimi tutmak için seni de öldürebilirim” demişti.
İşte o zamandan beri annesi de gitmiyordu. Askerler Buda’ya “Efendim lütfen hayatınızı riske atmayın” dediler. Buda askerlere, “Eğer ben de gitmeyeceksem kim gidecek?” dedi.
“Ortada sadece iki olasılık var. Ya ben onu değiştireceğim, ya da ona bir parmak da ben vermiş olacağım. Böylece Anguli yeminini yerine getirmiş olacak. Ben nasıl olsa bir gün öleceğim. Eğer Anguli tarafından öldürülürsem en azından ölümüm onun işine yaracak. Bir gün öleceğim ve bedenimi odunların üstüne koyarak yakacaksınız. Bence birisinin arzusunu yerine getirip, ona huzur vermek daha iyi bir seçenek. Ya o beni öldürecek, ya da ben onu öldüreceğim. Ama bu karşılaşma mutlaka gerçekleşecek. Bana sadece gitmem gereken yeri gösterin”.
Buda gösterilen yolda yürümeye başladı. Her zaman onun peşinden gelen müritleri korku ile hep geriden üstatlarını takip etmeye başladılar. Birkaç dakika sonra müritler kilometrelerce geride kaldılar. Bütün müritler neler olacağını görmek istiyor, ama gerçekleşecek şeye çok yakın olmak da istemiyorlardı.
Anguli yüksek bir kayanın üstüne oturmuştu. Uzayıp giden yolu izliyordu. Ama gözlerine inanamadı. Müthiş bir karizmaya sahip birisi kendine doğru geliyordu. Gelen çok sevimli birisiydi. Gelen kişi o kadar naif, nazik ve kibardı ki bu katilin kalbi bile ona hemen ısınmıştı. Hayatında böyle güzel bir insan görmemişti. Bu yolcunun gelişini izlemek çok güzeldi. Sabahın serinliği her tarafı kaplamıştı. Kuşlar cıvıl cıvıl ötüyor, tatlı bir rüzgar esiyordu. Buda Anguli’ye doğru yürümeye devam ediyordu. Anguli yaklaşan bu adam karşısında yağa kalktı, kılıcını çekti ve “Dur” diye bağırdı.
Buda, Anguli’ye birkaç metrelik mesafeye kadar yaklaşmıştı. Anguli “Bir adım daha atarsan sonucuna katlanırsın. Sanırım benim kim olduğumu bilmiyorsun?” dedi. Buda “Peki sen kim olduğunu biliyor musun?” diye cevap verdi. Anguli “Şimdi konumuz bu değil” dedi.
“Böyle şeyleri konuşmanın ne yeri, ne de zamanı. Hayatın tehlikede… Ben kendimi deli sanıyordum. Ama asıl deli senmişsin. Hala bana yaklaşmaya devam ediyorsun. Çok masum ve güzel görünüyorsun. Bu nedenle geri dönmeni istiyorum. Canını bağışlıyorum. Başka birisini bulacağım. Bekleyebilirim, acelem yok. Şimdiye kadar 999 kişiyi bulabildiysem bir kişiyi de bulabilirim. Ama seni öldürmem için beni zorlama.”
Buda ona “Tamamen körsün” dedi. “Çok basit bir şeyi göremiyorsun. Sana yaklaşan ben değilim. Bana yaklaşan sensin”.
Bunun üzerine Anguli “Sen tamamen çıldırmışsın. Herkes senin hareket ettiğini, benim de kayanın üzerinde durduğumu görebilir” dedi.
Buda “Saçmalık” dedi.
“Gerçek şu ki ben aydınlandığım günden beri bir milim bile yerimden oynamadım. Ben merkezlenmiş haldeyim. Mutlak merkezdeyim. Hiçbir hareketim yok. Ve senin zihnin ise sürekli daireler çizip duruyor. Hangi cüretle bana durmamı söylüyorsun? Asıl sen dur. Ben duralı çok oldu”.
Bunun üzerine Anguli “Anlaşıldı. Sana laf anlatmak imkansız. Düzelmen de imkansız. Seni öldürmekten başka çarem kalmadı. Bunun için üzüleceğim ama ne yapayım? Senin gibi çıldırmış bir adamı daha önce hiç görmemiştim” dedi. Buda ona o kadar yaklaşmıştı ki Anguli onun nefesinin sıcaklığını hissediyordu. Karşısındaki adam çok masum ve sevgi doluydu. Anguli sanki ona aşık olmuştu. Şimdiye kadar öldürdüğü hiçbir insan karşısında bu zayıflığı hiç hissetmemişti. Sevginin ne olduğunu asla anlamamıştı. Belki de hayatında içi ilk kez sevgi ile dolmuştu. Bu bambaşka bir duyguydu. Büyük bir çelişki yaşıyordu. Buda’yı öldürmek için kılıcını kaldırmıştı ama içindeki bir ses ‘Kılıcı kınına koy” diyordu. Elleri, ayakları ve bütün bedeni tir tir titriyordu.
Buda “Ben hazırım” dedi. “Ellerin neden titriyor? Sen çok büyük bir savaşçısın. Krallar bile senden korkuyor. Ben ise zavallı bir dilenciyim. Dilenirken kullandığım çanaktan başka bir şeyim yok. Beni öldürebilirsin. Ve ben birisinin arzusuna hizmet ederek ölmekten çok memnun olurum. Yaşamım insanlara yararlı olmuştu. Böylelikle ölümüm de faydalı olur. Ama kafamı kesmeden önce senden küçük bir ricam, isteğim olacak. Sanırım ölmeden önce bu son isteğime saygı gösterirsin.” Anguli “Peki, son isteğin nedir?” diye sordu. Buda “Senden çiçeklerle dolu bir dalı kesmeni istiyorum” dedi.
“O çiçekleri bir daha göremeyeceğim. Onları yakından görmek, mis gibi kokularını sabah güneşinin altında ciğerlerime doldurmak istiyorum. Bütün bu ihtişamı son bir defa yaşamak istiyorum”. Bunun üzerine Anguli üzeri harika çiçeklerle dolu bir ağaç dalını kılıcı ile kesiverdi.
Anguli daha dalı uzatmadan Buda “Bu son isteğimin daha ilk yarısı idi. Diğer yarısı is o dalı tekrar yerine yerleştirmen” dedi. Anguli şok olmuştu. İyice aptallaşmıştı. “İlk başından beri senin delirdiğini düşünmüştüm” dedi. “Koparılan dalın yeniden yerine yerleştirilmesi isteği şimdiye kadar duyduğum en delice şey. Kopan dalı nasıl yerine yerleştirebilirim?” Bunun üzerine Buda “Eğer yaratamıyorsan yok etme hakkında yok. Eğer yaşam veremiyorsan, hiçbir canlıya ölümü yaşatmaya hakkın da yok” diye cevap verdi. Etrafı bir sessizlik kapladı. Sanki her şey susmuş bu olayı izliyordu. Anguli’nin elinden kılıcı düştü. Ve Anguli Buda’nın ayaklarına kapandı. “Senin kim olduğunu bilmiyorum” dedi. “Ama her kimsen beni de içinde bulunduğun o boşluğa götür. Lütfen beni yanına al”.
Tam bu anda Buda’nın müritleri yaklaşmıştı. Buda yaşıyordu. Parmakları sağlamdı. Buda’ya hiçbir şey olmamıştı. Ama Anguli Buda’nın ayaklarına kapanmış bir halde duruyordu. Buda’nın müritlerinden birisi “Efendim onu müritliğe kabul etmeyin. O bir katil... Ama öyle sıradan bir katil değil. 999 kişinin katili. Öldürdüklerinin hepsi masum yabancılardı. Hiç birisinin ona zararı dokunmamıştı. Ve onları hiç tanımıyordu, önceden görmemişti” dedi.
Buda “Eğer onu müritliğe ben kabul etmezsem, kim kabul edecek? Ben bu adamı sevdim. En çok da onun cesaretini sevdim. Onun içinde büyük olasılıklar görüyorum. O bütün dünyaya karşı tek başına savaşan bir adam. Ben bütün dünyaya böyle kafa tutabilen insanlar istiyorum. O şimdiye kadar elindeki kılıçla bütün dünyaya karşı durdu. Ama artık dünyaya bütün kılıçlardan daha keskin bilinçle karşı duracak. Size burada kesin bir ölümün olacağını ama kimin öldürüleceğinin belli olmadığını söylemiştim. Ya ben öldürülecektim ya da Anguli. Şimdi hepiniz burada Anguli’nin öldürülmüş olduğunu görüyorsunuz. Ve ben kimim ki artık onu yargılayayım?” dedi. Sonunda Anguli’ye el verdi ve onu öğrenciliğe kabul etti.
Burada esas konu kimlerin öğrenciliğe, dostluğa, arkadaşlığa, komşuluğa layık olup olmadığı değildir. Esas konu senin o bilince ve sevgi bolluğuna sahip olup olmadığındır. Herkes önüne gelen madde bağımlılarından, dilencilerden kaçar. Kimse onları sevmez. Sen o gariban insanları dahi sevecek bilince ve sevgiye sahip misin? Düşmüş insanları görünce bir tekme de sen mi atıyorsun? Yoksa elini uzatıp onu ayağa mı kaldırıyorsun? Bir katil, bir cani, bir hırsız normal insanlardan daha çok sevgiye ihtiyaç hisseder. Çünkü sevgiye açtır. Bakın ailesine, çok problemli bir ailede büyüdüğünü göreceksiniz. Ailede sevgi, ilgi, alaka, saygı görmeyen bu insanlar sizden sadece sevilmek bekliyor. Çünkü onlar daha önce hiç sevilmediler. Hiç adam yerine koyulmadılar. Lütfen onlara kızıp bir tekme de siz atmayın. İçinizdeki sevgiyi, saygıyı karşılıksız olarak onlara verdiğinizde nice katillerin, canilerin ayaklarınıza kapandığını göreceksiniz.