Tutan sensin
Bir gün Üstad Beyazıd-ı Bestami dergahında oturuyormuş. Yanına her zaman ki gibi ziyaretçileri gelmiş. Ziyarete gelenlerden birisi “Efendim, bu makama nasıl geldiniz? Dünyayı ve dünya nimetlerini nasıl terk ettiniz?” diye sormuş.
Bu durum karşısında büyük Üstad ayağa kalkmış ve dergahın mermer sütununa yapışmış. Bir taraftan da “Bırak beni! Bırak beni!” diye bar bar bağırıyormuş.
Soruyu soran kişi ve diğerleri üstadın delirdiğini düşünmeye başlamışlar.
Adam Üstada: “Sen ne yapıyorsun?” demiş. “Ben seni akıllı birisi olarak bildim ve onun için soru sordum. Ama sen delinin tekiymişsin. Sütun seni tutmuyor ki sen sütunu tutuyorsun. Tutan sensin, bırak gitsin.”
Üstad Beyazıt sütunu bırakmış ve “Evet haklısın” demiş. “Dünya nimetleri, bağımlılıkların, önyargıların seni tutmuyor. Sen onları tutuyorsun. İşte bu makama gelmek için bütün bunları bırakmalısın.”
Ölüm bütün lezzetleri acılaştırır. Ne kadar çok şeye bağlanırsanız ölümden o kadar korkarsınız. Mevki ve makama bağlanırsın ve onu kaybetmekten o kadar korkarsın ki geceleri gözüne uyku girmez.
Zenginsindir ve zenginliğini kaybetmemek için gece gündüz çalışırsın. Ne sağlığın kalır ne huzurun. Birisini seversin ona bağlanırsın. “Batsın bu dünya” nakaratı dilinde dolaşır.
Çocuğa, anneye, babaya, kardeşe bağlanırsın birisini kaybedince dünyan yıkılır. Halbuki senden alınan şeyler senin değildir. Onlar sadece emanettir. Güzellik emanet, gençlik emanet… Bağlanma onlara… Çünkü vakti gelince elinden alınacaklar. İstek ve arzularına bağlanma…
Sevgiliye, sigaraya, alkole, öfkeye, nefrete, şiddete bağlanan sensin. Bağlandığın şeyleri bıraktığın an, var oluşun o tatlı esintisini içinde bulacaksın. Sadece izleyici olacaksın.
Dilinden “Görelim Mevla neyler. Neylerse güzel eyler” sözleri dökülür. Ve sen bütün kirinden, pisinden, pasından arınmış bir altın külçesi gibi oracıkta durursun.