Dikkat et
Japonya’da gür ve sık ormanlar bulunur. Geçmiş dönemler ağaç tırmanma konusunda uzman bir usta yaşarmış. Bu ustanın görevi gençlere yüksek ağaçlara tırmanmanın püf noktalarını anlatmakmış.
Bir gün, genç bir adam, bu yaşlı ustadan ders almak için yanına gelmiş. Usta bildiği bir çok tekniği gence göstermiş ve hemen yanı başlarındaki yüksek bir ağaca tırmanmasını söylemiş. Delikanlı ağaca tırmanırken 90 yaşındaki usta da ağacın gölgesine oturmuş. Genç adam gökyüzünü delip geçen ağacın en üst kısmına çıkmış. Daha fazla gitmesi mümkün değilmiş. Usta hiç sesini çıkarmıyormuş ve gelen üç-beş kişi ile beraber genç adamı seyrediyormuş.
Genç adam ağaçtan inmeye başlamış. Tam yere 5-6 metre yaklaşmışken, yaşlı usta ayağa kalkmış. Genç Adama “Aşağı geldiğinde çok dikkatli ol! Dikkat et!” demiş. Bu durum karşısında delikanlı şaşırmış. Ağacın tepesine çıkarken ustadan “Dikkatli ol” uyarısı almadığı halde, inerken böyle bir uyarı almasının sebebini merak etmiş. Bu çok ilginç bir durummuş. Delikanlı yükseğe tırmanırken, daha çok tehlikedeyken, uyarı almamış ama tamamen tehlike bitmişken uyarı almış olmasına bir anlam verememiş. Delikanlı aşağıya inmiş ve ustaya: “Üstat, çok şaşırdım” demiş.
“Siz gerçekten çok tuhaf birisine benziyorsunuz. Ben tehlikedeyken, siz ağacın altında uyudunuz, bana hiçbir şey söylemediniz, ama tehlike geçince dikkatli olmamı söylüyorsunuz”.
Yaşlı usta, aşağıdan yukarıya doğru bakarak “İnsan tehlikede iken zaten uyanıktır. Onu bir başkasının uyarmasına gerek yoktur. Tehlikenin geçtiğini düşündüğü an gerçek tehlike başlar. Çünkü bütün tedbirleri elden bırakırsın. Gevşersin, uyursun, yavaşlarsın, dikkat etmezsin ve asıl tehlike o zaman ortaya çıkar” demiş.
Bir çok komutan, savaşı tam bu rehavet, gevşeme anında kaybetmiştir. Alparslan savaşı kazanır. Esir aldığı bir kale komutanını sorgularken, hiçbir güvenlik tedbiri almaz. Ama adam sakladığı bir hançeri çıkararak onu şehit eder.
Nietzsche, ölüm döşeğinde iken bir dostu ona şöyle bir soru sormuş. “Kısa bir cümle ile hakikati arama yolunun ne olduğunu söyleyebilir misin?”.
Nietzsche bu soruyu, “Tehlike içinde yaşa” diye cevaplamış.
Her insan kendini tehlikeden sakınmak ister. Herkes güven içinde olmak ister. Bunun için mal, mülk biriktiririz ki yaşlılığımızı emniyete alırız.
Kişi kendini tamamen güven içinde hissettiğinde, uyku moduna girer. Uyku moduna geçtiğinizde de savunma duvarlarınız yıkılır.
Saldırıya açık hale gelirsiniz. İnsanın tehlikeye en açık olduğu an uyku anıdır. Halbuki her zaman risk almak zorundayız. Risk almadan evden dışarı çıkamazsınız. Dışarıda başınıza kiremit düşebilir. Bir maganda kurşunu sizi bulabilir. Sizi bir araba çarpabilir. Bir madde bağımlısı size saldırabilir. Aslında dışarısı o kadar çok riskle doludur ki! Yağmur yerine asit yağmurları yağabilir. Bir göktaşı dünyaya çarpabilir.
İnsanın yaşamının her anı risklidir. Panik atak hastası 15 yıldan beri kendini eve kapatmış ve evden dışarı çıkmıyor. Dışarıda öleceğini sanıyor. Risk alıp dışarı çıksa ölmediğini görecek ve esaretine bir son verecek. Ticaretin yüzde 90’ı risktir. Risk almazsan zengin de olamazsın. Aslında kişinin kendini tamamen risk altında hissetmesi de zararlıdır, tamamen güvende hissetmesi de sakıncalıdır. Bu ikisi arasında dengeyi sağlaması gerekir.