Sabır
Büyük insanların sınavı da büyük olur.
Büyük insan her zaman kendini küçük görür, ama küçük insan da her zaman kendisini büyük görür.
Büyük alim Ebu Hanife medresede öğrencilerine ders verir. Dersinden yorgun argın çıkar. Yavaşça evine doğru yönelir. İşte bu küçük insancıklardan birisi peşine takılır. Adam kıskanç, kaba ve saygısız birisidir.
Ebu Hanife’nin peşinden söylenip durur. “Sen alim falan değilsin. Kibrinden dolayı kendine böyle dedirtiyorsun. Çok ilmin olduğunu, çok şeyler bildiğini de sanmıyorum. Kendini beğenmiş adamın tekisin. İşe yaramazın birisin. Bedavadan geçinip gidiyorsun” diye konuştukça konuşur.
Büyük alim, kendi halinde yürümeye devam eder. Evinin kapısına gelir. Kapıya ulaşınca peşinden gelen bu saygısız adama tebessüm ederek döner. “Gördüğün gibi evime geldim” der. “Eğer söyleyeceklerin bittiyse içeri gireyim”.
Adamdan ses gelmeyince yavaşça kapıyı açar, içeri girer. Bu sefer şaşırma sırası patavatsız, saygısız adama gelir. O kadar ağır konuşmasına rağmen, bu güzel insanın gösterdiği sabır ve tahammül karşısında insafa gelir. Kaba adam kapının arkasından seslenir: “Demek ki sen gerçekten İmam-ı Azam’mışsın, alimmişsin. Bu kadar sabrı herkes gösteremez”.
İnsan olmak ne güzel bir şey… Büyük Sufilerden Alvarlı Efe sürekli, “Allah’ım beni insan et” diye dua edermiş. İnsan olmak ya da insan gibi görünmek aynı şeyler değil.
İnsan gibi görünen ama o kadar müsvedde insancık var ki!
Birisi egonuza saldırdığında kolay kolay sabredemezsiniz. Açlığa, susuzluğa, yokluğa sabredebilirsiniz. Ama egonuzu yaralayan bir şeye sabır gösteremezsiniz, eğer egonuz şişkinse.
Karşıdaki insanları yıkıcı şekilde eleştiren insanlar da egoisttir. Yapıcı olmak, yol göstermek için yapılan uyarıları eleştiri olarak görmemek lazım.