Gerçek özgürlük
Ünlü filozof Diyojen çok yakışıklı birisiymiş. Adaleli kolları, şahin bakışları, müthiş hitabeti ile karşısındaki insanları çok çabuk etkilermiş. Sadece bir peştamal ile örtünür ve çok fakir yaşarmış. İhtişamından, kendi güzelliğinden başka bir şeyi yokmuş. Evi, bark edinmemiş. Tenezzül etse en güzel villalarda, saraylarda yaşarmış. Ama onun hayata bakış açısı çok farklıymış. Büyük İskender bile ona gıpta edermiş.
Bir gün Diyojen ormanda kendi halinde oturuyormuş. Kafasında bir konuyu derin derin düşünüyormuş. Tam bu sırada ormanda dolaşan serseriler onun yanına gelmişler. Adamlar kendi aralarında “Bu adam çok güçlü ve sağlıklı, eğer onu yakalayıp köle pazarında satarsak çok yüklü para kazanabiliriz” diye konuşmuşlar.
Diyojen’e yavaş yavaş yaklaşmışlar. En az 6-7 kişilermiş ama yine de temkinli davranmışlar. Durumu anlayan Diyojen “Korkmayın” demiş. “Sizinle dövüşmeyeceğim”. Adamlar sevinç içinde Diyojen’i yakalayıp zincirlemişler. Hemen köle pazarının yolunu tutmuşlar. Diyojen “Beni neden zincirlediniz ki? Söyleseniz zaten gelirdim. Bu kadar yorulmanıza gerek yoktu” demiş. Çapulculardan birisi “Bir insanın isteyerek köle olacağına inanmıyoruz” demiş.
Bu cevap karşısında Diyojen gülümsemiş ve “Ben özgür bir insan olduğumdan bunu dert etmeme gerek yok” demiş. Gerçekten çok ilginç bir insanmış. Köle pazarında satıldığında ömrü boyunca köle olarak yaşayacakmış ama o bu durum karşısında sadece gülümsüyormuş. Tabi çapulcular Diyojen’in ne demek istediğini anlayamamışlar. Tutsağı satmak için köle pazarının ortasına gelmişler. Daha çapulcuların sesi çıkmadan Diyojen gür sesi ile konuşmaya başlamış. “Bir usta buraya satılmak üzere getirildi. Onu satın alabilecek bir köle var mı?”
İnsanlar köledir.
Paranın, servetin kölesi, asaletin kölesi, şehvetin kölesi, uyuşturucunun kölesi, aşkın kölesi, kin ve nefretin kölesi, ideolojinin, inancın kölesi, yemenin kölesi…
Saymakla bitiremeyiz. Gerçek özgürlük esaretin, korkunun, kaygının ötesindedir. Siz insanları hapse atabilirsiniz, zindanlara doldurabilirsiniz, malına mülküne el koyabilirsiniz, ama zihnindeki özgürlük düşüncesine hiçbir şey yapamazsınız.
Korkunun olduğu yerde gerçek özgürlük yoktur. Eşinden, işinden, çocuğundan, liderinden, kendinden korkuyorsan özgür değilsindir. Özgürlüğü uğruna idam sehpasına gülerek giden çok insan olmuştur. Siz insanları idam etseniz de düşünceleri asla idam edemezsiniz.
Sizi dünyaya bağlayan ne kadar çok bağınız varsa, özgürlüğünüz o kadar azdır. Ölüm meleği Diyojen’e “Hadi gidiyoruz” deseydi hemen ayağa kalkar ve onu takip ederdi.
Biz öyle miyiz? “Daha yapacak çok işim var. Çocuklarımın büyümesi gerek. Daha hacca gideceğim. Yeni bir iş kurdum, onu geliştirmeliyim. Sevdiklerimden ayrılamam. Ben olmazsam bu kadar malı mülkü kim yönetir” gibi bahaneler sunardık ölüm meleğine.
Yaşlı bir teyze şöyle diyordu. “Hocam, ben ev eşyalarımı çok seviyorum. Ben öldüğüm zaman onlara kim bakacak? Ben eşyalarıma kıyamam”.
Teyze ölmekten korkmuyor, eşyalarının heba olmasından, sahipsiz kalmasından korkuyor. Eşyalarına kölelik ediyor. Her gün onları siliyor, kuruluyor, temizliyor. Eşyalar kendisine değil de kendisi eşyalara hizmet ediyor. Özgür olmak bütün bağlarınızdan kurtulmuş olmanızdır.