Antep’te meyhane kültürü: 1

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Bir süre önce “Rakı Ansiklopedisi” yayınlandı. Sayfaları şöyle bir karıştırdım, karşıma “Aliyül ala Gaziayıntap Rakısı” etiketi çıktı. Etiketin üzerinde üzüm ve anasondan yapılmış yazıyor. Ayrıca “Güneydoğu Anadolu haritası var ve “haritada gösterilen Suriye hududu mıntıkasına mahsustur” diye kırmızı ile yazılmış bir de açıklama var. Pek hoşuma gitti. Daha önce böyle bir etiket veya rakı imalatından haberim olmamıştı.

 

Önce, şehirde meyhane kültürü ve meyhane var mıydı ona bir bakalım:

Gaziantep’te Sanat ve Ticaret Dalları isimli kitap, Hasan Remzi Çitçi ve Şakir Sabri Yener tarafından 1971’de yayınlanmış. İkinci baskı ise 1999’da Osman Nuri Tuzcu Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından yapılmış. Bu kitabın seksenbirinci maddesi “Meyhanalar” başlığını taşıyor. Kitaptan aynen alıyorum:


Meyhanalar: Rakı imalathaneleri, fabrikaları, rakı yapılan yerlere “meyhana” denirdi. Bu işle Ermeniler uğraşırdı. Kelleci Pazarı yanında ve Balıklı taraflarında birkaç meyhana vardı. Gaziantep savaşından sonra Müslim Ağa bir rakı fabrikası kurmuştu. Taze üzümden çıkarılan rakı; şişelerin üzerine yapıştırılan haritada gösterilen güneydoğu il ve ilçelerinde tekelin diğer yerlerde çıkardığı rakılardan daha ucuza satılır ve haritada yazılı yerlerin dışında kaçak sayılırdı. Bu fabrika sonra Tekele geçmiştir. Hasan Remzi Çitçi.


Görüldüğü gibi, meyhanecilik bir meslek dalı olarak ele alınmış... Ve meyhane adresleri de verilmiş. Kelleci Pazarı yanındaki meyhanelere çocukluğu o civarda geçen Mitat Enç değinmiş; Balıklı tarafındaki meyhanelerden ise Şakir Sabri Yener ve Cemil Cahit Güzelbey yazılarında bahsetmişler. Aynı bölgedeki “gom bıyık” ın meyhanesini ise bugün yaşı seksen civarında olan Antepliler hatırlıyor.


Mitat Enç’in “Uzun Çarşının Uluları” isimli kitabında çizdiği tiplerden birisi Berber Hüseyindir. Berber dükkanı Saraç Pazarından sonra başlayan yokuşun köşesindedir. Berber Hüseyin, sürekli tebessüm eden, içkiden kızıllaşmış burnu ile Ahmediye Sarıklı fesini daima geriye iten ve gömleğinin birkaç düğmesi açık gezen birisidir.


Çarşı esnafı henüz sabah ekmeği yediği saatlerde Hüseyin Usta “Ya bismillah” diyerek çırağını Şaraküstü yolundaki Ermeni meyhanelerine gönderirmiş. Çırak, yatık denilen şişeyi rakı ile doldurtur  dökülmesin diye de ağzına mısır koçanını tepermiş. Rakısını iki badem şekeri ile içen Hüseyin ustaya, çiğ köfte veya cartlak kebabıyle içmeye alışkın olanlar takılırmış, o da: “Oğlum rahı keyf için içilir... İşgenbe doldurmaya değil” dermiş.


Her iki yazar da meyhane yeri olarak, farklı anlatımla aynı bölgeden bahsediyorlar... Bu öyküde Berber Hüseyin rakı içmenin felsefesini iki cümle olarak çok güzel özetliyor.


Mitat Bey, aynı kitaptaki “Köse Hafız” isimli öyküsünde şöyle bir cümle yazmış: “.... Fakat ayak kalfalığından çok edindiği hayta ahbaplarla içkili sahrelere, Kemikli Bedesten karşısındaki Ermeni meyhanelerine gidip gelmeyi öğrendi.”


Burada da aynı meyhaneleri de daha farklı tarif etmiş. Bize, kelimelerle harita çizmiş adeta...


Uzun Çarşının Uluları isimli kitapta çok ilginç bulduğum bir öykü de hem berber; hem saki; hem de zenne olan “Kız Ali”. Kız Ali’nin dükkanında otururken ve çarşıda gezerken gözlerine sürme çekmesi, yüzünü pudralaması hiç yadırganmıyor. Hatta, şanssız bir cinayete kurban gittiğinde de şehrin en ileri gelenleri geliyor cenaze törenine...


Kız Ali, ağızlarında mısır koçanı tepili binliklerin içindeki zıkkım boğazlarından geçmeye başlayınca azan yeni yetmeleri pek sevmezmiş... Mitat Bey, Kız Ali’nin sakiliğini ve ilk kez rakı içenlerin ıstırabını da çok güzel anlatmış:  “... Kız Ali, bu gibi meclislere daima götürdüğü küçük kürsüsüne kurulmuş, binliği de yanı başına yerleştirmişti. Sonra koyun cebinden pırıl pırıl yanan ufacık bir tas çekti. Binlikten boşalttığı yudumları sofra çevresinde bağdaş kuranlara sırayla geçirmeye koyuldu. Gençlerden acemileri tası dudaklarına yaklaştırırken gözlerini sıkı sıkıya kapıyor ve baldıran zehiri çekermişçesine birden ağzına boşaltıyor, kızarıp allak bullak oluyor, tası uzatırken öteki eliyle sofradan birşeyler kapıp ağzına tıkıştırıyordu.”

 

Suburcu’da bulunan tonozlu yapısı nedeniyle “kaplı” olarak anılan içkili lokantayı tarif ederken, Mitat Bey, “kaplı meyhane” derken; Cemil Cahit Güzelbey oradan “kaplı kahve” diye bahsetmiş. Mitat Bey’in “kendini arayan adam” isimli öyküsünün kahramanı Hamo için “Bir akşam kaplı meyhaneye girdi, yarım topak yuvarlayıp yatışmanın yolunu aradı sahanın dibindeki maydanozlu cacığı sıyırdı”diyor. Sürecek       

 Antep’te meyhane kültürü: 1