Kimseden köle olmasını istemiyoruz ancak kimse de efendimiz olmaya kalkmasın!
Son günlerde; baroların seçim sisteminin değiştirilmesi ve avukatların barolara kaydolmadan kendi aralarında meslek örgütleri kurabilmesinin önü açılmak istenmekte…
Yargı sisteminde çok ciddi sorunlar varken baroların seçim sisteminin değiştirilmesi hangi amaca hizmet edecektir?
Bir kuralın değiştirilmesinin altında yatan bir amacın olma zorunluluğu düşünüldüğünde, bu çalışmanın amacının; siyasi kaygılar olduğu açıktır!
Cumhurbaşkanı ve Adalet Bakanlığı’nın yürüttüğü ‘’yargı reformları’’ başlıklı çalışmalarda gündeme gelen Avukatlık Kanunu’nda değişiklik yapılması, son dönemde Ankara Barosu ve Diyanet İşleri Başkanlığı arasındaki söylem farkından dolayı tekrar gündeme alınmış ve avukatlık mesleğinin iyileştirilmesinden ziyade avukatlık mesleğinin özgürlükçü niteliği hiçe sayılarak sırf siyasi kaygılarla Avukatlık Kanunu’nda değişiklik yapılması gündeme getirilmiştir. Avukatların son derece ciddi sorunları ve bu sorunlara karşı çözüm beklentileri karşısında Avukatlık Kanunu’nda yapılması istenen değişiklikle avukatlık mesleği için yeni sorunlar yaratılmaya çalışılmaktadır.
Daha önce gündeme getirilen, baroların seçim sisteminde değişiklik yapılması ve avukatların barolara kaydolma zorunluluğunun kaldırılarak kendi içlerinde bir araya gelip barocuklar kurabilmesine imkan tanınması, yine gündemde…
Peki bu çalışmayı isteyen kim? Avukatlar mı, barolar mı, Türkiye Barolar Birliği mi?
Bu düzenlemeyi isteyen apaçık Cumhurbaşkanı!
Değiştirilmesi planlanan husus ise TBB seçim sistemidir Siyasi iradenin çalışmalarına göre Türkiye Barolar Birliği Genel Kurulu’na delege seçimi sisteminde değişiklik yapılacak ve nispi seçim sistemine geçilecektir. TBB Genel Kurulu, baroların avukatlıkta en az on yıl kıdemi olan üyeleri arasından gizli oyla seçecekleri üçer delege ile kurulacak. Diğer barolara göre delege sayıları oldukça yüksek olan Ankara, İstanbul, İzmir gibi baroların genel kuruldaki temsil oranı azaltılmış olacak ve seçimlerde bu barolar belirleyici olamayacaktır. Bu değişiklikte tamamen siyasi bir manevradır. Zira yaklaşık 150.000 avukatın kayıtlı olduğu İstanbul Barosu ile kayıtlı avukat sayısı 100 kişiyi geçmeyen baroların aynı sayıda temsili demokratik olmayacaktır. Bu değişiklik büyük baroların seçimde etkinliğini düşürerek gündeme dair söylemlerde Türkiye Barolar Birliği’nden bağımsız şekilde hareket etmelerinin engellenmesine yöneliktir. Tıp ki Kilis ilinin milletvekili sayısı ile Ankara ilinin milletvekili sayısının aynı olamayacağı gibi bu düzenleme, demokratik hukuk devleti ilkesine aykırı bir düzenleme olacaktır.
Yine diğer bir konu da avukatların baroya kaydolmadan kendi aralarında birleşip barocuklar kurmasının önünün açılmasıdır. Siyasi iradenin amacı, baroların tek merkezden yürütülüp kamuoyu oluşturmasını, hukuksuz iş ve kararlarda güçlü tavır almasını engellemektir. Bu değişiklik, avukatların idari açıdan parçalanmasına, ayrışmasına ve bölünmesine neden olacaktır. Bu değişiklik hayata geçirilir ise baroların gücü kırılarak, farklı seslerin ve görüşlerin rekabet eder tavır alması ortaya çıkacaktır. Barolar, kanunlara göre kurulan ve yürütülen meslek örgütleridir.
Öncelikle avukatlar, hak ettikleri değeri görmeli, barolar ve siyaset arasında sıkışarak meydana gelen gerginlikte koz olarak kullanılmamalıdır. Avukatlık mesleğinin günden güne kötüye gittiği bu günlerde avukatların gerçek sorunları barolar ve Türkiye Barolar Birliği tarafından tespit edilmeli ve düzenlemeler o taleplere göre yapılmalıdır. Hangi sorunların nasıl tespit edildiğinin ve bu düzenlemelerin kim tarafından talep edildiğin belli olmadığı bir ortamda meydana gelecek değişiklikler avukatlık mesleğine fayda sağlamayacağı gibi aksine avukatlık mesleğine zarar verecektir. Bir an evvel gerçek sorunlara yönelik çözümlerin kanunlaşması ve savunma makamının güçlendirilmesi hukuk devleti olarak bir gerekliliktir. Böylesi köklü değişikliklerin yapılması için öncelikle avukatlardan, barolardan ve Türkiye Barolar Birliği’ nden görüş alınması ve o görüşlerin sınırlarına göre değişiklik yapılması zorunluluktur. Siyasi kaygı ve amaçlarla yapılan tüm değişiklikler gerçeklikten uzak olacağı gibi avukatlara ve yargı sistemine bir fayda da sağlamayacaktır. Avukatlar, gerçek sorunlarına ilişkin düzenlemeler bekliyor, siyasi hırsla yapılan değişikliler değil!
‘’Avukatlar olmasa İtalya’ yı çok daha rahat idare ederdim’ diyen Mussolini’ e cevap veren avukatlar ile günümüzdeki avukatlar, aynı avukatlardır. Güçlerini ortak paydadan, yargının gücünden ve hukuk devletinden almışlardır.
Sonuç olarak;
Kimseden köle olmasını istemiyoruz ancak kimse de efendimiz olmaya kalkmasın!