Atatürk ve Cumhuriyet sevgisi neden bitmiyor!
Bazıları, “ah şu milletin gönlündeki Atatürk sevgisini bir söküp alabilsek!” diye çırpınsa da, bunu başaramamış ve başaramayacak olmanın hırsı ve nefretiyle yanıp tutuşsa da, bir türlü bu sevgi azalmıyor.
Çünkü bu sevgi “samimi” bir sevgi. 12 eylül faşizminin “zorlama” ile Atatürk’ü sevdirmesi değil bu! Yaşı 40’ın üzerinde olanlar hatırlarlar: Her işyerinde Atatürk resmi asmak zorunluydu. Memleketin en ücra köşeleri bile O’nun heykelleriyle doldu taştı. Yapılan her yanlış sanki O’nun fikriymiş gibi kamufle edildi.
“Zorla sevdirme” yolu ile asıl yapılmak istenen ise O’ndan ve ilkelerinden nefret edilmesini sağlamaktı kuşkusuz.
Atatürk dediler, işkence ettiler!
Atatürk dediler, köylülere -affedersiniz- dışkı yedirdiler!
Atatürk dediler, üniversitelere ve özgür düşünceye “zincir” vurdular!
Atatürk dediler, ülkenin yıllarca dişinden tırnağından arttırarak sahip olduğu sanayi kuruluşlarını yok ettiler!
Ama başaramadılar.
Bugün bile, başı sıkışan ve işleri kötüye giden siyasetçi tayfası hemen O’nun adını anmaya başlıyorsa, bu O’nun vizyonunu ve bunun da ötesinde bu milletin kalbindeki samimi sevgidendir.
Mustafa Kemal, demokrasiye, temsiliyete ve hukuka o kadar inanmıştı ki….
Yıl: 1919
Temmuz ayında toplanması planlanan Erzurum kongresi’ne Atatürk’ün katılmasında aslında hiçbir engel yoktur. Çünkü O artık, Anadolu halkı tarafından kabul görmüş bir liderdi.Ancak, bunu içine sindiremedi Mustafa Kemal. “Olmaz” dedi… “Seçilmiş delege olmadan bu kongreye katılmayı halkıma saygısızlık sayarım!”
Erzurum delegesi Cevat Dursunoğlu hemen durumdan vazife çıkardı ve istifa ederek yerine Mustafa Kemal’in kongre delegesi olmasını sağladı.
Dikkat ediniz, normal bir dönemden bahsetmiyorum: Savaşın ortasındayız, İstanbul işgal altında, İzmir işgal altında…
Adana, Maraş, Antep muhasara altında…
Olağanüstü bir dönemde, olağanüstü güçlerle donanmış bir adam hala temsiliyetten söz ediyor.
Tek bir amacı var:
Darmadağınık olmuş “halk”ı, “millet” olmaya dönüştürme çabası.
Çünkü biliyor ki, ancak “millet” olunca kurtuluş mümkündür.
İşte Atatürk, “halkını millet yapabilmiş” bir liderdir.
Hataları olmamış mıdır O’nun da?
Olmaz mı, muhakkak olmuştur.
Kazım Karabekir hadisesi aklıma geldikçe içim sızlar mesela.
Bütün rütbeleri alınmış ve hakkında tutuklama kararı çıkarılmış iken, Anadolu’nun tek Ordu’su olan 2. Ordu komutanı Kazım Karabekir, Mustafa Kemal’i karşılarken, karşısında esas duruşa geçerek “ben ve ordum emrinizdeyim paşam” diyebilme erdemini gösterebilmiştir.
2. Ordu ve Kazım Karabekir olmasaydı belki de Kurtuluş Savaşı kazanılamazdı.
İşte o Kazım Karabekir, İzmir suikasti davasında İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmış ve siyasetten men cezası verilmiştir.
Bu büyük bir hataydı!
Ancak, çok sık düştüğümüz bir yanlış var bu ülkede.
Bugünün koşullarıyla bakarak geçmişi yargılıyoruz. Bu son derece yanlış bir tutum. Çünkü her olay kendi güncel koşullarına göre değerlendirilmelidir.
Saltanat ile yönetilen bir ülkede, her bölgeden “seçilmiş” temsilcilerin oluşturduğu bir meclis kurma fikri, o dönemin koşulları içerisinde çok çılgınca değil mi sizce de?
Kadının geri planda olduğu bir coğrafyada , kadınlara seçme-seçilme hakkı verilmesi , şeri hükümlerle yönetilen bir ülkede “medeni kanun” un kabul edilmesi, arap harflerinden latin harflerine geçilmesi, ve tüm bu yapılan devrimlerin halkın büyük çoğunluğu tarafından desteklenmesi çılgınca değil mi?
Bu milletin içindeki Atatürk ve Cumhuriyet sevgisini nasıl söküp atabilirsiniz ki!
Sonsuza kadar bu sevgi var olacak!
Çünkü varlık ve birliğimizin sebebi de ancak bu sevgi’dir.