MUSİKİDEN VE ÇİÇEKLERDEN…

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Sabahtan gözünüzü açmadan evvel, derin bir yasemin kokusu almak harika bir olay... Aynı şekilde hafif karanlıkta hoş bir çiçek kokusu algılamak insanın moralini düzelten başka bir şey... Aynı şekilde güzel bir müzik namesi de insanı etkileyen, moralini düzelten unsurlardan birisi bence...
Şükriye Fakı ile ben Arsuz’da tanıştım. Eşi, Ahmet Fakı, bizim oturduğumuz sitenin inşaatını kontrol ediyordu. Şükriye Hanım’ın çok güzel şarkı söylediğini denizde yüzerken farkına vardım. Bizi görünce: “günaydın sevgiliye, günaydın, gönül aydın günaydın” şarkısını seslendirmesi benim hoşuma gittiği kadar denizde diğer yüzen site sakinlerini de mutlu ediyordu.
Ahmet ve Şükriye Fakı ile şarkı söylemek ve dinlemek, biraraya gelmek için yazları iple çeker oldum. Bu yaz, daha da mutluyum zira Ahmet Bey’de artık sürekli bizimle. Karı koca hergün musiki çalışıyorlar ben de bir vesile ile onlarla birlikte olup, şarkılarına katılıyorum. Ahmet Bey, pek zarif bir insan olduğu için, çalacağı eserleri özellikle bizim bileceğimiz repertuvardan seçmesi keyfime keyif katıyor.
Suzidil musiki cemiyeti Ahmet Bey’in kurduğu, Şükriye Hanım’’ın geliştirdiği Gaziantep’deki üç musiki derneğinden birisi... Ahmet Bey, çok beğendiğim ve III. Selim’in temsilcisi olarak bildiğim Yılmaz Kale ile 30 seneden beri çalışıyor. Udunu dillendirirken çaldığı doğru notalar kulağımı okşarken, Yılmaz Kale’nin bir zamanlar Prof. Dr. Can Akkoç ile kurduğu koroda -o kadar eski ki, ben Milattan önce diyorum!- benim de yer almış olmam, bana gurur veriyor.
Biraraya geldiğimizde, Fakı çifti ile sadece şarkıları seslendirmiyoruz, sanat üzerine de sohbet ediyoruz. Bu konuşmalar sırasında sanatçı olarak Gaziantep’te ne kadar zorlandıkları konusunda bilgilendiriliyorum. Bırakınız desteklenmeyi, konser verecekleri salon için gün almak bile torpil gerektiriyormuş. Allahtan Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu Başkanı Erhan Özmen, Suzidil Musiki Cemiyetine sponsor oluyormuş. Böylece, Ahmet Bey, biraz olsun rahatlamış.
Ahmet Fakı Bey’in söylediğine göre, hemen yakınımızda Adana’da tam 33 koro topluluğu varmış. Gaziantep, bu konuda ne kadar geri kalmış değil mi?
Bu sene hava sıcak... Ancak, Arsuz’un güneyinde ki sitemizin konumu gereği Amanos dağlarına doğru mesafedeyiz. Daha doğrusu, dağ ile deniz kıyısı doğru mesafede duruyor, o nedenle de sürekli bir esinti var. Bu esinti sıcak da olsa, bizi rahatlatacak kadar hoş... Geceleri problemsiz uyuyabiliyoruz.
Her sabah denizden, arkadaki Amanos dağlarına bakıyorum ve dağlar, yoğun buhar tabakasından görünmüyor. Dağları görememek derdim değil de bahçemden kesip, kurumaya koyduğum nane kurumuyor! Neredeyse 10 gün, yaseminin gölgesine astım bir türlü suyunu kaybedip, ufalanacak kadar kurumadı. Sonunda baktık olmuyor, Sevgili Fatma alıp ekmek fırınına götürüp, içerisinde kısa süre tutup, kurutmak zorunda kaldı.
Hatay’ın daha doğrusu tarihdeki ismiyle de Antakya’nın topraklarının çok verimli olduğu, antik kitaplar da dahil, birçok yazılı kaynakta var. İşte bu nedenle bizim sitedeki çiçekler pek güzel açıyor. Hele renk renk açan begonvilleri seyretmeye doyum olmuyor. Yaseminin bir sürü farklı çeşidi var, ama Arsuz’a en yakışanı kokulu olanı galiba...
Bu sene komşularım taş çekirdekli meyvelerin Arsuz’da çok iyi yetiştiğini fark ettiler. Henüz üç yaşına giren şeftali ağaçları bile bol meyve veriyor. Benim bahçemde yok ama, sağolsun komşularım ağaçlarında olgunlaşan şeftalileri benimle paylaşıyorlar. Her gün bol bol şeftali yiyoruz...
Arsuz’da yetişen diğer bir güzel meyve de kalın kabuklu limon... Kabuğundan şahane reçel yapıyordu komşularım. Bana da öğrettiler, ben de bakkaldan kalın kabuklu limon alıp reçel yapmayı denedim. İlk başta iki limon ile yapıp, öğrendim. Daha sonraki aşama da daha fazla miktarda yapıp, tam öğrendim... Kalın limon kabuğunda öyle bir aroma var ki, yemeğe doyamıyorsunuz...
İskenderun Körfezinin güneyinde çok da hoş sofralar kuruyoruz biz... Antep’de yoğurtlu dövme çorbası denen, Türkiye genelinde ise “ayran çorbası” olarak anılan çorba benim favorim. Antep’te Akıncı’nın ürettiği aşurelik buğday ve İskenderun bölgesinin şahane yağlı süzme yoğurdu ile yaptığımız ayran çorbasını soğuk tüketmeyi sadece ben değil, Emel Abla’da pek seviyor. Emel Hengirmen ablamız, bize rahmetli babası Rasih Bilge’nin soğuk dövme çorbasını Arap köftesi ile yediğini söyledi. Biz de onun tavsiyesine uyup, soğuk çorbanın yanına Arap köftesi yaptık, pek sevdik.
Hatay’ın bu bölgesinde köylüler, buğdayı bütün olarak çekip ekmek yapıyorlar. Yani, diğer yörelerdeki gibi, buğday çekildikten sonra kepeği pek elenmiyor. Şimdi pek de yaygınlaştı, hemen sitemizin yakınlarında bu bol kepekli undan hem tandır ekmeği; hem de yufka ekmek yapıyorlar. O kadar lezzetli ki...
Alıp, yiyeceğim kadar parçalara bölüp donduruyorum. Sabahları, tüketebileceğim bir parça ekmeği derin dondurucudan çıkarıyorum, neredeyse santimle ölçüp, sadece bir veya ince dilim yerli peynirle yiyorum ve çok seviyorum. Bölge, domates ve biber çeşitleri bakımından da pek zengin... Bu sene Serinyol beldesinde yetişen patates maalesef yok. Bölge uzun süre sel altında kaldığı için patates tarlaları büyük hasar görmüş...


MUSİKİDEN VE ÇİÇEKLERDEN…