İSMİNİ BİLEMEDİĞİM ÇİÇEĞİM

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Ayfer Tuzcu Ünsal
atunsal@gmail.com
Evvelsi gün akşam, Füsun Sayek festivalinde klasik müzik konseri vardı. “Arsuz’da Bir Yaz Akşamı” ismini verdiklei konserde Şebnem Yıldırım Orhan Viyolensel, Ekrem Öztan Klarinet, Saffet Bayka ise piyano çaldı. Konserde önce dünya klasikleri daha sonra Anadolu’dan ezgiler seslendirildi.
İber yarımadasında doğup, Anadolu’ya gelen Seferad türküsüne Türkçe sözler yazan Seçil Öztan, herkese sürpriz yaparak şarkıyı seslendirdi de.
Ekrem Öztan, daha önce birkaç kez Füsun Sayek etkinliklerine katılıp, Arusuzlulara güzel konserler vermişti. Evvelsi gün akşam da bizi yine ihya etti. Ekrem Bey, eseri seslendirmeden bize küçük hikayesini de anlatıyor. İşte onlardan birisi Macaristan’dan gelip Türkiye’de özellikle Osmaniye’de gezen ve eserler besteleyen Bartok. Üçlü gurup, Bartok’un “Beş Romen dansı” isimli eserini çaldılar. Ekrem Öztan, bu parçayı takiben Sen Sans’dan Kuğu’yu çaldı. Kuğu’dan sonra Seçil Öztan’dan Türkçe sözlü Seferad türküsünü dinledik, daha sonra viyolensel, klarinet ve piyano ile bize Arjantin’den “Milango del angel” tangosunu seslendirdiler.
Klarinet, piyano ve viyolensel birbirlerine pek yakışıyor, çalanlar da usta olunca dinlemeye doyum olmuyor. Iğdır’dan “al allı”; Atatürk’ün çok sevdiği şarkılardan “bülbülüm altın kafeste”, Yemen türküsü, Azeri, “Ay gız” , “Kütahya’nın pınarları” isimli Kütahya türküsü, Afyon’dan “Afyon Kalesi” ve Fatsa’dan “Bu kim ola?” isimli türkülerle kulağımızı klasik müziğe de; müziğin güzel namelerine de doyurdular.Bu sene altıncısı yapılan Füsun Sayek etkinliklerinde en hoşuma giden toplantılardan birisi de “Arsuz insiyatifi proje gurubu toplantı”sıydı. Başından sonuna toplantıyı izledim ve bayıldım!
Arsuz’da ikamet eden yerli veya senelerden beri yaz günlerini burada geçiren özellikle hanımefendiler katılmışlardı toplantıya. Moderatör, Prof. Dr. İskender Sayek’di. Önce, köy içerisinde yerleşik oldukları için kaşılaştıkları problemleri dile getirdiler. Daha sonra, İskender Bey, “şikayet ettiğiniz kötü yanları var, ama Arsuz’un iyi yanları da var, onlar neler?” dedi. Bir hanımefendi, “kıyısı çok güzel” dedi, ben de coğrafi konumunun süper olduğunu ekledim. Tüm konuşulanları Prof. Sayek’in ekonomist kızı Selin Sayek not aldı. Bu şekilde toplantılar devam edecek ve sonuçta sivil toplum örgütünün “Arsuz’da daha iyi bir yaşamı” sağlamak için neler yapabileceği çıkacak ortaya. Ben de yazmaya devam edeceğim, zira bu toplantıları çok önemsiyorum ve ülkemizin her yerinde ki yaşam alanları için böyle aklı başında, ayağı yere basan toplantılar yapılmasını diliyorum.
Sayfaya bir çiçek fotoğrafı koydum. O çiçek benim bahçemde açıyor. İsmini bilmiyorum, fidesini satın aldığım bitki satan adam da ismini bilmiyordu! Ben, o fideyi yanılıp, manolya diye almıştım! Halbuki, yapraklarının manolya ile ilgisi yoktu,yanıldım! Ama olsun, o küçük ağaç pek güzel çiçek açıyor ve kokuyor da....
Arsuz için benim bir tabirim var: “adam eksen, adam bitecek...” toprak o kadar verimli ve cömert ki.... Ne ekersen yetişiyor, tabii dir ki, bazı bitkilerin doğası burası ile uyuşmadığı için yetişmiyor. Örneğin, ortanca çiçeğine Arsuz’un güneşi ve doğası sert geliyor, yetişmiyor. Ama bu karşın akşam olunca etrafı muhteşem bir yasemin kokusu yayılıyor etrafa... Derin derin içime çekiyorum. Yasemin ve begonville büyük dost Arsuz doğası...
Arsuz’un fevkalade verimli doğasını Romalılar da fark etmişler ve buraya “Rhosos” kentini kurmuşlar. İskender Sayek ve Ayşe Batman’ın hazırladığı Arsuz tarihinin özetini gelecek yazımda sizlerle paylaşacağım.

İSMİNİ BİLEMEDİĞİM ÇİÇEĞİM