TAKSİ DURAĞI

YAYINLAMA: 26 Mart 2024 / 00.00 | GÜNCELLEME: 25 Mart 2024 / 16.07

Ankara’nın ilk kadın taksi şoförü, belki de Türkiye’nin ilk kadın taksi şoförü Hacer Öçlü, Kızılırmak Sokak’ta otururdu. Koyu renk, arkası yatık bagaj kısmı olan bir OPEL marka arabası vardı. Hem taksi olarak hem de dolmuş olarak Ulus ile Kızılay arasında çalışırdı. Aracı ile çalıştığı saatler sabitti. Akşam olunca evininin önüne çekerdi arabasını, Kızılırmak Sineması’nın verev karşısında otururdu. Aynı caddenin ilerisinde ise Orhan Şeref Apak oturur, aynı binada Zeki Müren’in bir dairesi vardı. Zeki Müren Ankara’ya geldiğinde kimi zaman bu evde, kimi zaman da Şahap’ın evinde kalırdı. 

Şoför Hacer‘i sadece mahallede oturan insanlar değil, bütün Ankara halkı tanırdı. Tipik bir taksi şoförü hüviyeti vardı, Hacer hanımın. Yaz günleri aracın açık camının üstüne sol kolunu koyar, bir eli ile hem direksiyona hakim olur, hem de vites değiştirmeyi sağlardı. Opel marka araçları oldum olası severdim, hem de ehliyetimi bir Opel araç ile aldığımı hatırlarım. O tarihlerde otomatik vitesli araçlar yaygın olmadığı için, sınavda debriyajlı araçla ehliyet almak mecburiyeti vardı. Bayırda araç durdurulur, tekrar aracı geri kaydırmadan yola devam etmek sınanırdı. Bu imtihanı veren, ehliyeti hak etmiş sayılırdı. Ben de böyle bir sınavdan geçmiştim. Ancak Şoför Hacer çok usta bir otomobil sürücüsü idi. 

Aslında aile olarak evlenmeden evvel yaşadığı İstanbul Suadiye’de, baba mesleği hem de ağabeyinin mesleği şoförlük olduğundan, küçük yaşta araçlarla büyümüş. Bostancı Kadıköy arasında taksi dolmuşlar işlerdi, hatta Kadıköy-Bostancı arası tramvay da aynı hatta çalışırdı. Evleninceye kadar Hacer bu ortamda büyümüş. Daha sonra asker olan Hamdi Bey ile evlenmiş. Ankara’ya tayini çıkan Hamdi Bey’e ekonomik katkı olsun diye taksi şoförlüğüne 1949 yılında başlamış. Hacer hanımın kullandığı OPEL marka araca birkaç kez bindiğimi hatırlarım. 

Önce yadırgamıştım, ancak aracı çok iyi kullandığını seyredince hoşuma gitmişti. Çok kibar bir kadındı. Kimi zaman Kızılay ile Ulus hattında çalışırdı. O hatta çalışanlar Hacer hanıma saygı duyarlardı. Opel aracını hiç değiştirmediğini hatırlarım. Yıllarca araç kullanan Şoför Hacer hanımın hiçbir trafik cezası olmadığını da hatırlarım.  

1960’lı senelerde çevrilen ve baş rolünde Sezer Sezin’in oynadığı Şoför Nebahat filminin, Hacer hanımın hayatı ile doğrudan ilişkisi olmasa da kadınların erkekler gibi taksi şoförlüğü yapabileceği konusunu işlemesi bakımından, güzel bir senaryo olduğuna inanırım. Şimdi ise sadece otomobil değil, belediyelerde otobüs şoförlüğü de yapan kadınların başarılara imza koyduğu muhakkak. Yerde yürüyen araçlardan tutun da gökte uçan yolcu uçaklarında da kadın kaptan pilotları gördükçe gurur duymaktayım. 

Bu gururumun başlangıç yeri tabiidir ki taksi şoförü Hacer Öçlü’yü tanıdığımdan olsa gerek. Kadınlar bir işi yaparken en ince detayını düşünmeden genelde başlamazlar. Yaptıkları işte ise en ince detayı akıllarından çıkarmaz, ön sezilerini de kullanarak, en düşük riskler bile olsa, işi şansa bırakmazlar diye düşünürüm. Hani satranç oyununda birkaç hamle ilerisini hesap edersiniz ya işte tam bu oyuna uyar, kadınların riskli işlerde çalışma prensipleri. 

Değişen ANA yasamızda, üzüldüğüm önemli bir madde bulunmakta. Ülkemizdeki seçimlerle ilgili çok kritik bir madde vardı anayasamızda. Madde 114. Seçimlerden önce kritik mevkiler olan Ulaştırma Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı’nın tarafsız bir kişiler tarafından yürütülmesini ön görülmekte idi. Hatta kamu kaynaklarının partilerin lehine kullanılmaması için düşünülen birçok düzenlemelerin var olduğunu hatırlamaktayım. Bugün seçimlerde Devletin bütün imkanlarının iktidar partisi tarafından kullanılması ne kadar doğru olur, sorgulamamız gerekir. 

Ülkemde demokrasinin sükût ettiği gerçeğinden hareketle, Osmanlı Devleti’nin son senelerinde memalik-i Osmaniye’de görülmemiş bir istibdatla, bugün ülkemizin yönetildiğini değil haykırmak, pankartla bile ‘İsrail’le Ticaret Utancı Sonlandırılsın’ yazısına tahammül edemeyen bir siyasi anlayışla karşı karşıyayız. Tıpkı 1934 senesinde NAZİ Almanyası’nda, Hitler’in emri ile Hermann Göring tarafından kurulan GESTAPO teşkilatı, HİTLER’in yaptığı bütün mitinglerde, değil pankart açılmasına, toplanan halk arasında Hitler aleyhinde konuşanları toplamaları ile ünlüdür. 1933-1945 yılları arasında GESTAPO tarafından toplanan 800,000 genç Alman’dan, 77,000’inin akıbetini Almanlar bile  bilmemekte. İstanbul meydanlarında iktidar sahiplerinin topluma ‘Yerel Yönetim Başında Bulunan Hırsızlardan Şehri Kurtarın, Oyunuzu Bize Verin’ diyen bir Cumhurun sözlerine güleyim mi ağlıyayım mı bilemedim. İstanbul yerel seçimlerinde halkın oyu çok önemli olduğu için bütün Bakanların işlerini bırakıp İstanbul’a yerleşmiş olması ne kadar komik. Hatta bir Bakanın da ulaşımdan sorumlu, gidip taksi durağında, gelen telefonlara cevap vermek adına, Şoför Nebahat’ı oynarcasına telefonlarla meşgul olmasına güleyim mi ağlayayım mı diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına. 

TAKSİ DURAĞI
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *