Yolunu, Ruhunu, Kendini Bil…

YAYINLAMA: 12 Ağustos 2025 / 00.00 | GÜNCELLEME: 11 Ağustos 2025 / 16.34

İnsan, kısacık ömründe mutluluğu aradı, coşkuyu yakalamaya çalıştı. Doğanın seslerini içine çekerek varlığına anlam yüklemeye uğraştı. Bütün yaptıklarının boşunalığını bilse de özverisinden vazgeçmedi. Yeryüzünün ve gökyüzünün sonsuzluğunda, bir noktada durmak zaten mümkün değildi.

Tarih boyunca öne çıkan isimler, gerçek yükümlülüklerini; sevinci, neşeyi, sevgiyi, aşkı ve özgürlüğü fısıldadılar. Bazen tek başlarına, bazen çoğalarak… Zamanın nasıl akıp gittiğini hatırlatmak için hakikate davet ettiler.

Hayat bir senfoni gibidir; sert ve yumuşak yüzlü yamaçların, orkestraların uyumu… Onu tatmayan, koklamayan, dinlemeyen, ondan payını alamaz. Ne yazık ki bizler, yıldızdan, aydan, ağaçtan ve yürekteki coşkudan habersizce kafesler kurduk.

Kimi insan birbirini bütünlemek için, kimisi ise tüketmek için arar. Belki de çoğumuzun varoluşu yarım kaldığı için ağır bedeller ödüyoruz. Artık çoğu şeye anlamının dışında tanımlar yüklüyor, bununla övünüyoruz. Murathan Mungan’ın dediği gibi: “Kalbin ve aklın gözleri aynı şeyi aynı anda görürse ancak biz, biz oluruz. Yoksa gerisi yarım kalmış var olmalardır.

İnsan önce anlamları yitirerek eksildi. Toplumun, “akıllı ol” telkinleriyle birazını daha kaybetti. Kolay cevaplarla, sabit bakışlarla, masal dinler gibi yanıtları ezberledi.

Algılarımızı yalnızca içinde bulunduğumuz zamana göre biçimlendirdik. Ödüller, alkışlar, mevkiler peşinde koşarken hayallerin hazzını unuttuk. Gelecekten kaçan, tarihte ve bilimde anılmaz.

Dünyanın dört bir yanında, yalnızca kendi derdine bakan, başkalarını önemsiz gören çoğunluk büyüyor. Eşitsizlik, korku ve belirsizlik kapılarımızı çalarken hâlâ kıyıda durarak kurtulabileceğimizi sanıyoruz.

Evreni önümüze katıp istediğimiz çerçeveye sığdırabileceğimize inandırıldık. Göğsümüzdeki dev duygulardan habersiz, her şeyi “verilen akılla” çözebileceğimizi sanıyoruz. Heyecanları, olağanüstü deneyimler tatmayı göze almıyoruz.

Oysa modern çağın egemen gücü, sömürüyü ustalıkla sürdürüyor; barışı, samimiyeti, sevgiyi sessizce hayatımızdan çekiyor. İnsana özgü olan ne varsa çürütülüyor. Kalpte başlayan çöküş, zihinde ve bilgide devam ediyor. Sevginin yerine nefret salınıyor.  Oysa dünya, renklerin, seslerin ve güzelliklerin coşturucu bir konseriydi. Herkese yetecek kadar yeri vardı.

Ama biz küçümsedik, değersiz bulduk; sevgiyi de “hepsini” de harcadık. Herman Hesse’nin sözleri hâlâ geçerli: “Bu berbat dünyada duygularımız paylarını alamıyor. Ve bu yüzden herkes kendi usulünce, bu kötü dünyadan öcünü alıyor.” İşte mutsuzluğun ve yıkımların kökü burada.

Sonuçlara takılıp kalmışız; birkaç saatlik fikirlerle dünyayı ölçüyoruz. Hayata incinmemek mümkün değil. Kötüyü teşhir etmek, bağırmak, çağırmak da iyileştirmiyor. Şairlerin ve âlimlerin çağrısı ise hep aynı: “Yolunu, ruhunu, kendini bil.

Yüzyılların emeğiyle büyüyen değerler kolayca bozguna uğruyorsa, bakışlarımızı artık değiştirme zamanı gelmiş demektir.

 

 

 

Yararlanılan Kaynak ve Alıntılamalar:

1. Hermann Hesse,  Klingsor’un Son Yazı.

2. Murathan Mungan, Şairin Romanı.

3. Seneca, Mutlu Yaşam Üzerine.

4. Italo Calvino, Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu.

Yolunu, Ruhunu, Kendini Bil…
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *