Kendini Bilmekten Kaçış!

YAYINLAMA: 19 Ağustos 2025 / 00.00 | GÜNCELLEME: 18 Ağustos 2025 / 16.13

Kaygının Gölgesinde Uyanmak…

Artık geceleri kaygılı uyuyor, sabahları tedirgin gözlerle güne uyanıyoruz. “İyi geceler” ya da “günaydın” deme heyecanını nadiren yakalayabiliyoruz. Sevdiklerimize sevgimizi, ilgimizi, saygımızı içtenlikle yansıtmakta zorlanıyoruz. Çünkü zihnimizin bir köşesi sürekli, her an başımıza bir oyun kurulabileceği kaygısıyla dolu.

Yaşamın kısalığını bile bile, hiçbir şeyin hakkını veremiyoruz. Gülümseyecek olduğumuzda içimizde bir diken batacakmış gibi hissediyoruz. Çünkü diken üstündeyiz. Çünkü başkalarının denetimi altındayız. Başkaları, bizi kontrol etme hakkını kendinde görmüş durumda.

Öz Saygının Aşağılanışı, Yabancılaşmanın Yükselişi…

Son yarım yüzyılda insanda büyük zaaflar üretildi. “Kişisel özgürlük” adı altında; millet, iktidar, ataerki, ırk, inanç ve coğrafi kimlik zorunlu hale getirildi. Öz saygınlık, kişisel farkındalık, doğal bilgelik küçümsenir oldu. Baskı, eşitsizlik ve oburluk sineye çekilirken; küçük insana yetecek hazlar, aldırmazlık ve sığlık yüceltildi. Bedenimize, zihnimize, ruhumuza iyi gelen değerleri dümdüz ettik.

Üstelik içinde bulunduğumuz sistemi anlamlandırma ölçülerine de yabancılaştık. Kendimizden kaçış yaşanıyor. Kendimize ait özgürlük sınırlarını, üretim ve tüketim bilincini kavramadıkça; akıl dışı kuralların, hırsların ve otoritenin sadık köleleri olmaya devam edeceğiz.

Farkında olmadan sürekli kendimizi yargılıyor değil miyiz? Kendi duyularımıza şüpheyle bakıyoruz. Çünkü “Kendini bil” öğüdü bile kötüye kullanılıyor. Komşu ne der, eş–dost–akrabalar ne düşünür diye kendimizi zincirliyoruz. Böylelikle özgünlük ve farkındalık gereksinimi askıya alınıyor.

Yaratıcı Doğamız Felce Uğratılmamalı…

Nietzsche’nin dediği gibi: “Zayıflar, bizi kendi gücümüzden utanmaya zorladıkları için kazandılar.” Ve yine haklıydı: “İnsanın kim olduğu, becerileri azalınca ve neler yapabildiğini gösteremez hale gelince anlaşılıyor.”

Aslında hiçbir şey anlamını yitirmedi. Bahar hâlâ penceremizden göz kırpıyor, rüzgâr hâlâ içimizi heyecanlandırıyor, ışık ve su hâlâ hayat veriyor, aşk hâlâ ayaklarımızı yerden kesmeye hevesli. Yüreğimizin derinliklerine dönmeliyiz. Çünkü orada kendi kararlılığımız, kendi aydınlığımız, kendi samimiyetimiz var. İyi ve kötünün hapishanesinden çıkıp, “bir şeylerin hâlâ anlamlı olduğu zamana” geri dönmeliyiz.

Hayatı boşa harcamak en büyük suç olur. Acıyı, hüznü, yorgunluğu yok sayarak yaşanmaz. Mutluluk da sıkıntıya katlanmadan bilinemez. Hedef sadece varılan nokta değil, yürüdüğümüz yoldur. O yol öz bilinç olmalı, uygarlığın aklı olmalı, kökü insani devrimlere dayanmalı.

Emir Kusturica’nın dediği gibi: “Kendimizi yalana, yanlışa inandırdığımızdan beri kimseye inanmıyoruz.” Hiç olmazsa onlardan olmayalım. Varoluşumuzun gerçekliğine yüzümüzü dönelim. Derin bir nefes alalım. Karşımızda binlerce sorun dizilmiş olsa da suskun bir izleyiciye dönüşmeyelim.

Bugün dünya, tüm normlarıyla tek bir düzene dönüşüyor. Bu düzende insanın “neden yaşadığını” bile daha az bildiği bir yılgınlık büyüyor. İnsancıllığın teması zayıflıyor. Onun için kalbimizin içinden geçenlere bakıp öyle yürümeliyiz hayatta. Kalbimizin zenginliği, iyi duyan kulağımız, manipüle edilmemiş zihnimiz yolumuza ışık olmalı.

Yaşamı Seçmek: Yol, Bilinç ve Umut…

Unutmayalım: “Yaşam sürekli doğum ve kesintisiz gelişmedir” (E.Fromm). Birey, yaşam ufkumuzu nakavt eden (kendi toplumunun) ezberlerini, sloganlarını ve sahte kutsiyetlerini aşmak zorundadır. “İnsanlaşmanın” önündeki en büyük engeller bunlardır. Çünkü yanlış yönde gittikçe felaketler hızla bizi bulur. Oysa doğru yönde olursak, yol yavaş bile olsa umut ve sabır taşır.

Fromm’un dediği gibi: “Dünya çılgınlığa yaklaştıkça, endişelenen de daha çok birey olacak. Bu insanlar giderek bir araya gelme ve birlikte çalışma ihtiyacı fazlasıyla duyacak.”

Ve unutmayalım: Yoksulluk yalnızca açlık değildir. Yoksulluk, başkasından medet ummak, iradesini onların inisiyatifine bırakmak; vazgeçmektir.

Belki tüm hakikati şimdiden kavrayamayacağız ama bir nedenimiz olmalı. Nedenimiz varsa, nasıla da ulaşırız. Yaratıcı doğamızın felce uğratılmasına izin vermemeliyiz.

Eski Ahit’te söylendiği gibi: “Yaşamı Seçelim.”

 

Kaynaklar ve alıntılamalar:

Friedrich Nietzsche -  İyinin ve Kötünün Ötesinde.

Erich Fromm – İnsan Olmak Üzerine.

Erich Fromm - Sahip Olmak ya da Olmak.

Kemal Varol - Kara Sis.

Kendini Bilmekten Kaçış!
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *