HUKUK KARGAŞASI

YAYINLAMA: 29 Eylül 2025 / 00.00 | GÜNCELLEME: 28 Eylül 2025 / 15.56

Bilmiyorum hangi yönünden bahsedeyim, bugün bir ev idare etmek oldukça zordur, bir mahalleye muhtar seçilseniz, mahalleyi yönetmek biraz daha zordur. Bir köyü yönetmek ise daha zor olduğundan, konuya ihtiyar heyeti girer. Biraz daha büyük bir toplulukta ise, bir nahiye olarak tanımlayalım yahut KAZA desek, daha büyük bir idare mekanizması ortaya çıkar. 

Bazı Kaza’lar küçüktür, birkaç mahalleden oluşur, bazı Kaza’lar vardır ülkedeki bazı şehirlerden de büyük bir nüfusa sahiptir. Bazısını da İLÇE adı ile anarız. Hepsinin yönetim mekanizması, şablon olarak aynıdır ama dinamikleri değişiktir. Ankara gibi büyük bir başkentte bir iki önemli İlçe vardır ki ülkede bazı şehirlerden daha büyük nüfusa sahiptir. 

İstanbul’da da aynı idari bir yerleşim bulunmakta. Gaziosmanpaşa, Güngören, Bahçelievler, Kadıköy, Bakırköy, Sultanbeyli, Adalar gibi ilçeler şehrin temel taşlarını teşkil eder.  Şişli, Esenyurt gibi ilçelerdeki nüfus, Türkiye’de yaklaşık 57 ilden daha fazla nüfusu barındırmakta. İstanbul tek başına nüfus bakımından dünyada 131 ülkeden daha fazla nüfusa sahip. Bazı Avrupa ülkelerindeki nüfusun, İstanbul’dan daha az olduğu bilinmekte. Belçika 11.7 milyon, Çekya 10.5 milyon, Yunanistan 10.3 milyon ve Macaristan 10 milyon nüfusla İstanbul’un çok gerisinde kalmaktadır. 

Bu nedenle 85 milyon nüfuslu bir ülkede 16 milyonluk bir şehri idare etmenin, bir ülkeyi idare etmeye eşit olduğuna inanırım. Hatta daha da zor olduğu muhakkak. Ancak yerel idarelerle merkezi idarelerin karşı karşıya geldiği bu yönetim sahası, kimi yerde, çekişmelerin yaşandığı arenalara dönüşmekte. Bunun ceremesini de halk çekmekte. Her dönemde olduğu gibi yerel yönetimler iktidarın uzantısı değilse, ortaya çıkan gerilimin halka yansıması acı içerir.   

Her şehirde olduğu gibi merkezi ve yerel yönetimdeki hizmet konuları ve bu çok hızlı büyüyen ülkenin katlanarak genişleyen şehir nüfuslarından kaynaklanan inanılmaz sorunları içermekte.  Bu sorunların çözüme ulaşması ise çok bilinmeyenler denklemi olmaktan kurtulamazlar. Ancak Merkezi yönetimin elinde çok önemli bir kart bulunmakta. ‘Görevden Alma’ kartı kanunla tanınmış bir yaptırım. ‘Muhtar Efendi sen doğru çalışmıyorsun, seni görevden aldım, senin yerine bir Kayyum atadım’ diyebilmekte.

Anayasa’nın 127 inci maddesi beşinci fıkrasında yer alan hükme göre idarî vesayet; merkezî idarenin, mahallî idareler üzerinde, mahallî hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahallî ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla, kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde sahip olduğu yetkidir. Bu nedenle merkezi idare herhangi bir kanıta dayanmayan bir bilgi ile bir yerel yönetimi görevden alma yetkisini kullanıp kayyum atayabilmekte. 

Son yerel yönetim seçimlerinden sonra, somut kanıt olmadan görevden alınan o kadar çok yerel yönetim başkanı ve çalışanını izlemekteyiz ki hani ‘ARTIK KABAK TADI VERDİ’ denecek sevide yaklaşımları izlemek, halkı isyan etmeye teşvik etmekte. Son Birleşmiş Milletler birleşiminde NewYork kentinde şehrin her yerinde kapalı kamyonetlerin üzerine resimli ‘Freedom For İmamoğlu’ ilanlarının okyanus ötesine kadar taşınmasında gördük. 

Yine İstanbul’da bir hukuk karmaşası izledik. Yüksek Seçim Kurulu, hakimlerden oluşan bir kurum. Tartışmaya kapalı bir kurum. Hatta yasada şöyle bir cümle hatırlarım ‘Yüksek Seçim Kurulunun Kararları Kesindir.’ Bu Kurulun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulmaz.(m79) Bakınız bu cümleyi ben çok iyi anlamaktayım, kanımca siz de çok iyi anlamaktasınız. Ancak İstanbul’da mahkemeye başvuran bir iki kişinin, bilmem kaçıncı mahkeme hakimini ikna edip, bir partinin İstanbul İl Kongresini, icra vasıtası ile durdurmaya yeltenmelerini ekranlardan izlerken, halk neredeyse isyan edecekti. Bu nasıl bir oyundur? 

Çok sevdiğim bir dostum vardı, rahmetle anarım, Prof. Dr. İsfendiyar Candan. Şöyle bir cümlesi vardı: ‘Tıp Fakültesinden 4.5 tan 5’le doktor olunmaz.’ Düşünecek olursanız insan hayatı ile uğraşan bir doktorun 8-9 dan aşağı notunun olmaması gerekir. Ne de olsa uğraştığı konu İNSAN HAYATI. Hukukta da aynı cümlelerin geçerli olması gerekir. Hukuk Fakültesinden 4.5 tan 5’le hukukçu çıkmaması gerek. Çünkü bir insanın hatta bir toplumun geleceğine etki eden kararları veren Hakimlerin 8-9 ile mükemmele yakın olması gerekir. 

İstanbul’da yaşanan Kongre süreci olayında, bir hakimin ikna edilip, kongreyi durdurma karar çıkartabilecek kadar kaos yaratılmasını hedefleyen, bir merkezi yönetim görmekteyiz. Adama sormazlar mı; ‘Arkadaş senin ne işin var, bir partinin İstanbul İl Kongresinin yapıldığı yerde?’. Yüksek seçim kurulundan alınan izinle yapılmaya çalışılan Genel Kurul’a, hariçten gazel okumanın kime faydası olur ki? Ekranlarda bir kadının, icra memuru yanında, konu ile çok uğraştığını gördük. Kongrenin durdurulması için bu kadının hangi manevi menfaat veya maddi menfaat gözettiği konusunda, insanların kafalarında bir soru işareti olarak kaldığı muhakkak. 

Gelin eğri oturalım doğru konuşalım; İktidarın, yapılacak olan genel seçimde Cumhur’a rakip kalmasın, yollarda taş toprak olmasın, dediğini düşünmekteyim. Ancak mevcut anayasamızda bu zatın, tekrar aday olması mümkün görünmemekte. Olsa bile ağzı ile kuş tutsa, hiçbir Z kuşak, emekli yurdum insanı, asgari ücretli mevcut iktidara kolay kolay yeşil kart vermeyecektir. Z kuşak 17.8 milyon, emekli vatansever insan ise 16.4 milyon, 11 milyon da asgari ücretli, yoksulluk içinde yaşayan bu halkı da katarsak toplam 45.2 milyon yurdum insanı olur. Gelin sorun benim güzel vatandaşlarıma, bu yönetime bir daha yönetme hakkı verir misiniz diye bir sözüm geldi sordum, hem nalına hem mıhına.

HUKUK KARGAŞASI
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *