ANTEPLİ ŞUŞHAN
Şuşhan Yenikomşuyan Teager, Antepli Karanazar’ın büyük büyük büyük torunu... Onunla ve kardeşi Grace ile 1997 yılında tanışmış, onları Antep’te gezdirmiştim. O zaman Anneleri Helen Yenikomşuyan sağdı ve dedesi Nazaretyanların evinde ve doğduğu mahalle de büyük keyifle gezmiş di.
Grace ve Şuşhan, bu sene Türkiye’ye tekrar gelmek istediler. Ancak, Suriye’deki savaş onları biraz ürküttü. Dilimizin döndüğü kadar, o savaşın ülkemizi etkilemediğini anlattık, bir ara vazgeçmelerine rağmen, sonra ikna oldu ve geldiler. İyi ki de geldiler. Bol bol gezdiler, mutlu oldular ve benimle biraraya gelerek beni de sevindirdiler.
Karanazar’ın torunlarıyla uzun bir röportaj yaptım, Antep’te 1876-1915 arasındaki eğitim hayatından tutun, her gün ne yediklerine kadar herşeyi sordum, onlar da bildikleri kadar cevap verdiler. Şimdi, elimin döndüğü kadar bu cevapları düz yazı içerisinde size sunmaya çalışayım.
Nazaretyan ailesi, İsvehan’lı, İran’lı yani. Bugün halen, İsvehan’daki caddelerden birinin adı Nazaretyan mış. O dönemde aile ticaret ve özellikle de ipekçilikle uğraşırmış. Şah Abbas, kenti çok zenginleştirdikleri ve ticari hayatı canlı tuttukları için onları çok severmiş. Şah Abbas’ın ölümünden sonra işler değişmiş, aile bireyleri kendilerine daha güvenli ve rahat bir yer aramaya başlamışlar. Bu arada üç Nazaretyan kardeş, Hacı olmaya karar verip, Kudüs’e doğru yola çıkmışlar. Yol, zorunlu olarak Antep’ten geçmiş. Burada bir kaç gün kalmışlar. Ve görmüşler ki, Ermeniler oldukça güç koşullarda yaşıyor. Bir Ermeni ölse, onun cansız bedenini caddeden taşıyıp, defin yerine götürmek yasak. Ayrıca defin yeri de yok. Tek yer, kilisenin bahçesi. Orada da, bir mezar açılmaya kalkıldığında, birileri geliyor, “aman burayı kazmayın, ben geçen sene annemi buraya gömdüm” diyor. Bir başka yere teşebbüs edildiğinde “aman benim babam tam bu noktada gömülü, lütfen ölüye saygı gösterin” deniyor. Bu şekilde büyük karmaşa yaşanıyor. Ayrıca, bugün Kurtuluş Camii olan St. Mary Kilisesi, bir mağaranın içerisinde bulunuyor ve her an çökebilir durumda. Üç Nazaretyan kardeş, ellerindeki hac ziyareti parasını Antep Ermenilerinin yaşam koşullarını yükseltmek için kullanmaya karar veriyorlar. İlk yaptıkları şey, İstanbul’a gidip bu işleri yapabilecekleri konusunda ferman çıkarmak oluyor. Tanıdıkları vasıtasıyla fermanları çıkarıyorlar. Bu arada kardeşlerden birisi, İstanbul’da ikamet etmeye karar veriyor. Fermanlarla beraber geri Antep’e dönen Gülnazar Yahya Nazaretyan Önce, bir arsa satın alıp, orayı mezarlık yapıyorlar, cenazesi olan Ermeni şaşıp kalmıyor. Sonra da, St. Mary Kilisesini yaptırıyorlar. Bilmem bilir misiniz? Kilisenin planını ünlü Balyan kardeşler yapmıştır. Balyan Kardeşler, İstanbuldaki birçok tarihi binanın yanısıra Dolmabahçe Sarayını’da yapmışlardır.
Ailenin ismi Nazeretyan, Nazarian, Nazaryan olarak geçebiliyor, sadece yazım farkı var, hepsi aynı aile. Bu arada Gülnazar Yahya Nazeretyan’ın 17. Yüzyıl ve 18. Yüzyılın yarısında yaşadığını yazmakta fayda var. Aile tüccar olmanın yanısıra aynı zamanda kuyumcu da. Ticarette işler kötü gittiği zaman, hemen kuyumculuğa dönüp, yaşamlarını sürdürebilmek için para kazanabiliyorlar.
Size böyle bir hikaye anlattıktan sonra Şuşhan’ın büyük dedesi ve nenesi Garabet Bey Nazaretyan’dan ve eşi Gül Hanım’dan bahsedelim.1861-1916 yılları arasında yaşayan Garabet Bey, İran’ın Antepdeki resmi konsolosu. Farsça dilinde “Baş Şehpender” olarak isimlendiriliyor. Garabet Bey aynı zamanda “Amerikan Konsolos Yardımcısı” da... Görevini yerine getirirken giydiği özel kıyafetleri de var. Şuşhan’ın dediğine göre, bugün Papirus Kafe olan Garabet Bey’in evi, kimbilir ne misafirler görmüş, kimleri ağırlamış. Orada Cennet odası olarak isimlendirilen oda, Garabet Bey’in yabancı misafirlerini kabul ettiği konsolosluk odası. Bugün maalesef içerisine kurulmuş bir iskele ile, oldukça perişan durumda ve onarılmayı bekliyor.
Antep’te 1800 lü yılların ikinci yarısından itibaren eğitime büyük önem verildiğini Şuşhan röportajda sık sık vurguladı. Şuşhan’ın anneannesi, Garabet Bey’in kızı Zarman Hanım (1890-1965) önce anaokuluna daha sonra lise seviyesinde bir okula gitmiş, eğitimli, üstelik İngilizce de biliyor. Antep Koleji’nin arsasını Antepli Taha Efendi verirken, binaların inşaat parasını ise Garabet Bey ve diğer tüccarlar karşılıyorlar. Şuşhan, okulun yapımı için altın liralardan oluşan büyük bir servetin toplanıp harcandığını düşünüyor.
Şuşhan’ın anneannesi Zarman Hanım, komşularının oğlu Sarkis Krajian’la 1904’te Antep’te evleniyor, fotoğrafları da var. Sarkis Krajian, en büyük “Antep işi” tüccarlarından birisi. 1915’te sürgün edildikten sonra da aynı işe devam ediyorlar ve Suriye, Kıbrıs gibi ülkelerde işlettikleri nakışları İngiltere, Amerika gibi ülkelere satıyorlar. Bu evlilikten doğan çocuklardan birisi Helen, Şuşhan’ın annesi 1911’de Antep’te Papirüs Kafe olan evde dünyaya geliyor.
Helen, 4 yaşındayken sürgün kararı geliyor ve aile Antep’i terketmek zorunda kalıyor. Özellikle Zarman Hanım, o kadar üzülüyor ki, hayatı boyunca sürgünden ve yaşadıkları kötü günlerden bahsetmek istemiyor. Torunu Şuşhan’a hep güzel şeyler anlatıyor. Çok severek anlattığı hikayelerden birisi, Arıl Köyüne gidip kamp kurmaları. Arıl Köyünde Zarman Hanım’ın kocası Sarkis Krajian’ın büyük fıstıklıkları var. Hasat mevsiminde oraya gidip, çadırlar kuruyorlar. Eşya, yiyecek gibi yaşam için zorunlu şeyleri de götürüyorlar. En az bir ay süresince çadırın önünde kazanlar kaynıyor ve fıstık toplayan işçilere yemek çıkıyor. Antep’te veya köyde şire de yapan Zarman Hanım, bu olayı o kadar özlüyor ki, bir sonbahar günü Beyrut’ta şire yapıyor. Beyrut, deniz kenarında rutubet bir yer. Zarman Hanım’ın büyük emekle bastık çalıp, batırdığı sucuklar katiyen kurumuyorlar. Şuşhan diyor ki: “resmen bir felaket ti. Batırdığı sucuklar kurumadığı için çok üzüldü, büyük hayal kırıklığına uğradı ve ne yapacağını şaşırdı.”
Şuşhan ve Grace ikisi de tahsilli insanlar. Şuşhan ünlü MIT okulunda kimya tahsili yapmış, Grace ise psikoloji prefesörü... Merak ettikleri için Arıl Köyüne gittiler. Köylüler, çok iyi karşılayıp, büyük misafirperverlik göstermişler. Bir köylü de evinden iki kilo kadar kurutulmuş fıstık getirmiş. Şuşhan, bu olaya o kadar seviniyordu ki, bana anlatırken ağzı kulaklarına varıyordu.
Antepli Krajians isimli ailesini anlattığı bir de kitabı var Şuşhan’ın. Bilgileri ve tarihleri bu kitapdan doğruladım. Aynı zamanda fotoğrafları da yine bu kitapdan aldım. Bu kitapdan ve ailenin yediği yemeklerden bir sonraki yazıda bahsedeceğim.