Türkiye’nin Ortadoğu Politikası üzerine...
“Dünya’da ve Türkiye’de ekonomik kalkınmanın en temel ağırlıklı enerji girdisi olan petrole, gün geçtikçe daha fazla gereksinim duyuluyor. Dünya nüfusunun artması ve teknolojinin gelişimi ile birlikte enerji tüketiminin de artışı, petrol sektöründe yaşanan gelişme ve değişimlerin yakından izlenmesini zorunlu hale getiriyor. ******
Petrol günümüz dünya ekonomi ve siyasetinde tartışılmaz bir öneme sahip. Kullanım alanının yaygınlığı arz-talep dengesi içinde bu ürüne bağımlılığı artırdı ve sonuçta petrol, dünyadaki diğer enerji kaynaklarından ayrılarak stratejik bir konuma geldi. Üretici ve tüketici ülkeler petrolün bu stratejik önemini kısa sürede kavradı ve dünyada ekonomik kalkınma ve büyüme petrole dayalı hale geldi.”
Türkiye’nin ithal ettiği enerjinin 2012 faturasının 65 milyar dolar civarında olması bekleniyor. İhracatımızın da 150 milyar doları geçmesi kesinleşti. (Ocak-Kasım 139 milyar dolar!)
İhracatımızdan kazanımlarımızın neredeyse yarısı ithal petrole, gaza, kömüre ve türevlerine gidiyor. Kendi kaynaklarımız olmadığı için de toprak altından çıkan bu fosillere her sene artan oranda dünyanın parasını vermeye devam edeceğiz!
Ama bu pek sürdürülebilir bir durum değil! Bütün sanayimiz, teknolojimiz, tarımımız, hizmetimizin yarısını fosile vermek en azından bana adaletsiz geliyor!
Bu nedenle hükümetin müdahaleci Ortadoğu politikası bana aykırı gelmiyor. Daha ucuz ve daha iyi şartlarda petrol ve gaz alabilmemiz için olayları tribünden seyirci gibi izlemek yerine sahaya inip oyuncu olmak artık şart oldu! Bazı riskleri göze almak gerekiyor!
Suriye projesinin anlamsızlığı, Irak’taki politikamızın, ülkenin içişlerine müdahale edercesine tutarsız görünümü, İran’la olan bağlantıların ambargo nedeniyle gevşemesi, genel Ortadoğu politikamızı sürekli eleştirmemize neden oluyor.
Ancak, farkında mısınız, tam 100 sene sonra Ortadoğu’da bütün dengeler değişiyor. Yerinden oynayan taşlar bir asır sonra tekrar diziliyor.
Eğer Türkiye bu fırsatı ıskalarsa, emin olun bedelini çok fena öder! Birliğimiz, dirliğimiz zarar görür.
Dünyada her geçen gün artan rekabet koşulları bizi hırpalayacaktır. Şu tespiti tekrar yapmakta fayda var: Örneğin Gaziantep’in rekabetçi durumu ucuz insan gücüne dayanıyor. Çin için yanlış bir algı var, oysa bizde işçi ücretleri daha ucuz!
Çin’in en önemli rekabetçi kozu, ucuz enerji!
Çinli gazeteci Yuan, 6 ay önce Gaziantep’i ülkesinde tanıtmak için Gaziantep’e geldiğinde, onunla bir hesap yapmıştık. Gaziantep OSB’de ayda 300 bin lira elektrik parası ödeyen bir iplik fabrikasının Çin’de olsaydı ancak 30 bin lira ödeyeceğini duyduğum zaman, “Vay be! Bizim sanayiciler 300 bin lira yerine 30 bin lira ödeseler, alimallah dünyayı sallarlar!” demiştim. (Çin, tükettiği elektriğin yüzde 70’ini kendi madenlerinden elde ettiği kömürle çalışan termik santrallerinde üretiyor.)
İşte bütün bu nedenlerle enerji sorununu halletmemiz lazım!
Halletmeye çalışanlara da hoşgörü göstermek gerekiyor. Bu belki söylemesi, yazması hoş olmayan bir şey ama inanın başka çare yok!
Yabancı gözüyle!..
Cumhuriyetçilere yakınlığıyla bilinen Washington Times gazetesi Başbakan Erdoğan'ı dört padişaha benzeterek, "Batı Ankara'da yeni bir sultan istemiyor" dedi.
Washington Times gazetesi, Başbakan Tayyip Erdoğan’ı 4 Osmanlı padişahına benzeten bir haber-yorum yayınladı. Washington yönetiminin Erdoğan’a verdiği desteğin yersiz olduğunu savunarak, “Batı’nın en son istediği şey Ankara’da yeni bir sultan” yorumunu yaptı.
Gazetenin Erdoğan’ı benzettiği padişahlar ve gerekçeleri şöyle:
* Sultan Bayezid: 1485’te Bayezid, matbaayı yasaklamıştı, Erdoğan’ın Türkiyesi de dünyada en çok gazetecinin hapis yattığı ülke.
* Sultan Abdulhamid: 1880’de Adbulhamid, Şeyh Ubydullah’ın tavsiyesini dinleyerek Kürtler’e kısmı otonomi vermiş ancak daha sonra bunu geri almıştı. Erdoğan da Kürt açılımının ardından Abdulhamid gibi davrandı.
* Sultan Mahmud: Kendi istediklerini yapmayan padişahlara karşı ayaklanan Yeniçeriler’e karşı Sultan Mahmud Yeniçeri Ocağı’nı kapatmıştı. Erdoğan da Ergenekon davasıyla partisine muhalefet eden yüzlerce general ve üst düzey subayı etkisiz hale getirdi.
* Sultan Selim: Üçüncü selim, reform yanlısı iyi eğitimli bir padişahtı ancak orduyu reforme etme girişimi başarısız oldu ve suikast sonucu hayatını kaybetti. Başbakan Erdoğan da kendini tehdit altında hissetmiş olacak ki muhalif kimliğiyle tanınan ODTÜ’ye 2500 polis, 20 zırhlı ve 105 koruma aracıyla gitti.